Tanrıların Adası Bali

Nereden esti aklına da böyle bir yazı yazdın derseniz tek vereceğim cevap Bali seyahatim olur. Bana kalsa ben bu adayı aylarca gezsem bitiremem. Bitirmelere doyamam. Bali, Tanrıların Adası olarak anılıyor. Peki, hangi Tanrılar bunlar? Bu mistik adayı anlayabilmenin en iyi yolu ise bu tanrıları, tanrıçaları ve Hinduizm’i özümsemekten geçiyor.

Uzakdoğu neresine giderseniz gidin şaşırtır sizi. Avrupalı ya da Ortadoğululardan çok daha yabancı ve farklı görünür Uzakdoğulu insanlar. Aslına bakarsanız bunlar tamamıyla beynimizin bize oynadığı bir oyun. Ya da algıda seçicilik. Ben de bilemiyorum. Tek söyleyebileceğim güneşten dolayı hafifçe kavrulmuş tenleri ve çekik gözleri bu insanları kesinlikle bizden farklı yapmıyor ya da onları yabancılaştırmıyor. Dini inançları da aynı şekilde.

Semavi din ya da değil. Tüm dini inançlar özünde insana aynı şeyleri öğütler. Aynı yolları gösterir. İyilik, güzellik, doğruluk, güzel ahlak, namus dediğimiz kavramlar dünyanın neresine giderseniz gidin aynı değil midir? Dünyanın neresinde hırsızlık kabul görür? Hangi ülkede birini öldürdüğünüz için alkışlanırsınız? Ya da dünyanın neresinde yalan söylediğiniz için tebrik edilirsiniz? Tabi ki dünya üzerinde böyle bir yer yok. Olmasın da zaten.

Yani demek istediğim şey şu:

Vay efendim sen Müslüman değilsin pis kâfir seni, yok efendim sen Yahudi değilsen aramızda işin yok vb. daha birçok örnek gösterebileceğim bu ‘’ötekileştirme’’ yüzünden insanlığımızı kaybettiğimiz şu günlerde bu yazıyı okuyan bir kişi bile bakış açısını gözden geçirirse ne mutlu bana. Hepimiz aslında aynı sonuca varmak niyetindeyiz. Sadece yollarımız farklı. Dini inanışlar da aynen böyle işte. Tek amacımız doğruyu, iyiyi, güzeli bulmak. Aramızdaki tek fark yol göstericilerimiz. Aynı şeyi farklı cümleler ile ifade etmemiz.

Bu farkındalığa varabilmenin en güzel yolu bizler gibi gezip görmek galiba. Aksi takdirde bu ‘’ötekileştirme’’ eylemi daha uzun yıllar başımıza bela olacak.

Yavaştan giriş yapalım o zaman Hindu Tanrılarına ve Tanrıçalarına…

Hindu Tanrıları Ve Tanrıçaları

Hinduizm tek tanrı inancını kesinlikle reddeder. Tanrının tek bir tasviri olduğu inanışına karşıdır. Tanrının tarihin her evresinde insan görünümünde dünyaya indiğine, insanlığı kötülüklerden koruduğuna ve insanlığın yerine getirmesi gereken görevleri kanunlarla bildirdiğine inanılır. Buna ‘’Hulül/Avatara’’ denir. Semavi dinlerdeki peygamberlik inancında Tanrı dünyada yaşayan insanlar arasından  elçiler  seçer ve insanlığa iletmek istediği her şeyi seçtiği peygamberler aracılığıyla iletir. Hinduizm’de peygamberlik inancının yerini az önce bahsettiğimiz ‘’Hulül’’ inancı alır.

Hinduizm aslında Hindistan kökenli bir inanış. Bu dine mensup kişilere ‘’Hindu’’ deniyor. En yaygın görüldüğü yerler tabi ki Hindistan, Nepal, Bangladeş gibi ülkeler. Her dinde insanlar inançlarını yaşam tarzlarına yansıtırlar ve bu çok doğal bir şeydir. Ancak Hindularda durum biraz daha değişik. Onlar inançlarına göre yaşam tarzlarını belirliyorlar.
                           

Tek tanrılı inanç olmadığı için Hindu inancında sayamayacağımız kadar fazla tanrı var. Fakat bunların en önemlilerinden bahsetmek gerekirse ‘’Trimurti’’ yani üç tanrı ilk olarak açıklanması gereken tanrılar. Hinduizm’i en iyi şekilde anlamanın yolu ise öncelikle Trimurti inanışını özümsemekten geçer.

‘’Trimurti’’ yani üç tanrı Brahma, Vishnu ve Shiva olarak adlandırılan tanrılardır. Genellikle resim, heykel ve rölyeflerde tek vücut üzerinde 3 başlı bir varlık olarak sembolize edilir. Yani üç ayrı görevi yerine getiren tek vücuttur. Bu üç başın görevleri ise ayrı ayrı yaratmak, korumak ve yok etmektir.
              

Bu tek vücutta birleşmiş üç tanrıdan Brahma yaratıcı olanıdır. Dünyanın en uzun destanlarından biri olan ve içinde Hinduizm’in kutsal metni olarak kabul edilen ‘’Bhagavat Gita’’yı bulunduran Mahabharata’ya göre insanlığın ilk atasıdır. Yarattığı her varlığı OM sesi ile yaratmıştır. Brahma bu yüzden Ses Tanrısı olarak da anılır. Ve yine yarattığı her varlığa kendinden bir parça olan Atman’ı bırakmıştır. Semavi dinlerde de yaradan her yerdedir. İnsanın kalbinde, içinde bir yerlerdedir. İşte az önce bahsettiğim, Semavi olsun ya da olmasın tüm inanışların insanlığa aynı yolu göstermesine verebileceğim başka bir örnek daha.

Hindu inanışında tüm ruhlar bedenlerinin ölümünden sonra başka canlıların bedenlerinde yeniden hayat bulacaktır. Dünya üzerinde sürekli yenilenmiş olarak gezinecek, bir yaşamını insan olarak geçiren ruh, insan bedeni öldükten sonra örneğin bir balık olacak, balık ölünce maymun bedeninde can bulacak, bu şekilde farklı canlıların bedenlerinde sürekli bir hayat döngüsü içerisinde olacaktır. Ve bir gün Brahma’ya geri dönecektir. Ruhun yani Atman’ın Brahma’ya geri dönüşü o ruhun bedenler arasındaki yolculuğunun son bulması anlamına gelir. Ruh, Brahma’ya geri döndüğü zaman mutlak huzuru bulmuş sayılacaktır.  

Brahma’nın eşi Saraswati’dir. Saraswati "Vedaların Annesi" olarak anılan vedik bir tanrıçadır. Hindular, Brahma ve Saraswati’nin nimetlerini kaybetmenin insanlığın sonunu getireceğine inanırlar.

Araya OM ile ilgili birkaç bilgi sıkıştırmakta da fayda var. OM sesi az önce bahsettiğim gibi Brahma’nın yarattığı her varlık için söylediği bir mantra. Om sesi her yer de, var olan her şeyde tınlamaktadır.  Dilimizde OM olarak okunan bu mantra aslında A-U-M harflerinden oluşur. Bu üç harfi uzun ve yüksek sesli olarak söylediğinizde ortaya OM sesi çıkar. Orijinal sembolü ise eski Sanskrit alfabesinde bu üç harfin karşılığı ile yazımıdır. OM sesi evrenin kutsal sesi olarak kabul edilir. Yoga öğretilerinde mantra söylemek bir meditasyon yöntemidir. Devamlı olarak aynı tonda belirli bir mantrayı söylemek tek bir noktaya odaklanmayı ve dolayısıyla zihindeki düşünce dalgalanmalarını kontrol altına almayı sağlar. Bu yöntem bir çeşit sözlü meditasyon yöntemidir. OM mantrası Yoga öğretilerinde de kutsal mantra olarak kabul edilir. Tek başına OM sesi meditasyon için yeterli olabildiği gibi, uzun cümlelerden oluşan pek çok mantra da OM sesi ile başlamaktadır. Bu üç sesin her biri Brahma, Vishnu ve Shiva’yı da temsil eder.

Gelelim Shiva’ya. Shiva bu üç tanrıdan "yok edici" sıfatını taşıyandır. Yok etmek tabiri burada kötü anlamda kullanılmamalıdır. Shiva’da diğer tanrılar gibi her zaman insanlığın iyiliği için savaşmıştır. Yok edicilik görevi iyiliği değil kötülüğü yok etmek amacını taşır. Bazı inanışlarda Shiva hem yok edici hem de yaratıcı olduğu söylenir. Yani bu inanışa göre Trimurti, Shiva tarafından yaratılmıştır. Shiva Vishnu’yu, Vishnu Brahma’yı, Brahma da geri kalan her şeyi yaratmıştır.  ‘’Şivacılık’’ adı verilen bir akımda Shiva yüce tanrı olarak kabul edilir. Diğer bütün tanrılar Shiva’ya bağlıdır. Shiva’nın iki oğlu vardır. Bunlardan biri savaş tanrısı Kartikeya diğeri ise en ikonik Hindu tanrılarından biri olan Ganesha’dır.                                                            

Trimurti üçlemesinde anlatacağım son tanrı ise Vishnu. Vishnu bu üçlemede koruyucu olan tanrıdır. Bu dünyada düzen bozulduğu zaman Vishnu, Garuda’ya binerek dünyaya gelecek, düzeni yeniden kuracak ve geri dönecektir. Vishnu inanışa göre dünyaya 9 kez gelmiştir. Onuncu defada beyaz bir atın sırtında Güney Hindistan’a gelmesi beklenmektedir. Bu tanrının yeryüzünde çeşitli insan ve hayvan görünümlerinde indiğine inanılır. Sekizinci kez inişinde ise Hindu tanrılarından Krişna olarak inmiştir. Az önce bahsettiği ‘’Hulül/Avatar’’ inancına en güzel örnek Vishnu’nun avatarlarından Krişna ve Rama’dır. Genellikle bir kartalın üzerine binmiş 4 kollu ve mavi tenli olarak tasvir edilen Vishnu’nun üzerine bindiği kartal Garuda ‘’Kuşların Kralı’’ olarak anılır. Sansktirt dilinde "Garuda" kelimesi "kartal" anlamına gelir.

