Tadında gezelim dedikten sonra, hakikaten tadarak gezmeye başladım. Televizyonlarda tadım yapan gezginleri yahut gurmeleri görüyoruz ve onları o güzelim yemekleri yerken görünce hepimizin içi gidiyor değil mi? Tadım yapanlar açısından bu nasıl bir histir acaba derim hep, orada sen en güzel yemeklerin tadına bakarken TV başındakilerin ağızlarının suyu akıyor. TV izleyicisi olarak o makus talihimize söylenir, gıpta ile yiyenlere bakarız. İşte bunları hep merak ediyordum ki bu seferimde artık tadanlar tarafındayım ve bu duyguları yaşayacağım. Bu kadar giriş yazısı yazdıktan sonra his ve duygularımı sizlere yazımın içerisinde, yemekleri ve o güzelim köfteleri tadarken canlı olarak aktaracağım. Bu arada hemen, Salihli’yi tanımama vesile olan Harun Ürer hocama ve Salihli Belediyesi’ne teşekkür ediyorum.
Salihli, dünyada paranın basıldığı ilk yerdir. Biliyor musunuz? M.Ö. 547 tarihlerine kadar Lidya toprakları olan bu bölgenin en eski yerleşim yeri Sardes’tir. Lidyalılardan sonra sırasıyla Persler, Makedonya, Bergama, Roma, Bizans ve Saruhanoğlularından sonra Osmanlı egemenliğinde kalmış olan Salihli nihayet Atatürk ve arkadaşlarının 5 Eylül 1922 tarihinde Kurtuluş Savaşı dolayısıyla burayı kurtarması sonucu memleketimizin Manisa’ya bağlı 150 bin nüfuslu bir ilçesi olmuştur. Atatürk’ün 16 Ekim 1925 yılında burayı tekrar ziyareti anısına tarihi tren istasyonundaki panoyu da sizlerin görüşlerinize sunuyorum.
Çok güzel bir istasyon binası olan Salihli Garı’nı tanıtmakla gezimize başlıyoruz. Hemen arkasında Belediye Başkanlığı’nca restore edilen 1901 yılına ait binanın da müze olarak tanzim edilmesi turizme ve çevreye değer verenler adına övgüye değerdir. Çerkez Ethem’in de kısa süre karargâh olarak kullandığı bu binayı ziyaret etmenizi ve Salihli yöresi yaşam tarzı ile yerel eşyaları görmenizi ve bir çaylarını içmenizi tavsiye ederim. Çok güzel kalıcı bir eser olmuş.
Tadında Gezelim, şimdi Salihli’de belediyenin çok güzel bir girişimini görmenin mutluluğunu yaşadığım ve buna önayak olanları alınlarından öptüğüm bir olayına, Salihli Belediyesi halı atölyesine gidiyor. Öncelikle yoktan var etmenin bir hikâyesini de içersinde barındıran ve yöre kadınının elleriyle dokudukları, öğretmenleri Sultan Gençtürk hanımın ilkokul çocuklarının çizdiği resimlerin halıya aktarılmasını nasıl öğrettiğini anlatan ve Salihli’den ta New York’a uzanan bir hikâye bu. Ancak burayı ziyaret ettiğinizde bu hikâyeyi öğrenebilirsiniz, onun için mutlaka burayı görün ve eğer çocuğunuzun veya sizin yaptığınız bir resim var ise onu da yanınızda getirip (m² si 600 TL şu andaki daha meşhur olmamış fiyat bu) o şaheseri bir el dokuma halısı ile ölümsüzleştirin.
İşte size bir başka olay daha, evet hâlâ halı atölyesindeyiz ve önümüzde duran bu Pazırık halısının, Sovyetlerin Pazırık bölgesinde bulunan ve halen aslı St. Petersburg Hermitaj Müzesi’nde sergilen dünyanın bilinen en eski (M.Ö. 4-3. yüzyıllar) halısı olduğunu ve Türk halı sanatının da temelini teşkil ettiğini öğreniyoruz. Sibirya Bölgesindeki Pazırık Kurganında tıpkı yazı dizimizin II. bölümünde sizi tanıştıracağım Lidyalıların Bintepeler olarak bilinen Tümülüsleri gibi bir mezar anıtının defin bölümünde, daha defin yapılır yapılmaz mezar odasına dolan yağmur sularının donması ve yüzyıllarca buzunun çözülmemesi gibi enteresan bir olayla bozulmadan bugüne ulaşan bir halı bu.
Dünyanın tasarım açısından en yeni halısı datezgâhta olduğuna göre, bize ikisini hatta emeği geçenleri de bir arada resimlemek düşüyor. İşte size dünyanın en yeni ve en eski halıları ve bunu bir araya getiren emekçiler.
