İlk yazımda size Kosova’yı; Priştina, Prizren ve Mamuşa’yı anlatmıştım. İkinci yazımda ise Arnavutluk’un başkenti Tiran ve sahil ve liman şehri Durres’i anlatmıştım. Bu bölümde sizlere Makedonya’da Struga, Ohrid, Sveti Naum’u aktarmaya çalışacağım.
Öncelikle size Makedonya’nın yakın çevresi ile uzaklığını aktarayım; Tiran-Struga 121 km, Elbasan-Struga 75 km, Üsküp-Ohrid 182 km, Ohri-Gostivar 110 km, Gostivar-Kalkandelen 26 km, Üsküp-Kalkandelen 5 km, Üsküp-Prizren 98 km, Üsküp-Priştina 88 km.
Arnavutluk’un başkenti Tiran’dan veya yol üstündeki Elbasan’dan Makedonya’ya geçerken veya Üsküp’e giderken ilk şehir Ohri Gölü’nün kenarında olan ve içinden nehir geçen şirin bir kent olan Struga’dır.
Tiran-Ohrid arasındaki şirin bir kasaba: Struga
Struga hemen yakınındaki Ohrid’e göre hem küçük hem sönük kalır. Ancak içinden geçen nehir, göl kenarında yer alması, Müslüman nüfusun yoğun olması nedenleriyle görülmesi gereken bir yerdir.
Ohrid-Struga arası mesafe, minibüs veya taksi dolmuş ile 50 Makedonya Dinarı ve 15 km’dir.
Tiran’dan Üsküp’e gidecek arabalar yolcularını Struga’da indiriyor. Ohrid’e uğramıyor. Ben Struga’da minibüsten indikten sonra dolmuşlarla Ohrid’e geçmeyi düşünüyordum. Arabadan iner inmez yine taksiciler etrafımı sardı, “taksi-taksi” diye… Ben teşekkür edip, dolmuşa bineceğimi söyledim ama ne mümkün. Hemen “Burada dolmuş yok. Taksiden başka araç yok” dediler. İtiraz ettimse de anlatamadım. İçlerinden Arnavut olan ve çat-pat Türkçesi olan biri paçama yapıştı bırakmaz. 10 Euro istedikten sonra 5 Euro’ya düştü. Bende yol yorgunluğuyla 15 km mesafeyi de bildikten sonra artık bu fazla değil diye kabul ettim.
Beni bırakan minibüs yoluna devam etti. Ben de taksiye binerek 2-3 km gittikten sonra montumu minibüste unuttuğumu fark ettim. Taksiciye deyince telaşlandı. Dur hele dedi. Garajları aradı. 1-2 görüşmeden sonra Arnavutça bir şeyler konuştu. Bana dönerek “araba Petrol’de, Petrol buraya 15 km” dedi. “Hadi 1-2 Euro vereyim, gidip alalım” deyince, “olmaz en az 5 Euro” dedi. Ben hadi gidelim anlaşırız deyince Üsküp yoluna saptı ve 3-4 km sonra arabanın yolda bizi beklediğini gördüm. Gidip montumu aldım.
Tekrar Ohrid yoluna döndük, beni Ohrid’in kenar mahallelerinden birine götürdü. “Tamam, bura” dedi. Ben “bura merkez değil, üstelik beni otele götüreceksin” deyince, “ben şehrin içini bilmem, başka taksiye bin git” dedi. Israrımdan sonra tekrar geri dönüp, beni şehrin merkezine götürünce taksi duraklarının yanında durdu. “Ben şehrin içini bilmem, başka taksiye bin” deyince, “lanet olsun, tamam” diyerek indim. 10 Euro’dan aşağı olmaz dedi. “Bari bana Dinar ver. Harcayacak param yok” deyince, istemeyerek 50 Dinar verdim.
Hemen yandaki taksilerden birine gideceğim adresi göstererek ne alırsın deyince 100 Dinar dedi. “50 Dinar’ım var. Olur mu?” deyince tamam dedi. Gideceğim oteli, belirtilen adreste bulamadık. Şehrin içinde epey bir tur attıktan sonra kendi bildiği göl kenarı bir Apartment’e götürdü. 25 Euro isteyen otelciyle 15 Euro’ya anlaşarak tuttum. Ama itiraf edeyim ki benim gideceğim yerden çok daha iyi ve çok daha ucuz bir yer bulmuş oldum. Bir defa konumu güzel, göl kenarı, içerisi de mükemmeldi.
Apartment’in önü Ohrid Gölü ve göl kenarında neredeyse 10 km’ye yakın bir yürüyüş alanı var. Yani hem temiz hava hem manzara hem de spor amaçlı yürüyüş yapmak için mükemmel.