Aslına bakacak olursanız Trimurti dışında sayacağımız tüm tanrılar bir şekilde Trimurti ile bağlantılıdır.

Trimurti haricinde kısaca bahsetmek istediğim tanrılardan biri Ganesha. Ganesha, Shiva ve tanrıça Parvati’nin oğludur. En ikonik Hindu tanrılarından biri olarak günümüzde Hinduizm inancını taşıyan toplumların yaşadığı yerlerde, en çok saygı gören tanrılardan biridir. Güç, kudret ve üstünlüğü sembolize eder. Vücudu insan vücudu, kafası ise fil kafasıdır. Kafasının fil şeklinde olması ile ilgili çeşitli hikayeler vardır. (Okumak isteyenler Mehmet Beden’in Dünya Dinlerinden Hinduizm isimli kitabından faydalanabilirler) Ganesha, Hinduizm'in bekçisi ve koruyucusudur. Hindu dinine mensup olmak isteyen bir kişi ilk olarak Ganesha’ya ibadet etmeli, ona dostluğunu sunmalı ve güvenini kazanmalıdır.

Ganesha güç, kudret ve üstünlükten çok daha fazlasını sembolize eder. Fil kafası, kocaman bir karnı ve 4 kolu vardır.  Ganesha Hint tasvirleri içinde en çok sembolizm içerenidir.

-Fil kafası bilgelik sembolüdür.
-Kocaman karnı insanın hayatı boyunca başına gelmiş her kötü olayı sevgi ve farkındalık ile sindirebileceğini sembolize eder.
-Büyük kulakları her şeyi duyabildiği anlamına gelir.
-4 kolu 4 insani olguyu sembolize eder. Bunlar zihin, bilgi, ego ve vicdandır.
-Ganesha’nın fildişlerinden biri kırıktır. Bu dişin hikâyesine göre Ganesha Mahabharata’yı yazarken kalemi kırılır. Ganesha bunun üzerine dişini kırar ve yazmaya devam eder.
-Bazı tasvirlerde altında bir adet fare vardır. Bu fare cahilliği ve egoyu temsil eder.
-Bir elinde tuttuğu baltası insanların hayatında karşısına çıkan engellerin ortadan kaldırılmasını sembolize eder.
-Vücudunun duruşu OM mantrasını temsil eder.
-Elinde tutmakta olduğu lotus çiçeği ise ruhun evrimini tamamlamasını ve mutlak huzuru sembolize eder.

Ganesha yukarda saydıklarımız ve çok daha fazlası ile bugün bütün Hindu tapınaklarının sunaklarında, tüm kudretiyle kendisine saygıyla tapınan binlerce Hindu’nun dualarını kabul eder.

Üç tanrı "Trimurti"nin yanında üç tanrıça "Tridevi" vardır. Yani bu üç tanrının eşleri. Bunlar Parvati, Sarasvati ve Lakshmi’dir.

Parvati; Uma, Kali, Durga, Sati, Shakti gibi isimlerle de anılan bir tanrıça. Shiva’nın eşi ve Ganesha’nın annesidir. Pek çok kaynakta bu isimler farklı tanrıçalarmış gibi anlatılsa bile özünde hepsi aynı tanrıçanın farklı yönlerini sembolize eder.

Parvati- Uma ışığı ve güzelliği temsil eder. Hinduizm’de evli kadınlar, kocalarına uzun ömür ve sağlık vermesi için Parvati’ye tapınırlar. Parvati-Uma bu tanrıçanın güçlü yanıdır.

Durga-Kali olarak anılan yönü ise Parvati’nin savaşması gereken yanıdır. Yani Parvati’nin yıkıcı gücünü temsil eder. Hindu Miti'nde dişil gücün  eril güce karşı kazandığı bir zaferdir. Efsane’ye göre tanrılar ‘’Asura’’ adındaki şeytani güçle bir türlü başa çıkamamış ve Himalayalar’ın kızına (Parvati) dualar etmişler. Duaları kabul olduğunda ortaya Tanrıça Durga çıkmış. Durga, Asura ile mücadele eder fakat bir süre sonra gücü tükenir. Her şey bitti zannedilir ve Asura zafer çığlıkları atmaya başlar. Tam bu sırada gökyüzünden ateşler düşmeye başlar. Korkunç bir gürültü çıkar. Tanrıça Durga’nın alnından bir ışık çıkmaya başlar ve böylece Kali kendini gösterir. Asura böylece sonsuza kadar savaşı kaybetmiştir.

Sarasvati, Brahma’nın eşidir. Vedaların Annesi olarak anılır. Çünkü kendisi öğrenme ve bilgeliğin tanrıçasıdır. Aynı zamanda müziğin ve sanatın da tanrıçasıdır. Bazı Hindular, baharın beşinci gününde ‘’Vasant Panchami’’ adı verilen bir festivali kutlarlar ve bunu Sarasvati’ye adarlar. Bu günü kutlayan Hindular, küçük bir çocuğa alfabeyi öğretirler.

Son olarak Lakshmi, Vishnu’nun eşidir. Kendisi zenginlik, şans ve refahın tanrıçasıdır. Vishnu dünyaya Rama ve Krishna olarak indiğinde eşi Lakshmi onunla birlikte Rama’nın eşi Sita ve Krishna’nın eşi Rukmini olarak indi.
                      

Hindu düğünlerinde gelin ve damat için düzenlenen kutlamalar ve gerçekleştirilen ritüeller, Lakshmi ve Vishnu’nun karı- koca olarak aralarındaki ilişkiye ve evliliğe dayanmaktadır.

Bunlar haricinde öne çıkan birkaç tanrı ve tanrıça ise şöyledir:

-Varuna: Tabiat olaylarına hükmeden tanrıdır.
-Vayu: Rüzgar tanrısıdır.
-Ushas: Şafak tanrıçasıdır.
-Skanda: Savaş tanrısıdır.
-Surya ve Chandra: Surya güneş, Chandra ise ay tanrısıdır.
-Hanuman: Shiva’nın avatarı olduğu düşünülen maymun tanrıdır.
-Ganga: Ganj nehrinin tanrısıdır.
-Agni: Ateş tanrısıdır.
-Virabhadra: Shiva’nın avatarı olan tanrılardan bir tanesidir.

Shiva’nın eşinin babası kral Daksha Shiva’dan hoşlanmamaktadır. Kızının bu duruma çok üzüldüğünü gören Daksha kızının gönlünü almak için bir davet düzenler fakat bu davete Shiva’yı çağırmaz. Davetin ortasında kızı ile tartışmaya başlar ve bu durum davetlileri çok eğlendirir. Bunun üzerine gururu iyice kırılan kızı babasına artık bu bedende anılmak istemediğini söyler ve meditasyona oturur. İçinde yanmakta olan ateş yavaş yavaş tüm bedenini sarar ve oracıkta kendini yakarak intihar eder. Bu duruma çok üzülen ve öfkelenen Shiva, karısının intikamını almak için saçından bir tel kopartır ve bu telden en güçlü savaşçısını yaratır. Savaşçıya Virahbhadra ismini koyar. Sonrasında ise karısının intikamını alması için Virabhadra’yı Daksha’nın ve o davette bulunun herkesin üzerine salar. Yoga’da Savaşçı Pozu (Virabhadrasana 1,2,3) olarak anılan bu üç duruş Virabhadra’yı sembolize eder.

Hindu Gelenekleri ve Yaşamı

Bali seyahatiniz boyunca, şehir içinde ya da ücra bir köyde, nerede olursanız olun istisnasız her cadde ve sokakta, bazen kuytu bir köşeye saklanmış, bazen yolunuzu tam olarak ortalayacak şekilde konumlandırılmış sunaklar göreceksiniz. Bu sunakların üzerinde ise ıslanmasın diye süslü bir şemsiye yerleştirilmiş, boynuna gerçek çiçeklerden yapılmış renkli kolyeler asılmış ve önüne bir sürü adak bırakılmış (çoğunlukla) Ganeshaheykelleri göreceksiniz. Ganesha ile ilgili detaylı bilgi için Hindu Tanrı ve Tanrıçaları yazımı inceleyebilirsiniz.

Bali’de yerel halkın çok büyük bir kısmı Müslüman. Neredeyse eşit miktarda Hinduist yaşıyor. Bu ada, bu kadar farklı inanışlara sahip insanların kardeşçe ve dostça yaşadığı bir ada. Belki de birazda bu yüzden bu kadar huzur veriyor ziyaretçilerine. Müslüman namazını kılıyor, Hinduist her gün kendisine yiyecek bahşeden tanrılar için adaklar bırakıyor. Ama kimse kimseyi kendi inandığı şeye inanması için zorlamıyor. Birbirlerini ötekileştirmiyorlar. Kavga etmiyorlar. Ve en önemlisi saygı duyuyorlar.

Bali sokaklarına adım attığınız anda dikkatinizi çeken iki şey olacaktır. Birincisi kaldırımların üzerinde rastgele serpiştirilmiş küçük yeşil kutucuklar ikincisi ise az önce bahsettiğim rastgele bir şekilde yerleştirilmiş olan sunaklar.

Hinduların gündelik hayatlarında ibadet ve dualar çok büyük önem arz ediyor. Müslümanların her gün namaz kılmaları ve dua etmeleri gibi Hindularda kendi tanrılarına her gün şükranda bulunuyor ve onlara tapınıyorlar. Sahip oldukları hayatı kendilerine bahşeden, yedikleri yemeği, içtikleri suyu onlara bağışlayan tanrılarına teşekkür etmek için küçük kutuların içerisine pirinç, çiçek, eğer o gün et yemişlerse et, tütsü gibi şeyler koyuyorlar ve bu kutucukları açık havada herhangi bir yere, sunakların üzerine ya da gruplar haline toplu bir şekilde giderek (daha büyük ve zengin ikramlar hazırlayarak) tapınaklara bırakıyorlar. Ellerindeki imkân dâhilinde bu kutucukları mutlaka dolduruyor ve tanrılarına sunuyorlar. Bu günlük ritüeldeki asıl önemli nokta şu… Onlara bahşedilen nimetleri sadece kendileri tüketmeyip tanrılarının rızasını kazanabilmek için onlara da evlerinde pişen yemeklerden ikramda bulunuyorlar. Bu eylem Hinduların günlük hayatlarında mutlak gerçekleştirmeleri gereken bir eylem. Tanrılara minnet ve saygılarını sunmak amacıyla yapılan bu günlük ibadet "Puja" olarak adlandırılıyor.