Buradan artık köftecileri ziyaret etme zamanı gelmiştir diyorum. Tadalım bakalım. Hım hım hım! Hâlâ Salihli merkezdeki babadan ve dededen kalma mekanlarda çalışan Cemal Usta ve daha sonra da Azaklar köftecisini ziyaret ediyoruz. Tabii ki köfteler aynı olunca hikâyeler de benzer oluyor. Bu işler dededen toruna ulaşıyor. Ama bu köftenin sırrı tabii ki başta kuzu etinin kalitesi ve sonra da meşe odununun ateşi üzerinde direkt pişerek, o meşe kokusunu da köfteye aktaran pişirme tekniğinde. Tatları nefis, nefis ama porsiyonlar az.
Bu iş bir köfteciyle olmaz, program yapıyoruz. Biraz da yerel tatları ve ev yemeklerini tadacağız ve inanın sizler için fotoğraflayacağım. Kendim için bir şey istiyorsan ne olayım. Harun Hocam bizi bu sefer Kosova et lokantasına götürdü. Vay efendim vay! O ne çeşittir, o ne lezzettir. Fotoğraf makinasının objektifi resmen o kokulardan çatladı desem yeridir. Yemeyeceğim. Yiyemeyeceğim. Buraya fotoğraf çekmeye geldik desem de işte lokum gibi rostolar, şevketi bostan, zeytinyağlı rezene, ciğer sarma ile patlıcan kebabı ve diğer zeytinyağlı yemeklerin resimleri.
Tabii bu fotoğrafları çektikten sonra teşekkür ettik ve tam ayrılacağımız zaman herkes bir birine bakıyor, aç mısınız diye soran yok. Usta da birer ayran içseydiniz diyor! Aç olsan da olmasan da buradan yemeden çıkılmaz. Hoop hemen masaya kurulduk ve garson ne yersiniz deyince ben dayanamadım, hepsinden getir dedim. Azar azar da olsa, kamera arkasında ne biçim yedik o güzelleri bir bilseniz, tabakları sıyıra sıyıra, güle oynaya, dalmışız gitmişiz başka diyarlara, çayları bile içmeye vaktimiz kalmadı. Epey vakit geçirmişiz. Hemen diğer yerlere devam edelim dedik. Gerçek şu ki bu tanıtım programlarında yemek yemedim diyenlere artık inanmıyorum, afiyetle yediklerinden eminim. Ama yine de kendini saklayan ve her yemeği götüren kameramanın yerinde olmak isterim. Hiç olmazsa kimseye hesap vermek zorunda değil. Ohh! Bu arada gizlice hesabı ödeyen ve bize eşlik eden mimar Selcen Doğan hanıma da buradan teşekkür ederiz.
Şimdi bu 1. bölümümüzde sizlere Salihli’nin merkezini tanıtmaya çalışıyorum. İkinci bölümümüzde ise Salihli’nin kuzey bölgesindeki enteresan ve görülmesi gereken otantik köylerini, bir üçüncü bölümde ise Salihli’nin güneyinde, Karadeniz havasının estiği dağ köylerini tadında gezerek sizlere anlatacağım. Tabii ki oraların da tadına varacağız ve acaba neler yiyeceğiz? Salihli’de o kadar çok yazacak yer var ki hepsini 1-2 bölüme sığdıramadım.
Öğleden sonraki programımızda güneşi de arkamıza alarak Salihli’yi kuşbakışı görebileceğimiz ve çaylarımızı da içebileceğimiz yine Salihli Belediyesi’ne ait Bizim Ev tesislerine gidiyoruz. Şaşırdım! Evet böyle nezih ve temiz, bakımlı bir tesisi burada görmek beni mutlu etti. Yemyeşil bir parkta, bu kadar yüksek bir tepeden, masalara kurulup çay veya bira, rakı ve tabii ki mezeler eşliğinde sohbetler muhteşem olur diyorum. Hele ışıl ışıl bir Salihli’yi gece seyretmenin keyfine de doyum olmaz. Ohhh çaylar da içildi ve şimdi sırada antik Sardes kenti var. Buraya da uğramanız gerekiyor.
Zaten Salihli deyince akla ilk gelen Sart harabeleri oluyor. Bence İzmir’den Ankara yönüne her gidişinizde yolunuz üzerinde bulunan Lidya devletine başkentlik yapmış antik kentin kalıntılarını her seferinizde görmüşsünüzdür ve bir başka sefere uğrayıp keşfetmeyi aklınızdan geçirdiğinizden de eminim. İşte o gün bu gündür ve bu verdiğim rota doğrultusunda bu emelinizi de gerçekleştireceksiniz.