O bölgeye gidecek olanlara konaklamaları için yine de Struga yerine Ohrid’i tavsiye ederim. Yalnız Struga’yı da günübirlik gezilecek ve görülmesi gereken bir yer olarak tavsiye edebilirim.
Struga’da; Ohrid’de olduğu gibi trafiğe kapalı, yayalara ayrılmış bir çarşı ve hemen çarşının başında olan nehir ve köprü, nehrin kenarındaki kafeler ve birkaç tane cami görülmeye değer yerlerdir.
6000 Yıllık Tarihiyle Turistik Bir Yerleşim: Ohrid (Ohri)
Ohrid veya Ohri denilen yer; Ohrid Gölü kenarında yer alan, yaklaşık 6000 yıllık tarihi ve turistik olan eski bir yerleşim yeridir. Ohrid Gölü’nün bir tarafı Arnavutluk, bir tarafı Makedonya’dır. Ohrid Gölü durağan bir göl değil. Gölü besleyen ana kaynaklardan en önemli olan; Sveti Naum (Aziz Naum) Manastırı’nın olduğu ve adını da bu manastırdan almış olan bölgeyi, daha sonra ayrı bir başlık halinde aktaracağım.
Eski Ohrid her eski yerleşim yerinde olduğu gibi tepede, kalenin eteklerindedir. Burası labirent gibi eski sokaklarla ve ta Osmanlı’dan kalan bir kısım tarihi evlerle dolu bir bölge… Tepenin en ucunda Ohrid ve çevresine hâkim olan Ohrid Kalesi var. Kalenin hemen önünde tarihi St. Kliment Kilisesi, bu kilisenin ve kalenin sol tarafında Mother of God Peribleptos Kilisesi ve tarihi antik tiyatro var.Onların biraz daha aşağısında yine tarihi iki kilise var. Birinin adı St. Sophia Kilisesi, diğerinin adını hatırlayamıyorum. Buraları gezeceklere tavsiyem; çarşının ortasında bulunan tarihi ağacın hemen arkasından yukarıya kaleye, kalenin solundan doğru çıkıp, kalenin sağından veya önünden aşağı doğru yürüyerek kendinizi aşağı salarsanız bu söylediğim şeylerin hepsini görmüş olursunuz. Aramanız gerekmez.
Ohrid civarında gezmek için gidilebilecek bir de National Park Galicica var. Ben oraya maalesef gidemediğim için sizlere de aktaramayacağım.
Limanın tam karşısında bulunan meydandan, araç trafiğine kapalı olan çarşıya gidilir. Ben çarşıda biraz yürüdükten sonra yol üzerinde iki cami gördüm. Biri Çarşı Camii, diğeri Arka Camii… Buraları fotoğrafladıktan sonra daha önce internette de okuduğum gibi Türkçe mağaza adlarına rastladım. İlk gördüğüm Antep baklavacısıydı. Selam vererek içeri girdim. Genç bir delikanlı selamımı aldı. Türkçe bilip bilmediğini sordum. Bilirim dedi. “Müslüman mısın?” dedim. “Elhamdülillah Müslümanım” dedi. İsmini sordum söyledi. Peki dedim “biz burada nerelerde yemek yiyebiliriz, Müslüman işi neresidir” hemen “bu çarşıda nerden yersen ye, hepsi Müslüman işidir” dedi. Şaşmadım desem yalandır. Biraz konuştuktan sonra çıktım. Döviz bozdurayım dedim. Türkçe konuştuğunu gördüm. Hem de bizim Türkçemiz. Oldukça da kibarca… Dedim “az önce sordum ama bir de sana sorayım, nereden yemek yiyebiliriz?”. “Çarşının giriş tarafı hariç, gerçi orada da Müslümanlar var ama çarşının bu tarafında kimden yersen ye… Bakkalı, manavı, kasabı, lokantası, çaycısı hepsi Türk’tür, hepsi Müslüman’dır.” Gururlanmadım desem yalan olur.
Yani anlayacağınız; hiç yabancı dili olmayan dahi Ohrid’de hiç sıkıntı çekmez. Türkler zaten tam Türkçe, Arnavutların büyük bir kısmı çat pat da olsa Türkçe biliyor. Yalnız gözlemlediğim bir şey var; Türklerin hepsi Makedonca öğrenmiş ve konuşurken, hemen hemen hiçbir Makedon Türkçe konuşmuyor. Öğrenmeye de çalışmamışlar. Makedonya’da Makedon, Arnavut ve Türkler yaşıyor. Arnavutların bir kısmı, Türklerin hepsi Müslüman, diğerleri genelde Katolik Hristiyan… Ohrid kafa dinlemek için mükemmel bir yer… Ohrid yanında yukarıda da bahsettiğim Sveti Naum var. Şimdi onu ayrı bir başlıkla ele alalım…
Makedonya kartpostallarının daimi oyuncusu: Sveti Naum
Sveti Naum, Ohrid’e 29 km mesafededir. Karadan gitmek için ya taksi ya da grup şeklinde araba kiralayarak gidilebilir. Ben gittiğimde turist sezonu açılmadığından araçlar veya tur şirketleri gitmiyordu. Belki yazın araçla gidilebilir. Bu mevsimde gitmenin tek yolu limandan kalkan koca tekneler… Tekneler adam başı 10 Euro veya onun karşılığı 600 Dinar’a götürüyor. Giderken kıyıyı takip ederek kıyıdaki yerleşim yerleri seyredilerek gidiliyor.