Bu günlük ritüel için hazırlıklar az öncede bahsettiğim gibi imkanlar dahilinde yapılıyor. Kimileri kutularının içini yalnızca birazcık pirinç ve çiçek yaprakları ile oldururken kimileri bu ritüel için özel tepsiler hazırlayabiliyor. İçine mum, tütsü gibi şeyler koyup bunları yakanlar da var. Hatta bir taksici hazırladığı kutunun içine sigara bile bırakmıştı.

Hindu aileler yalnızca sokaklarda veya tapınaklarda ayin yapmıyorlar. Evlerinin içerisinde de ibadetlerini gerçekleştirebilecekleri bir yer olması onlar için çok önemli. Her evin kendine ait bir aile tapınağı var. Eğer bir Hindu’nun ev yaşantısı, evinde nasıl ibadet ettiği gibi günlük hayatlarını görmek isterseniz herhangi bir evin ev sahibine bir miktar bağışta bulunuyorsunuz. O da karşılığında size evinin kapılarını açıp sizi misafir ediyor.

Başta Hindistan olmak üzere, Hinduizm dinine mensup insanların yaşadığı tüm coğrafyalarda aile yapısına bakıldığında genellikle erkek egemen bir aile yapısı görüyoruz.  Ailenin reisi baba olarak görülür. Aileyi ilgilendiren önemli kararlar baba tarafından verilir. Özellikle Hindistan’da geleneksel aile yapısında erkek çocuğun anne ile bağı çok sıkıdır. Erkek çocuk evlendiğinde (eğer ki ailesinin evinde yer var ise) eşi ile birlikte ailesinin evinde yaşar. Erkek çocuk sahibi olmak Hindu aile yapısında kadını ciddi konumlara getirir ve otorite sahibi yapar.

Kadınların Hindu geleneklerindeki yerine bakacak olursak ne yazık ki günümüz koşullarında çok da iç açıcı bir tablo ile karşılaşmıyoruz. Bekâr kadınların Hindu geleneklerinde sosyal bir yerleri bulunmamaktadır. Tek başlarına yaşamalarına izin verilmez. Günümüze kadar gelen süreçte kadınlar, değişen yaşam koşullarıyla birlikte kendilerine yer edinmeye çalışmış ve gelişme göstermiş olsalar dahi hala sosyal hayatta yeterli değeri görememekteler. Hinduizm’in pek çok kutsal metninde adı geçen tanrıçalar, Hindu kadınlar için de önemli yol göstericilerdir. Bu tanrıçalar ayrıca Hinduizmi’in önemli kadın modelleridir.

Hinduizm’de bir kadının en önemli görevi anneliktir. Hamileliğin öğrenildiği günden doğuma kadar geçen süreçte annenin ve bebeğin bedensel ve ruhsal sağlığı için sürekli olarak kutsama seromonileri yapılır.

Dünyada var olan tüm dinler gibi Hinduizm’de de yer alan çeşitli mezhepler vardır. Bunlar Şaivizm, Vişnaizm, Şaktizm ve Smartizm’dir.

Kısaca bahsetmek gerekirse Şaivizm baş tanrı olarak Shiva’yı kabul eden gelenektir. Bu mezhebe göre Vishnu ve Brahma, Shiva’nın tezahürleridir. Bu mezhepte aynı zamanda (Hindu Tanrı ve Tanrıçaları yazısında bahsettiğim) Avatar/Hulül inancı yoktur. Yani bu mezhebe göre tanrı bedenlenmez.

Vişnaizm mezhebine göre baş tanrı Vishnu olarak kabul görür. Hindu kutsal kitaplarından Bhagavad Gita’da yer alan ‘’Kulun ibadet ettiği ulûhiyet veya form ne olursa olsun arzularını ben karşılarım’’ cümlesi Vişnaistlerin Vishnu’yu baş tanrı kabul etmesinin arkasında yatan sebeptir. Şaivizm’in aksine bu mezhepte çok güçlü Avatar/Hulül inancı vardır.

Şaktizm inancında ise kutsal ana olarak kabul edilen Shakti’ye tapılır ve değer verilir. Diğer mezheplerden farklı olarak büyücülük bu mezhepte çok yaygındır.

Son olarak Smartizm mezhebinde tüm tezahürlerin Brahman’dan ortaya çıktığı inancı vardır. Bu mezhepte mistik bilgi ve Yoga ön plandadır.

Hinduizm gelenek ve yaşam tarzını şekillendiren bir diğer inanış Samsara ve Karma inancıdır.

Samsara; "ruh göçü" anlamına gelen ve batı dillerinde "reenkarnasyon" ile ifade edilen inanıştır. Samsara, Hinduizm’in en önemli inanışlarından biridir. Samsara’yı reddetmek Hinduizm’i reddetmek ile eşdeğerdir. Samsara’ya inanmayan bir Hindu düşünülemez ve bu inancı kabul etmeyen bir kişi Hindu sayılamaz. Bu inanç, dünya üzerindeki doğum-ölüm-yeniden doğum döngüsünü ifade eder. Yani Atman’ın (ruhun) dünya üzerinde sürekli olarak varlığı, bir bedende yaşadığı hayat sonlandığında başka bir bedende yeniden hayat bulmasını ifade eder. Samsara dünya üzerinde var olan, insanoğlunun bildiği tüm varlıkları içine alır.

Karma ise eski Sanskrit dilinde "yapmak, etmek, eylemde bulunmak" anlamına gelen "kri" kelimesinden gelir. Karma genel olarak kişinin Tanrı ya da başka herhangi bir hükmedene bağımlı olmaksızın, kendi kendini değerlendirdiği, ödüllendirdiği ya da cezalandırdığı bir öğretidir. Karma inancına göre hem fiziksel hem de zihinsel olarak yapılan hiçbir eylem karşılıksız kalmayacaktır.  Yani insan fiziksel ve zihinsel olarak yaptığı tüm eylemlerin karşılıklarını bu hayatında göremese bile, bu eylemler o kişinin bir sonraki hayatını şekillendirecek olan şeylerdir. Yani Karma inancı, Samsara inancını tamamlayan bir öğretidir.

İslam dininde "Amel defteri" inancını hepimiz biliriz. Kişinin bu dünyada işlediği tüm sevapları, günahları, iyi-kötü tüm niyetleri bu defterde tutulur. Kişi öldükten sonra ise dünyada bırakmış olduğu hayırlı varlıklar (hayırlı ve güzel işler yapan evladı, diktiği bir ağaç, besleyip büyüttüğü bir hayvan ya da tüm dünya varlıklarının faydalanması için bırakmış olduğu bir eser) ona sevap kazandırmaya ve bu sevaplar amel defterine işlenmeye devam eder. İşte tıpkı amel defteri gibi Hinduizm’de "Karmik hesap" vardır. Az önce bahsettiğim gibi, kişi eylemlerinin karşılığını yaşadığı hayatta göremez ise, ölüm anında karmik hesap onun bir sonraki hayatına devredilir ve o hayatını geçmiş yaşamının karmik hesabı şekillendirir. Yeni hayatında aynı anda hem geçmiş yaşamındaki eylemlerinin sonuçlarını yaşar, hem de yaşamakta olduğu yeni hayatındaki eylemleri karmik hesabına işler.

Hinduizm’de ibadetlerden ve kutsal günlerden de bahsetmek gerekir.

Hinduizm’de ayin ve ibadetler 3 temel esasa dayanır. Bunlar, güzel amel, bilgi sahibi olmak ve tanrı ile beraber olmaktır. Bunlar Hinduizm inancında yer alan tüm ayin ve ibadetlerin varmak istediği sonuçtur. Tüm ayin ve ibadetler bu üç amaç için yapılır. Bu amaçlara ulaşmak için, ölenlere kurban kesmek, güneşe saygı göstermek, kutsal metinleri okumak, doğum ve ölümlerde ibadet etmek gibi ritüellerin gerçekleştirilmesi gereklidir.

Hinduizm’de ibadet etmek için tapınaklara gidilebileceği gibi, herhangi bir yerde de bu eylemi gerçekleştirmek mümkündür. Çünkü Hinduizm inancında Tanrı her yerdedir ve yapılan her şeyi görmektedir. Bu yüzden ibadetlerin bir şekli ya da düzeni yoktur. Fakat yine de yazının başında bahsettiğim gibi her evin kendine ait bir aile tapınağı bulunmalıdır. İlk ibadete şafak sökmeden önce başlanmalıdır ve doğuya doğru dönülerek ibadet gerçekleştirilmelidir.

Tüm ayin ve ibadetler OM mantrası ile başlar. Ayrıca yemek yemeye başlamadan önce ve Vedaları okumaya başlamadan önce de OM mantrası söylenir. Bundan sonra tüm ayinlerde çeşitli mantralar söylenmeye devam edilir. 

Hinduizm’de en önemli dini tören Giriş Ayini'dir. Giriş Ayini sadece ergenlikte yapılan bir ayindir. Kişinin Hinduizm’e kabul edilişi için yapılır. Bu seremonide Hinduizm’e kabul edilmesi için çocuklar yıkanır, traş edilir ve özel giysiler giydirilir.

Her dinde olduğu gibi Hinduizm’de de evlilik törenleri, dini törenler içerisinde en önemli olanlardır. Hindu gençler ancak evlendikten sonra sorumlulukları olan yetişkinler sayılırlar. Evlilik seromonisi ritüelleri bölgeden bölgeye değişse de genellikle birbirine benzerdir. Aile büyükleri ve düğüne katılan diğer davetliler, yeni evli çiftin huzurlu ve bereketli bir yuvası olması için dualar ederler.