Salihli merkezine 9 km, İzmir'e 82 km uzaklıkta olan Sardes; bilinen tarihe göre paranın ilk basıldığı yerdir. Ayrıca tarihteki ünlü kral yolunun başlangıcıdır. Uzun süre, değerli taş olarak kullanılmış turuncu kuvars taşının batı dillerindeki ismi olan "sardonis" kelimesi de taşın antik çağda çıkarıldığı Sart bölgesinden gelir. Sart'ta tarihte bilinen ilk tiyatro kalıntıları da mevcut olup gün yüzüne çıkarılmaya çalışılıyor imiş. Ayrıca Sart'ın yaklaşık 5 km kuzeyinde "Bin Tepeler" ismiyle anılan yaklaşık olarak 85 mezardan oluşan Lidya kraliyet ve soylu mezarlığı bulunmakta ki burasını ikinci bölümümüzde kuzey Salihli gezimizde göreceğiz. Batı Anadolu'nun 7 tapınağından biri olan Artemis Tapınağı da Sart kasabasında yer almaktadır.
Tarihi kütüphanesi ve kral tahtları halen büyük bir oranda sağlam kalmış ve ziyarete açık. Ancak siz siz olun akşam saat 17.00’den sonraya hatta 16.00’dan sonraya kalmayın KAPALIDIR. Burada yer alan çoğu tarihi eserlerin orijinalleri Manisa Etnografya Müzesi’nde sergilenmekteymiş. Buradakiler bire bir aynı kopyaları imiş. Sardes Antik Kenti’nde bulunan başlıca tarihi yapılar ise akropol, gymnasium, sinagog, hamam, mahkeme binası, evler, mezarlar ve bin tepelerdir.
Artık yorulmadınız mı diyebilirsiniz. Evet, yorulduk onun için de bu akşam burada kalmalıyız. Çünkü rahat bir kaplıca dinlencesi ve kükürtlü sularda arınma bizi bekliyor. Bu gecemizi belediyenin işlettiği ve yine şaşırdığım güzellikte ve ucuzlukta olan Kurşunlu Kaplıcaları’nda geçireceğiz (bu belediyenin de ne kadar çok yeri varmış böyle). Bu kaplıca suyunun romatizmaya, sinirsel, solunum, cilt ve kadın rahatsızlıklarına iyi geldiği biliniyor. Bikarbonatlı ve florürlü niteliği ile kireçlenmeye de faydası varmış. Buradan çıkan 43 ila 91 derece arasındaki sular aynı zamanda Salihli’nin jeotermal ısınmasında da kullanılıyormuş. Şimdi gelelim evlerin durumuna. İşte fotoğrafları; tertemiz ve pırıl pırıl. Evler yenilenmiş ve mutfak ve TV dahil her türlü eşya kullanımınıza hazır halde bekliyor. Gelin 3-5-10 gün kalın burada, hem detoks yapmış olursunuz hem de bu oksijen deposunda hayata bakış açınız değişebilir. Ben ne yapıyorum bu yoğun tempoda, hep para hep para demez, yaşamın ve doğanın keyfine varırsınız diyorum. Yalnız bu büyük havuzların diğer modern kaplıca otellerindeki gibi daha büyük olarak yenilenmesi gerekiyor ve bu konuda da bir çalışma yürütüldüğünü öğreniyoruz. Artık odalardaki küvetlerde idare edeceksiniz. Artık bu uyarımı da yaptıktan sonra geceleme fiyatlarına geçiyoruz. Yaz ayları için A tipi 3 yataklı odanın ücreti 100 TL, B tipi 2 yataklı 80 TL, C tipi 5 yataklı odanın günlük ücreti ise 130 TL. Sabah kahvaltısı ve akşam tabldot ücreti ise 20 TL imiş.
Evet, sevgili dostlar. Bu 1. bölümde Salihli’nin kent merkezini anlattım sizlere. Bu kadar yeşil ve gezilecek yerleri çok olan kasabaların Türkiye’mizde var olduğunu zaten biliyoruz. Ancak benim gibi gezi yazarlarını takip eder ve gezi rotalarını uygularsanız, hem rahat elinizle koymuş gibi gezilecek yerleri öğrenir hem de ne yapalım burası da yol üstü bir yer işte demez, 2-3 gününüzü buraya ayırır, tadında gezilerin keyfine varırsınız.
İkinci bölümümüz Salihli kuzey köyleri yazımızda buluşmak ümidiyle hoşçakalın diyerek sıcak sulara kendimi bırakıyorum. Bu akşam öyle sıkı yemek yemek yok. Detokstayım dostlar!
H. Oğuz Esenwww.gezimanya.com
[email protected]
YAZI DİZİSİNİN DİĞER BÖLÜMLERİ
gezimanya.com/GeziNotlari/tadinda-geziyoruz-beyrut
gezimanya.com/GeziNotlari/tadinda-geziyoruz-beyrut-2-bolum
gezimanya.com/GeziNotlari/tadinda-gezelim-yukari-kizilca-koyu-kemalpasagezimanya.com/GeziNotlari/tadinda-gezelim-new-york