Yol üzerinde, Şaman Türkleri zamanından kalan açık hava müzesi var; Bay of the Bones Museum. Buraya ayrı bir ücretle giriliyor. Biz tekneyle giderken yol üzerinde bir yere uğradık ve rehber eşliğinde bir grup Rus turist gemiye bindi. Bu müzenin orada durunca o rehber, Rusça bir miktar para göstererek “ben bilet paralarını veriyorum” gibi bir şey söyledi. Biz de grupça içeri girdik. Sonradan öğrendim ki o sadece kendi grubunun parasını vermiş. Tekneye binen ilk grupta olanlar da ayrıca ödeme yapmış. Anlayacağınız ben müzeyi bedavadan gezmiş oldum.
Müzeyi gezdikten sonra tekrar tekneyle yola çıktık. Yaklaşık 1-1,5 saat içerisinde Sveti Naum’a vardık. Sveti Naum, hemen limanın üstünde bulunan tarihi Sveti Naum Manastırı’nın ve dağlardan gelen akarsuyun gölle birleştiği tarihi, turistik ve yemyeşil bir bölgenin olduğu yerin adı…
Burada tarihi manastır, manastırın yanında fotoğraf çekerken bir askerin “Askeri bölgedir. Fotoğraf çekmek yasaktır” demesinden anladığım bir askeri yer… Burada 2-3 lokanta, hediyelik eşyaların satıldığı küçük küçük ahşap büfeler ve yemyeşil, huzur veren bir doğa var. Gidenlere burayı ziyaret etmelerini tavsiye ederim. Görülmeye değer… En azından bir tekne gezintisi yapmış olursunuz.
Ben Ohrid’i beğendiğimden 4 gece 5 gün kaldım. Sonra Üsküp’e doğru gitmek istedim. Yol üzerinde ziyaret etmek istediğim Gostivar ve Kalkandelen vardı. Gostivar 110 km, Kalkandelen 136 km, Üsküp 182 km idi. Geriye 3 gecem kalmıştı. 4. gece tekrar Kosova Priştina’ya geçip uçakla dönecektim. En iyisi; Gostivar’ı program dışı bırakıp, Kalkandelen’e de Üsküp’ten günübirlik ziyaret yapmak düşüncesiyle Üsküp’e 320 Dinar’a, yani 8 Dolar’a bilet aldım. Yola çıktım. Zaten Üsküp’e giderken önce Ballı-Bus’dan, daha sonra Gostivar’dan ve Kalkandelen (Tetova)’den geçerek Üsküp’e gidiyorsunuz. Ballı-Bus, Gostivar ve Kalkandelen etrafı ormanlarla çevrili güzel yerler… Yol üzerinde de göreceğiniz gibi her taraf camiyle dolu… Çoğu da yeni yapılmış. Yani nüfuslarının büyük bir kısmı Müslüman… Arnavut veya Türk… Makedonlardan Müslüman olan hiç yok dediler. Makedonya’da bir de şu dikkati çekiyor; yerleşim yerleri veya genellikle köyler dinlere göre ayrılmış. Hristiyan Köyü veya Müslüman Köyü gibi… Birinde cami yok, diğerinde kilise yok.
Kosova, Arnavutluk ve Makedonya’da hiçbir kahvede veya kıraathanede okey ve kâğıt oyunu oynayana, vaktini boşa öldürene rastlamadım. Sadece Makedonya’da bazı kıraathanelerde veya parklarda bilhassa emeklilerin satranç veya domino oynadıklarını gözlemledim.
Gostivar-Kalkandelen, Kalkandelen-Üsküp arasında otoyol diyebileceğiniz; 2 şeritli paralı bir yol var. Yaklaşık 4 saat sonra Üsküp otobüs terminaline vardık.
Bu bölümü de burada noktalayalım… Bir dahaki bölümde başkent Üsküp ve Kalkandelen (Tetova)’i ele alalım.
Yazının ikinci bölümüne buradan ulaşabilirsiniz.Yazının üçüncü bölümüne buradan ulaşabilirsiniz.