Hinduizm’de çok sayıda kutsal gün vardır. Bunlardan bazıları Asin, Diwali ve Holi’dir. Asin, Eylül-Ekim aylarına denk gelir. 10 gün sürer. Bu 10 günün 9’u ibadet ile geçirilir. Son günü ise eğlence ile kutlanır. Diwali, Asin ayının 13. gününe denk gelir. Işık festivali anlamına gelir. Aynı zamanda Hindu takviminde yeni yılın başlangıcı olarak kabul edilir. İnsanlar birbirlerine hediyeler verir ve evlerinin kapılarını lambalar ile çeşitli şekillerde süslerler.

Son olarak Holi Festivali, şubat-mart aylarına denk gelir. Yaklaşık iki ay boyunca sürer ve baharın gelişi ve Krişna’ya şükür ifadesi olarak kutlanır. Baharın gelişi boyanmış tuz ve su karıştırılarak kutlanır. Bu festival daha ziyade Hindistan’da kutlanır.

Bali'de Geleneksel Sanatlar

Bali’de gezilecek yerler ve yapılacaklardan önce Bali’nin geleneksel sanatlarından bahsedeceğim biraz. Her ülke ve her şehrin olduğu gibi Bali’nin de kendine has bir folkloru ve sanatı var. Mistik, otantik ve etnik sanatlar bunlar. Bir o kadar da el emeği istiyor. Her yiğidin harcı değil ne yazık ki bu sanatları icra edebilmek. Bali, sanat ve sanatçı dostu bir ada. Neredeyse herkesin bir sanat dalına ilgisi ve yeteneği var. Özellikle Ubud Bölgesi'nde. Geçmişten gelen, kuşaktan kuşağa aktarılmış bu geleneksel sanatlarına büyük bir hassasiyet ile sahip çıkmış Bali halkı. Atalarından öğrendikleri teknikleri kendi hayal güçleriyle birleştirdikleri zaman ortaya çıkan eserler ise gerçekten dünya üzerinde başka bir yerde göremeyeceğiniz cinsten.

Nedir peki bu geleneksel sanatlar? Ahşap işçiliği, batik, gümüş, taş işçiliği… Her biri yerel halk tarafından günlerce hatta belki de aylarca süren çalışmaların sonucunda ortaya çıkıyor. Yerel halk, geçimini bu el sanatlarından kazandıkları gelir ile sağlıyor.

Geleneksel el sanatları en güzel örneklerini Ubud Bölgesi'nde veriyor. Az önce bahsettiğim gibi buradaki yerel halkın geçim kaynağı bu emeklerin karşılığında elde ettikleri gelir. Mağaza ve butiklerde gördüğümüz ahşap ürünlerin çok büyük bir kısmının Uzakdoğu’dan geldiğini zaten biliyoruz. Bu ürünler Uzakdoğu’dan çok uygun rakamlarla getirilip bu mağazalarda oldukça yüksek fiyatlara satılıyor. Fakat Uzakdoğu’da özellikle Bali’de durum böyle değil. Burası ahşap işçiliğinin kalbi olduğu için ahşap ürünler burada gerçekten uygun fiyatlı. Tabi ki uygun fiyat kavramı almak istediğiniz ürünün büyüklüğüne, üzerindeki işçiliğe ve kullanılan ahşabın cinsine göre değişkenlik gösteriyor. Abanoz ağacından yapılan ürünler genellikle en pahalı olanlar. Devasa ahşap heykellerden, mutfağınızda kullanabileceğiniz küçük eşyalara kadar pek çok seçeneğiniz var. Ahşaptan yapılma bir Shiva Heykeli satın almak isterseniz Bali için bile yüksek sayılabilecek bir meblağı gözden çıkarmanız gerekecektir.

Bali’nin kendi içinde bile bölgeden bölgeye fiyat farkı var ahşap ürünlerde. Ubud ahşap ürünlerin en uygun fiyatlı satın alınabileceği bölge olduğu halde, Jimbaran ve Seminyak gibi lüks bölgelerde fiyatlar yükseliyor. Çünkü Ubud’da ahşap ürünler almak için bir ahşap atölyesine gitmeli ve ilk elden bu ürünleri satın almalısınız. Fabrika satış mağazası gibi düşünün. Jimbaran ve Seminyak gibi bölgelerde ise bu ürünler süslü ve sevimli küçük butiklerde satılıyor. Haliyle bu ürünlerin bu şekilde sunumu fiyatlara da yansıyor. Eğer Bali’den ahşap ürünler almak isterseniz benim tavsiyem kesinlikle Ubud’dan yani bu ürünlerin merkezinden bu alışverişi yapmanız.

Ortaya çıkan ahşap ürünlerin tasarım süreci tamamen ahşabı ham haliyle eline almış olan işçinin hayal gücüne kalmış. Ürünler üzerinde Hinduizm esintileri en çok göreceğiniz şey. Genellikle Hindu tanrılarının ahşap ile çeşitli şekillerde tasvirlerini yapıyorlar. En pahalı olan ürünlerde genellikle bunlar oluyor. Üzerindeki işçiliklere baktığınız zaman zaten neden pahalı olduklarını anlamak da zor olmuyor. Bunların yanında masif ahşaptan mobilyalar da yapıyorlar.

Batik ise bambaşka bir sanat. En az ahşap işçiliği kadar el emeği isteyen rengârenk bir dünya. Bali’de yaşayan yerli kadınlar tarafından nesilden nesile aktarılıyor. Ahşap işçiliğinden farklı olarak batik ürünleri tek kişinin elinden çıkmıyor. Bir kişi beyaz kumaş üzerine desenler çıkarıyor sonrasında diğeri beyaz kumaşı renklendiriyor diğerleri başka işlemler yaparak devam ediyorlar. Ortaya çıkan ürünlerin son haline gelmesi ise oldukça uzun bir süreç. İlk olarak beyaz kumaş üzerine tasarım yapılıyor. Ya var olan bir tasarımı kumaş üzerine işliyorlar ya da kumaş üzerinde kendileri tasarlıyorlar.

Kumaş üzerine kurşun kalem ile tasarım yapıldıktan sonra kumaşın her iki yüzü balmumu ile kapatılır. Bunun amacı beyaz kalması istenilen yerlere boyanın değmesini ve boyaya batırılmadan önce renkleri belirlenmiş olan bölgelerin başka renk boyalardan etkilenmesini önlemektir. Sonrasında kumaş istenilen renklerde boyalara açıktan koyuya doğru batırılarak boyanır. Bu işlem için kumaş üzerinde aynı renklerde olması gereken yerler boyaya batırılma sırasına göre özel bir bıçakla kazınarak balmumumdan temizlenir. Boyama işlemi bittikten sonra kumaş kaynar suya batırılarak üzerinde kalan tüm balmumu çıkartılır.

Son aşamada ise kumaş, renk tonlarının daha iyi görünebilmesi için yıkanıp kurutulur.

Geleneksel batik sanatında genellikle mavi, kahverengi ve açık sarı kullanılır. Bu renkler hayatta olmayı sembolize ediyor.

Batik ve ahşap işçiliğinden sonra Bali’de en çok rağbet gören işçilikler gümüş ve taş işçiliği. Bunlar da diğerleri gibi Ubud bölgesinde yerel halk tarafından yapılıyor ve bunlar için de gerçekten çok emek harcanıyor. Eğer Bali seyahatinizde gerçek anlamda yerel halkın elinden çıkmış ürünler satın almak niyetindeyseniz gitmeniz gereken bölgenin kesinlikle Ubud olduğunu da vurgulamış olayım. Bali’nin sanat ve sanatçı dostu bir ada olduğundan bahsetmiştik. Tabi ki bu sanat dalları el sanatları ile sınırlı değil sadece. Bali’de inanılmaz bir müzik ve dans kültürü de mevcut.

Geleneksel müzik kültürleri tamamıyla Asya esintileri taşıyor. Zaten Hindu tapınaklarında gerçekleşen ayinlerden birini izleme imkânınız olursa bu geleneksel ve mistik müziğin insanı nasıl etkilediğine bizzat şahit olabilirsiniz. Bu müzik türüne ‘’Gamelan’’ deniyor. Gamelan, hem Asya kültürlerine özgü müzik türünü hem de bu müziği icra eden topluluğu ifade ediyor.

Dans kültürü ise müzik kültüründen daha renkli bile diyebilirim. Geleneksel Bali dansları genellikle Hindu destanlarından bölümlerinin canlandırıldığı ve Gamelan müziğinin eşlik ettiği koreografilerden oluşuyor. Kecak, Barong, Legong, Baris, Topeng, Sanghyang ve çok daha fazlası… Özellikle Ubud Bölgesi'nde bu dans gösterilerini izlemek isteyenler için özel gösteriler düzenleniyor.

Çok düşük bir ücret karşılığında bu gösterileri izleyebileceğiniz gibi denk gelirseniz eğer tapınaklarda gerçekleşen dini törenlerde de bu dansları izlemek mümkün.

Ben bu dans türlerinden Barong dansını izleme imkanı buldum Ubud Bölgesi'nde. Barong gösterisi 5 bölümden oluşuyor. Bölümlerde anlatılanları biletinizi aldığınız gişede size verilen bir broşürden takip edebilirsiniz. Özet olarak anlatmak gerekirse Barong dansı iyi ve kötü ruhlar arasındaki bir mücadeleyi anlatıyor. Dansta geçen Barong iyi ruhu, Rangda ise kötü ruhu temsil ediyor.

En popüler dans türlerinden biri olan Kecak dansı da Barong gibi epik bir Hindu destanını canlandırıyor. Buna göre Hindu tanrılarından biri olan Rama’nın karısı Sita, bir iblis tarafından kaçırılır. Bunun üzerine Hinduların maymun tanrısı Hanuman, ordusu ile birlikte Rama’ya yardıma gelir. Daire şeklinde oturan ve mantra söyleyen bir grup erkek dansçı Hanuman’ın askerlerini temsil eder ve onların Sita’yı kurtarma mücadelesini canlandırır.

Bu değişik dans kültüründe bizim en çok ilgimizi çeken şey ise kadın dansçıların el mudraları (duruşları) oldu.  Çok uğraştık ama nasıl ellerini o şekilde kullanabildiklerini bir türlü anlayamadık :)

Bali’nin renkli dünyasından benim gördüğüm renkler bunlar. Artık Bali’yi gerçekten keşfetme zamanı geldi.

Bali Gezi Rehberi

Her güzel şeyin bir sonu vardır maalesef. Gezmelere, yazmalara doyamadığım Bali seyahatimiz gibi. Bu son bölümde artık adayı en baştan keşfe çıkmanın zamanı geldi.

Bali Endonezya’nın en turistik adası diyebileceğimiz, küçükmüş gibi algılansa da aslında oldukça büyük olan bir ada. Konum olarak Cava ile Lombok Adaları'nın arasında kalıyor. Adanın etrafı mercan kayalıkları ile çevrili. Güney sahilleri beyaz, batı sahilleri ise siyah kumlarla kaplı. Uçağınız denizin üzerinden aheste aheste iniş yaparken gördüğünüz manzara ise insana huzur verecek derece yeşil.

Adanın ekonomisi her ne kadar geçmişte tarım üzerine kurulu olsa da günümüzde ekonomilerinin neredeyse tamamı turizme dayanıyor. Bu sebepten ülkenin refah seviyesi en yüksek sayılabilecek bölgelerinden biri Bali Adası. Bali’de aynı zamanda hala aktif olan iki yanardağ var. Bunlardan bir tanesi Agung Yanardağı diğeri ise Batur Yanardağı. Okyanusun kıyısında konumlanmış ve üzerinde iki adet aktif yanardağ bulunan bir ada kulağa biraz ürkütücü geliyor. Yani tsunami riskinin oldukça yüksek olduğu anlamına geliyor bu durum. Bu bölge deprem bölgesi olduğu için ne yazık ki her daim risk taşıyor. Hatta biz Bali seyahatinde iken Endonezya’dan başlayıp Hint Okyanusu'na kıyısı olan pek çok ülkeyi vuran bir dizi sarsıntı ve tam biz dönmeden bir gün önce verilen tsunami alarmı, biz Bali’de keyif yaparken Türkiye’de bizi bekleyen ailelerimize epeyce bir keyif kaçırtmış. Tabi ki bizim bunların hiçbirinden haberimiz dahi olmadı.

Yerel halkın çok büyük bir çoğunluğu Hinduist. Geri kalan kesiminde çok büyük bir kısmı Müslüman. Adaya bu mistik havayı veren şey bu işte. Adımınızı attığınız anda bu mistik hava sizi sarıp sarmalıyor. Her köşeden bir Hindu Tanrısı sizi kucaklıyor. Önceki yazılarda bahsettiğim gibi dini görevlerini yerine getirmek Hinduların günlük hayatlarının olmazsa olmaz rutini. Gerekirse kendileri aç kalıp tanrılarına adaklar bırakmaktan asla ama asla çekinmiyorlar. Turizm en büyük geçim kaynakları olduğu için yabancılar ile iletişimleri mükemmel. Halkın neredeyse tamamı (dişleri döküldüğü için konuşamayan yaşlı teyzeden daha ‘anne’ bile zor diyebilen çocuğa kadar) İngilizce konuşabiliyor. Bu yüzden yerel halk ile iletişim kurmakta hiç zorlanmıyorsunuz. Tabi ki bu kuvvetli iletişimin arkasında yatan tek sebep turistleri geçim kaynağı olarak görmeleri değil. Asya insanı zaten genel olarak sıcakkanlı ve yardımseverdir. Bir o kadar da misafirperverdir. İletişim kurmaktaki tek sıkıntı hepsinin size konuşma fırsatı vermeyi unutacak derecede konuşmayı seviyor olması. Bir de aksanları. Adada iki dil konuşuluyor. Biri Endonezce diğeri ise Balice.

Teknolojik imkanları ya da paraları yetersiz olduğundan mı yoksa başka bir sebepten mi bilmiyorum ama şehirde metro hattı yok. Hatta doğru düzgün toplu taşıma bile yok. Yerel halkın kendine ait vasıtaları var. Bunlar da genellikle motosiklet ya da bisiklet gibi küçük araçlar. Hiçbir ülkede bu kadar çok motosikleti bir arada görmemiştim desem abartmış olmam. Yerel halk gözlemleyebildiğim kadarıyla mutlu. Eğitim seviyeleri ve gelirleri çok yüksek olmasa da ellerindeki ile yetinmekten ve her daim şükretmekten asla vazgeçmiyorlar.

Tüm ada tapınaklar ile dolu. Mimariye hayran kalmamak elde değil. Geleneksel mimari aynı zamanda adaya bir kimlik de kazandırmış. Mimari genellikle Hint esintileri taşıyor. Adada yaşayan yerel halkın genelinin Hindu olduğunu göz önünde bulundurursak mimarinin Hint esintileri taşıması çok da şaşılacak bir durum değil. Tüm bu kültürel esintiler coğrafi, tarihi ve doğal unsurlar ile birleşince ortaya çıkanlar ise sanki bu dünyaya ait değil gibiler. Ahşap işçiliği zaten adanın en önemli zanaatlarından bir tanesi. Doğal olarak mimaride de ahşap ve bambu el üstünde tutulan materyaller haline gelmiş. Bunlara bir de taş eşlik ediyor. Ahşap ve bambunun sıcaklığı, taşın soğukluğu ile dengeleniyor. Kuzey ülkelerindeki soğuktan korunma gereksinimi burada tam tersi sıcaktan korunma gereksinimi olarak kendini gösteriyor. Taşın soğukluğuna duyulan ihtiyaç işte bu yüzden. Yani coğrafik sebeplerden ötürü. İnsanlar yaşadıkları ve ibadet ettikleri mekanları serin tutmak ihtiyacı hissediyorlar ve bununla ilgili en işe yarar materyal taş. Tapınaklarda sizi karşılayan gösterişli taş işçiliği taşıyan girişler ve sunaklar, taş işçiliğinin de bu adanın en değerli zanaatlerinden biri olduğunu kanıtlıyor.

Endonezya, 30 günden az kalacaksanız vize ücreti almıyor. Vizenizi ise gümrükte alıyorsunuz. Yani uçaktan indiğiniz gibi elinizi kolunuzu sallaya sallaya gümrük kapısına gidiyorsunuz. Kaç gün kalacağınızı söylüyorsunuz. Damganızı pasaportunuza yapıştırıp sizi gönderiyorlar. Yani vize sıkıntınız yok. Fakat konumu sebebiyle Bali her canınız istediği vakit ulaşabileceğiniz bir ada değil maalesef. Gümrükten çıkışta valizlerinizi almanız ise epeyce uzun sürüyor. Yaklaşık 30 dakika gibi bir süre valizlerimizi beklemek durumunda kaldık. Valizleri aldıktan sonra çıkışa doğru ilerlerken pek güler yüzlü olmayan bir grup polis kafalarına göre yolcuları valizlerini x-ray cihazından geçirmeye zorluyor. Tamamen polislerin o günkü ruh haline göre seçiliyor, güvenlik kontrolünden geçiyor ve hoşlarına gitmeyen eşyalarınız varsa bunları onlara teslim etmek zorunda bırakılıyorsunuz.

Ekonomik olarak çok büyük bir ülke değil Endonezya. Bu sebepten Bali bize göre oldukça hesaplı bir memleket. İstanbul’da olsa kişi başı 500 TL ödeyeceğiniz kategoride mekânlardan oldukça komik rakamlara ayrılıyorsunuz. Dolar ve Euro geçerli değil genellikle. Bu yüzden bozdurup Rupi almanız gerekli. 1 Türk Lirası yaklaşık 3000 Rupi’ye denk geliyor. Bali’ye ulaşım için havayolu dışında çok fazla seçeneğiniz yok. Varsa da açıkçası araştırmış değilim. İstanbul’dan ulaşmak isterseniz direkt seferle Jakarta’ya gidebilir, daha sonra buradan Garuda Indonesia veya Air Asia gibi havayolları ile Bali’ye ulaşabilirsiniz. Biz Singapur Havayolları ile Singapur aktarmalı olarak ulaşım sağladık. Jakarta’dan 90 dakika, Singapur’dan 2 saat 30 dakika gibi sürelerde ulaşım sağlanabiliyor. Hem bu sayede aktarmalar arası süreleri uzun tutarak aktarma yapacağınız noktayı da keşfe çıkma imkânı bulabilirsiniz.

Bali’de şehir içi ulaşım oldukça sıkıntılı. Özellikle bizim gibi bir şehri yürüyerek ya da uzak yerlere gidilecekse toplu taşıma kullanmayı seven insanlar için. Taksiler hesaplı, fakat hangi taksilere bindiğinize çok dikkat etmelisiniz. Şehirde taksiler mavi renkli. Üzerinde ‘Blue Bird’ amblemi bulunan ve ön camda sürücünün ‘Blue Bird’ üyesi olduğunu gösterir bir kart asılı olan taksileri tercih etmelisiniz. Bu taksiler kesinlikle güvenilir. Zira Bali’de inanılmaz bir pazarlık kültürü var ve buna taksiler de dâhil. Taksiciler nereye gideceğinizi söylediğinizde sizinle pazarlık yapıyor. Yani misal 1000 Rupi’ye gideceğiniz yere sizi 2500 Rupi’ye götürmeyi teklif eder, pazarlıkla bu fiyatı 2000’e indirirler. Bu sebepten en güvenilir taksiciler sizinle pazarlık yapmayan ve taksimetrede ne yazarsa onu ödeyeceğiniz Blue Bird taksiler. Ayrıca taksi fiyatları zaten öyle uçuk falan da değil. Tabi ki bütün gezinizi taksi ile yapın demiyorum. Ama Kuta’da ya da Jimbaran’da eğlenmeye çıktığınız gecenin sonunda Nusa Dua’da bulunan otelinize taksiyle dönmeniz size çok pahalıya patlamayacaktır. Bunun dışında motosiklet veya bisiklet kullanmayı biliyorsanız, çok uygun fiyatlara kiralayabilirsiniz. Fakat trafiğin ters akışı ve araç yoğunluğu sebebiyle çok ama çok dikkatli olunmalı. Motor kullanmayı ne ben ne eşim bilmediği için kendimize bu konuda güvenemedik ne yazık ki. Trafik yoğunluğu ve ters yönden akışı da gözümüzü oldukça korkuttu.

Şehri gezmek için vasıta şart demiştik. Fakat bizim gibi motor kullanmak ile aranız yok ise internetten sürücülü bir şekilde araç kiralayabiliyorsunuz. Seyahate çıkmadan önce internetten yaptığım ufak çaplı bir araştırma sonucu ‘’Yor Bali Excursion’’ isimli bir yerel rehber sayfası ile karşılaştım. Adı Wayan olan bir yerel rehber kendisi. 2-4 yolcu kapasiteli bir minibüsü var. Mailleşmeler ve Whatsapp konuşmaları ile 2 günlük bir program çıkardık. Biz gidip görmek istediğimiz yerleri söyledik kendisi de güzergâhımızı çıkardı. Genellikle götürmüş olduğu yerlerde size eşlik etmiyor. Bir yerde oturup kahve içmeyi ya da yemek yemeyi tercih ediyor. Oldukça samimi, sıcakkanlı ve konuşkan bir arkadaştı. 2 gün bize aracı ile servis vermesi karşılığında 130 Dolar ödedik. Adanın cayır sıcağı ve neminde bizi klimalı araçta oradan oraya taşıdı bütün gün. Aracında Wi-fi bile vardı hatta. Kendisine Instagram üzerinden veya [email protected] mail adresi üzerinden ulaşabilirsiniz.

Bunun dışında Bali’de bazı otellerin shuttle hizmetleri de olduğunu öğrendim. Hangi otellerde ve hangi güzergâhlarda olduğu ile ilgili bilgim yok ama bu küçük dipnotu ben buraya bırakayım… Bali tam bir konaklama cenneti diyebilirim. Hilton’dan Sheraton’a kadar her türlü zincir otelden, küçük sevimli hostellere kadar her türlü konaklama seçeneği emrinize amade. Biz Tanjong Benoa bölgesinde bulunan The Bali Khama Resort and Spa Otelde konakladık. Konakladığımız otel denize sıfır konumlu oldukça güzel bir oteldi. Bizim kaldığımız otel de dâhil pek çok otelde çeşit çeşit oda tipi seçenekleri var Bali’de. Otelimizin tek kötü yanı ise konumuydu zira bu bölge yan yana sıralanmış otelleri ve deniz kıyısı dışında hiç de gezgin veya turist dostu bir bölge değil. Yani Jimbaran, Kuta veya Seminyak gibi bölgelerde olduğu gibi alışveriş ve yeme-içme imkânları çok çeşitli değil maalesef. Kıyı şeridindeki otellerin tam karşısında bulunun restoranlar çok sayıda var ama ben gördüğüm birkaç görüntüden sonra temizlikleri konusunda şüpheye düşünce akşam yemeklerini ya bu bölge dışında yiyip otelimize öyle döndük ya da bölgedeki süpermarketlerden hazır noodle ve bira alarak odamızın terasında yedik.

Bali’de balayı çiftleri çok seviliyor. Çünkü bir çok çift balayı için tercih ediyor bu adayı. Bizi havalimanında karşılayan yerel rehber gerçek çiçeklerden yapılmış birer kolye ile bize ‘Hoşgeldiniz’ hediyesi verdi. Otelimize gittiğimizde ise klasik bir balayı odası ve tatlı ikramlar ile karşılandık.

Bali’ye sörf yapmak için Avustralya’dan bile turist geliyor. Kuta ve Seminyak sörf için en güzel bölgeler. Aynı zamanda yoga severler için de birçok yoga okulu mevcut bu bölgelerde. Eğer daha mütevazı bir Bali seyahati geçirmek istiyorsanız bu bölgelerdeki uygun fiyatlı küçük otelleri ve hostelleri değerlendirmekte fayda var. Toparlamak gerekirse Bali’de ilgilenebileceğiniz çok fazla aktivite olabilir bu sebeple konaklama seçiminizi yaparken yapmak istediğiniz aktiviteleri ve kalacağınız süreyi mutlaka göz önünde bulundurun. Gerekirse seyahat sürenizi bölümlere ayırarak farklı farklı bölgelerde kalın. Ayrıca bazı otellerin shuttle servisleri de olduğunu yeniden hatırlatayım. Otelinizi seçmeden önce bunu da araştırmak faydalı olacaktır.

Yeme-içme konusuna gelince… Uzakdoğu mutfağı Türk insanını her zaman korkutuyor bu acı ama gerçek. Fakat Bali yeme-içme konusunda zorlanacağınız bir yer değil aslında. Domuz eti tüketmeyenler özellikle çok rahat edecekler. Zira ülkede Müslüman nüfusun yoğun olmasından ötürü domuz eti çok fazla tercih edilen bir besin değil. Yeme-içme için en çok çeşidi bulacağınız bölgeler yine Seminyak, Kuta ve Jimbaran olacaktır. Her zevke uygun restoran, kafe ve barlar mevcut. Tam nerede olduğunu hatırlayamadığım bir Kebap restoranına bile denk geldik. Hatta Seminyak’ta Yunan restoranı bile var. Yerel işletmelerden yemek yiyemeyeceğinizi düşünüyorsanız bence bu çok önyargılı bir yaklaşım fakat yine de bu konuda ısrarcıysanız dünyanın her yerinde denk geleceğiniz fast-food zincirleri de mevcut.

Endonezya mutfağı oldukça renkli. Yerel tatlardan benim en çok hoşuma giden ‘Mie Goreng’ dedikleri noodle. Aslında bildiğimiz noodle. Kızarmış hali. Bunun bir de pirinç versiyonu olan ‘Nasi Goreng’ de denemeye değer. Bu da tıpkı noodle gibi kızartılmış olarak servis ediliyor. İster sebzeli, ister deniz ürünlü, ister tavuklu… Dilediğiniz gibi sipariş edebiliyorsunuz.

Bali’de yemek ve içki son derece ucuz. Ve daha önce belirttiğim gibi seçenek çok fazla. Ülkemizde olsa 33’lük birayı 25 TL gibi bir rakam ödeyeceğiniz kalibrede mekânlarda değişik kokteyller içebiliyorsunuz aynı paraya. Endonezya’nın yerel birası olan Bintang, bira severleri oldukça memnun edecektir. Ayrıca Seminyak, Jimbaran ve Kuta bölgelerinde bulunan mekânlarda kokteyl içmeyi de ihmal etmemelisiniz. Kokteyl konusunda oldukça başarılılar.

Denemeden dönmeyin diyebileceğim en önemli şey ise Luwak kahvesi. Ubud Bölgesi'nde Luwak kahvesi üretimi ve satışı yapan Merta Harum adında bir tesis bulunuyor. Bu tesiste hem Luwak kahvesinin nasıl üretildiğini görebilir hem de Luwak kahvesi ile birlikte değişik çay ve kahve çeşitlerinin tadına bakabilirsiniz. Kahve zor bir üretim sürecinden geçmesi, emek isteyen bir ürün olması, çok güçlü antioksidan etkisi ve kanser önleyici özellikleri sebebiyle oldukça pahalı. Biz küçük bir fincan kahveye 16 TL ödedik ve iki kişi içtik. İstanbul’a dönerken bir paket evimize ikişer paket de iş yerlerimize götürmek üzere aldık. Bu kahveyi üretim tesisinden alabileceğiniz gibi süpermarketlerde de bulabilirsiniz.

Yeme içme konusuyla alakalı son olarak bizim denediğimiz ve oldukça sevdiğimiz birkaç mekân ismi vermek, Bali yolcularının işini kolaylaştıracaktır diye düşünüyorum.

   1-Seminyak bölgesinde Char Char isimli mekân. Caddeye doğru bakan amfi düzenindeki terasta küçük masaların üzerinde içkinizi içebilir ve Seminyak’ın hareketli saatlerinin tadını çıkarabilirsiniz. Fiyatlar inanılmaz derecede ucuz bu kategoride bir mekâna göre.

2-Yine Seminyak Bölgesi'nde The Bistrot. Vintage konseptli, iç mimari harikası bir mekân. Yeme-içmeden ziyade insanlar fotoğraf çekmek için bile geliyor olabilirler. Alkolsüz kokteylleri fena değil. Gittiğimiz saatlerde çok aç olmadığımız için yemekleri konusunda bilgimiz yok. Ama eminim lezzetlidir.

                                                                                             3-Kuta Bölgesi'nde yurtdışına sık çıkan kesimin çok yakından tanıdığı ve birçoğunun müdavimi bile olduğu Hard Rock Cafe. Menü İstanbul’da da aynı Chicago’da da. Ama bununla birlikte lezzetler de hep aynı kalitede. Yalnız Bali’de getirilen porsiyonlar diğer ülkelerdekinin 3 katı büyüklüğünde. Kokteyllerinden ‘Tears of the Dragon’ benim bir numaram. Bali’de aynı zamanda Hard Rock Hotel de var. Cafe otelin havuzuna bakıyor zaten. Oldukça davetkar yani.

                     

4-Seminyak Bölgesi'nde The Bistrot’un komşusu Red Carpet… Dışarıdan baktığınız zaman pahalı bir mekân gibi gözükse de aslında çok uygun fiyatlı. Lezzetli bir Sushi tabağı ve yanında şarap ile biraz keyif yapmak için güzel bir yer. Mekânın en ilginç yeri tuvaletleri. Çünkü tuvaletlerde iç çamaşırı, parfüm, peruk, pullu elbiseler, makyaj malzemeleri gibi ürünler satılıyor. Erkekler tuvaleti nasıl bilmiyorum ama kadınlar tuvaleti küçük bir mağaza gibi.

5-Jimbaran Bölgesi'nde sahildeki restoranlarda mutlaka deniz ürünleri denemelisiniz. Fakat dikkat etmeniz gereken çok önemli bir nokta var. Temizlik… Sahil boyu yürürken ön taraftan gördüğünüz mekânlar gayet davetkâr fakat yolunuz yanlışlıkla arka tarafa düşerse burada yemekten vazgeçmeniz olası. Bu yüzden Jimbaran’da akşam yemeği yemek niyetindeyseniz salaş restoranları değil, biraz daha pahalıya kaçanları tercih edin. Fiyat olarak fark ediyor ama yapacak bir şey yok maalesef. Balayı çiftlerine en önden masa ayırılıyor ve şemsiyeler ile özel süslemeler yapılıyor fakat bunun için para ödemelisiniz. Biz balayı çifti olduğumuz halde gerek duymadık. Güzel olabilirdi aslında. Balık ve deniz ürünleri bizdeki gibi kilo ile satılıyor bu bölgedeki restoranlarda… Bilgilerinize sunulur.

Sıra Bali’de yeme-içme, konaklama alternatiflerinden sonra sıra alışveriş tüyolarında. Endonezya tam bir tekstil cenneti. Benim Bali dönüşü İstanbul’a en fazla getirdiğim şey kıyafet oldu. Gideceğiniz her yerde adım başı hediyelik eşya satın alabileceğiniz yerler var bu yüzden kendinize ya da yakınlarınıza hediye götürme konusunda hiç zorlanmayacaksınız. Üstelik hediyelik eşya konusunda oldukça da yaratıcılar. Çok fazla seçeneğiniz var. Eğer daha emek isteyen el yapımı ürünler ile dönmek isterseniz Ubud’dan ahşap, gümüş, taş veya batik örnekleri satın almanızı tavsiye ederim. Bu tarz ürünler daha lüks ve turistik bölgelerde şık döşenmiş mağazalarda da satılıyor fakat göreceksiniz ki ciddi anlamda fiyat fark edecek.

Alışveriş ile ilgili çok önemli bir unsur ise pazarlık. Endonezya’da tıpkı bizdeki gibi pazarlık kültürü var. Bu durumu Avrupa, Amerika veya Avustralya’dan gelen pek çok gezgin bilmiyor. Bilse bile uygulayamıyor. Fakat Ortadoğu’dan veya bizim gibi Türkiye’den giden gezginler için pazarlık çocuk oyuncağı. Zira burada halk üçe beşe bakmıyor. Tek dertleri ellerindeki malları satmak ve kazanabildiği kadar çok kazanmak. Biraz acı bir durum ama yerel halk gerçekten maddi anlamda sıkıntılı. Çok sıkı pazarlık yeteneğiniz var ise aldığınız ürünlerin üzerine esnaf size para bile verebilir. Size kendi istedikleri fiyattan satma konusunda ısrar edeceklerdir fakat vazgeçmiş gibi yapıp dükkândan çıkmaya kalkarsanız pazarlık iyice kızışacak ve kazanan siz olacaksınız. Fakat lütfen pazarlık yaparken bu insanların başka hiç bir geçim kaynakları olmadığını göz önünde bulundurarak vicdanlı davranın.

Sıra geldi gezilecek yerlere… Fakat Bali öyle 3-4 günde gezilip bitecek bir ada değil işte. Ben aylarca kalmak isterdim bu gizemli adada. Keşfedilecek çok fazla şey var çünkü.

1-Kuta: Kuta özellikle Bali’de deniz, kum, güneş tatili için gelenlerin ve sörfçülerin sevdiği bir bölge. Sahil elinde sörf tahtaları ile koşturan binlerce insan kaynıyor. Ayrıca her üç dükkândan ikisi sörf malzemeleri satıyor. Zincir otellerin bir kısmı bu bölgede. Ayrıca dünya markalarının mağazaları da bulunuyor burada. Hediyelik eşya dükkânları, restoran ve kafeler. Ne ararsanız var. Denize girmek için de oldukça ideal.

2-Seminyak: Seminyak da tıpkı Kuta gibi Bali’nin turistik ve diğer bölgelerine göre daha lüks olan bir semt. Kuta ile kıyaslayacak olursam biraz daha mütevazı diyebilirim aslında. Daha çok midelere hitap eden bir yer olduğunu da belirteyim. Hostel seçeneklerinin de adada en çok olduğu bölge burası. Ayrıca spa ve masaj merkezleri de bu bölgede çok başarılı.

3-Jimbaran: Deniz-kum-güneş için adada bulunan en güzel bölgelerden biri. Ayrıca sahil boyu gördüğünüz küçük kafeler akşama doğru tüm masalarını dışarı yerleştiriyor. Kumsalda, denize karşı gün batımı eşliğinde deniz ürünleri ve balıktan oluşan bir akşam yemeğinin yenebileceği en güzel yer.

4-Ubud: Bu bölge halkın daha geleneksel yaşadığı, turistlerden ziyade gerçek anlamda keşfe çıkan gezginlerin uğradığı bir yer. Ayrıca şehrin kültür merkezi de aslında burası. Endonezyalıların gerçek yaşamını görmek istiyorsanız Ubud’da en az bir gün geçirmeden dönmeyin. Adanın yeşilliği en bol olan bölgelerinden biri de burası. Geleneksel el sanatları, yerel danslar, Luwak kahvesi, fil safarisi, Kutsal Maymun Ormanı gezintisi gibi aktiviteler için uğramanız gereken yer tam olarak burası.

5-Tegallalang Köyü ve pirinç terasları: Hayatımda en çok görmek istediğim manzaralardan biriydi bu kat kat yeşillik. Bali’de görmek kısmet oldu. Tegallalang köyü Ubud Bölgesi'nde bulunan küçük bir köy. Ulaşımı biraz zor çünkü yolları oldukça kötü. Ya da bizi kötü yoldan götürdüler bilemiyorum tabi. Teraslara inmeden önce aracınızı park edip yolun karşı tarafına (terasların başladığı yere) geçtiğinizde pek çok küçük kafe göreceksiniz. Dilersiniz bu teraslara nazır bir şekilde biranızı içebilir ya da yemek yiyebilirsiniz. Ardından ufak ufak aşağılara doğru minik bir keşfe çıkabilirsiniz. Fakat uyarmam gerekir ki burada yürümek çok da kolay değil. Tüm zemin çamur ve haşarat bol. Önleminizi almalısınız.

6-Tirta Empul (Kutsal Su) Tapınağı: Bu tapınak bana göre Bali’de mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri. Fakat sizin Bali’ye gidiş amacınız sadece deniz-kum-güneş, sörf ise ya da bu tarz yerleri gezmek ilgi alanınıza girmiyorsa tabi ki bir şey diyemem. İlginç mimarisi ise hayran kalmanız için yeterli. Giriş ücreti 3,5 TL civarı. İçeri girerken kurallar gereği kadın-erkek herkes Sarong giymeli. Giriş kapısından temin edebilirsiniz. Çıkışta ise iade ediyorsunuz. Tapınaktan akan su sıcak kaynak suyu. Bu yüzden ismi Kutsal Su tapınağı. Tanrı Vishu’ya adanmış olan tapınak üç kısımdan oluşuyor. İlk kısımda bulunan havuzdan kaynak suyu akıyor ve bu suda yıkananların tanrıların huzuruna çıkmadan önce günahlarından arındığına inanılıyor. Ayrıca bu tapınaktan akan suyun hastalıklara iyi geldiği de söyleniyor. İkinci kısımda Hindular, tanrıları için adaklar bırakıyor. Son kısımda ise dua etmeye geçiyorlar. Adak kültürünün Hindular için ne kadar önemli olduğundan daha önce bahsetmiştim. Bu tapınağa geldiğimiz saatlerde şansımıza kalabalık bir grubun kadın, erkek, çocuk bir arada, ellerinde hazırladıkları kocaman adak sepetleri ve Gamelan müziği eşliğinde mantra söyleyerek tapınağa girişlerine şahit olabildik. Gerçekten gördüğüm en mistik ve huzur verici sahnelerden biriydi diyebilirim.

7-Tegenungan Şelalesi: Bu şelale Tegenungan Köyü'nde yer alan oldukça gösterişli bir doğa harikası. Şelalenin altında duş keyfi bile yapabilirsiniz dilerseniz. Fakat Bali’nin yağmurlu sezonunda şelaleden akan su çok da davetkar değil. Bulanık ve çamurlu akıyor. Buraya girişin de ücretli olduğunu belirtelim. Şelaleyi gezdikten sonra köyde küçük bir gezintiye çıkabilir, Legong Dansı gösterisi de izleyebilirsiniz.

8-Uluwatu Tapınağı: Bu tapınak Hint Okyanusu’ndan yaklaşık 70 metre yukarda yer alıyor. Üç kutsal hindu tanrısı Brahma, Vishnu ve Shiva’nın bu tapınakta bir olduklarına inanılıyor. Konum olarak o kadar güzel ve ilginç bir yerdeki bir anlam taşıyıp taşımadığını sormadan edemedim. Bunun gibi 6 tapınak daha olduğunu (Uluwatu dâhil) ve bu tapınakların adanın koruyucuları olduklarına inanıldığını söylediler. Yani adayı okyanustan gelen kötülüklere karşı koruyan surlar. Bu tapınaklardan bir tanesi de Bali’de görmeden dönülmemesi gereken yerlerden biri olan Tanah Lot tapınağı. Küçük bir ormanla kaplı etrafı. Yeşilliklerin içinden yürüyerek uçurum kenarındaki bir yola ulaşıyorsunuz. Ve bu yolun uçuruma bakan tarafı taş duvarlar ile kapatılmış. Bu duvarların ötesinden Hint Okyanusu'nun sonsuz  manzarasını izleyebilirsiniz. Okyanus manzarasının tadını çıkararak tapınağa doğru ilerliyoruz. Fakat içeri sadece Hinduların girişine izin veriliyor. Çünkü bu tapınakta sadece ibadet amaçlı bulunulması isteniyormuş. Tapınak ve çevresi yüzlerce maymuna ev sahipliği yapıyor. Tapınağın adanın koruyucusu olduğu gibi bu maymunlarında tapınağı kötü ruhlardan koruduğuna inanılıyor. Bu maymunlar nedense en çok otoparkta geziyorlar. Oldukça sevimli görünen bu minnoş maymunlara fazla yaklaşmamakta, çanta, cep telefonu, cüzdan, pasaport ve özellikle GoPro gibi küçük kayıt ekipmanlarını çok dikkatli muhafaza etmekte fayda var. Zira bu minnoş görünümlü maymunlar bir hayli saldırganlar. Gayet iyi niyetli sevmek için yanına yaklaşmanız Bali seyahatinizi hastanede sonlandırmanıza sebep olabilir. Annesinin kucağındaki küçük bir kız çocuğunun bacağına saldırıp her iki ayakkabısını birden çalıp yemeye çalışan maymuna şahit olduk. Sonradan öğrendik ki maymun hamileymiş. Ayakkabı aş ermesi değişik bir durum tabi. Özetle dikkatli olun. Benden söylemesi.

9-Tanah Lot Tapınağı: Bir daha eşini benzerini göremeyeceğinizi garanti edebileceğim mimari yapıdır bu tapınak. Git gel etkisi ile şekillenmiş bir kayanın üzerine oturtulmuş inanılmaz bir mimari harikası. Zamanla oluşan deformasyonlar sebebiyle yenileme çalışmaları yapılmış. Bu tapınak da tıpkı Uluwatu gibi adanın koruyucusu olduğuna inanılan tapınaklardan biridir. Bali’de gün batımının ya da doğumunun izlenebileceği en güzel noktalardan biri bu tapınak.

10-Taman Ayun Tapınağı: Diğerleri gibi fazla bir esprisi olmadığını düşünebilirsiniz. Fakat Hinduizm ve tapınaklar ilginizi çekiyor ise Taman Ayun Tapınağı da görülmeye değer bir yapı.

 

11-Merta Harum Luwak Coffee: Luwak kahvesi tadabileceğiniz ve nasıl üretildiğini görebileceğiniz yeşillikler içinde, sevimli bir yer. Luwak kahvesi dünyanın en pahalı ve en az üretilen kahvesi olarak bilinir. Üretim şekli bazı kişiler için rahatsız edici olsa da denemekten bir zarar gelmez diye düşünüyorum. Luwak kahvesi tohumları olgunlaştığında rengi kırmızıya dönüyor. Olgunlaşmış olan tohumlar ‘Palmiye Misk Kedisi’ yani ‘Luwak’ tarafından afiyetle mideye indiriliyor. Kedinin dışkıladığı kahve tohumları toplanıyor ve önce dışkıdan temizleniyor. Ardından kaynar suda bir güzel kaynatılıp, güneşte kurumaya bırakılıyor. Güneşte güzelce kurumuş olan tohumların dışındaki kabuklar temizleniyor. Ve bu işlemden sonra kahve kavrulmaya ve çekilmeye hazır hale geliyor. Bu kahvenin çok güçlü bir antioksidan olduğunu ve kanser önleyici etkisinin bulunduğunu söylesem belki denemek istersiniz. Merta Harum’da yüzlerce çeşit bitki yetiştiriliyor. Hepsinden çay ve kahve üretimi yapılıyor. En doğal bitki çaylarının ve kahvelerinin tadına bakıp satın alabileceğiniz bir yer burası. Luwak kahvesi içmek fikri sizi rahatsız ediyorsa bile en azından bu tesisi gezmek, üretimini görmek, çay ve kahve yapımında kullanılan diğer bitkileri tanımak ve en doğal haliyle bitki çayların ya da kahveleri denemek için mükemmel bir yer. Bütün samimiyetimle söyleyebilirim ki burada denediğim tüm çay ve kahvelerin tadı damağımda kaldı.

12-Garuda-Wishnu Kencana: Burası aslında yeni sayılabilecek bir kültür parkı. Belirli saatlerde dans gösterileri izleyebileceğiniz, dev boyutlardaki Vishnu ve Garuda heykelleri ile fotoğraf çektirebileceğiniz güzel bir yer. Diğer kültürel yapılara kıyasla girişi biraz daha pahalı. Fakat kredi kartı ile ödeme yapabiliyorsunuz.

Bunlar benim ‘Yapmadan/Görmeden Dönme’ listemde olanlardı. Tabi ki Bali sadece bunlarla sınırlı değil. Çok çok daha fazlası sizi bekliyor. Bizim yapmadığımız fakat önerebileceğimiz şeyler de var tabi ki.

-Batur Volkanın’da güneşin doğuşunu izleyip kahvaltı keyfi yapabilirsiniz.

-Kutsal Maymun Ormanı'nda maymunlar ile küçük bir gezintiye çıkabilirsiniz. Buradaki maymunlar da saldırgan. Dikkatli olunuz.

-Bali’nin en ikonik tapınağı Ulun Danu mutlaka ziyaret edilmeli. Bedugul Bölgesi'ndeki bu tapınak biraz uzakta kalıyor. Eğer görmek istiyorsanız planlamanızı buna göre yapın. Ne yazık ki ben bu konuda biraz planlama hatası yaptığım için bu tapınağı göremedik.

-Ubud’da fil safarisine çıkabilirsiniz. Biz bu tarz şeylerden pek hoşlanmadığımız için yanaşmadık.

-Sörf ve su sporlarına ilginiz varsa mutlaka deneyin. Fakat uyarmalıyım ki fiyatları ülkemizdeki fiyatlar ile eşdeğer.

-Ayung Nehri'nde rafting yapılabilirsiniz.

-Zaman yeterliyse birkaç günü Gili Trawangan Adası'nda geçirebilirsiniz.

-İlgi duyuyorsanız mutlaka yoga ve meditasyon sınıflarına katılın. Özellikle Ubud Bölgesi yoga ile ilgilenenler için çok özel bir yer.

Bali’de mutlaka yapılması gerekenler ve dikkat edilmesi gerekenleri de sıralayıp bize ayrılan sürenin sonuna gelelim artık.

-Bütün ada masaj ve spa merkezi kaynıyor. İstanbul’da olsa fırsat sitelerinden en az 100 TL’ye satın alacağınız masaj hizmetini 10-20 TL gibi komik rakamlara alıyorsunuz. Özellikle Seminyak ve Jimbaran’da bulunan salonlar benim daha çok hoşuma gitti. Yalnız bu hizmetleri satın almadan önce masaj yaptıracağınız salonun temizliğini kontrol edin ve ayakkabıların çıkartılarak girildiği salonları tercih etmeye özen gösterin. Önünüze koyulan menüden istediğiniz masajı ve süresini seçmek kalıyor geriye. Seyahatimiz boyunca her gün farklı salonlarda farklı masaj türlerini denedik. Klasik Bali masajından, sıcak taş masajına kadar… Siz de oraya kadar gitmişken mutlaka farklı masaj türlerini deneyimleyin. Dipnot olarak belirteyim… Hiçbir masör karın bölgenize dokunmuyor. Spritüal bir sebebi olduğunu düşünmüştüm ama aslında çok basit bir sebebi varmış. Birçok kişi karın bölgesine masaj yapıldığı zaman rahatsız oluyor ve istifra ediyormuş. Eğer karın bölgenize masaj istiyorsanız bunu masörlere mutlaka söylemelisiniz.

-Alışverişlerinizde mutlaka pazarlık yapın. Ürünlerin etiketli olduğu yerel mağazalar ve dünya markaları hariç yerel esnaftan alışveriş yapacaksanız mutlaka pazarlığa girişin. Aksi takdirde ederinden çok daha yüksek fiyatlara alışveriş yapmış olursunuz.

-Taksicilerin büyük çoğunluğu günübirlik turlar için arabalarını kiralıyorlar. Arabalarında katalogları oluyor, siz istediğiniz turu seçiyorsunuz. Güvenilir olduğunu düşündüğünüz birine denk gelirseniz satın alabilirsiniz.

-Jimbaran’da gün batımını mutlaka görün. Ve deniz ürünleri ağırlıklı bir akşam yemeği yiyin.

-Bira seviyorsanız Bintang’i mutlaka deneyin. Yalnız çok hızlı ve arka arkaya içmemeye dikkat edin çünkü ağır bir bira.

-Hava Bali’de inanılmaz derecede sıcak ve nemli. Sürekli kendinizi yapış yapış ve pis hissederseniz bu gayet normal. Biz Aralık ayında gittiğimiz ve her gün yağmura yakalandığımız halde durum böyleydi. Başka mevsimleri bilemiyorum. Ama bize göre kış aylarında Bali’ye gitmeyi planlıyorsanız mutlaka yanınıza yağmurluk ya da şemsiye alın.

-Özellikle Kuta Bölgesi'nde çok sayıda korsan taksi var. Çok dikkatli olunmalı. En güvenilir taksiler Blue Bird olanlar.

-Yanınıza gelip size ‘free’ diye kart uzatan kişilerden de uzak durun. Çünkü dolandırıcılar. Özellikle de tur sattıklarını söyleyip turistleri hedef alıyorlar.

-Ahşap ürünler kendiniz ya da yakınlarınız için inanılmaz güzel hediyelikler olacaktır.

-Ayrıca tekstil ürünleri bu kadar ucuzken birkaç parça edinmekte fayda var.

-Yerel danslardan en az birini mutlaka izleyin.

-Pirinç teraslarını görmeden Bali’yi gördüm diyemezsiniz…Dememelisiniz.

-Hinduist bir ülkede keşfe çıktığınıza göre bu da demektir ki bol bol tapınak gezmelisiniz. Bali’de sayısız tapınak var. Haliyle hepsini görmek imkânsız. Ama en azından Tanah Lot ve Tirta Empul tapınaklarını mutlaka görün. Benim ilgi alanıma çok fazla girdiği için sağda solda gördüğüm tüm tapınaklara girmeye kalkışınca eşim  ‘’5 yıllık tapınak ihtiyacımı karşıladım yeter girmeyelim artık.’’ şeklinde isyan etmemiş olmasaydı bütün seyahat boyu tapınak gezerdim sanırım.

-Denk gelirseniz eğer tapınaklarda dini törenleri mutlaka izleyin.

-Tapınaklara girerken Sarong giymelisiniz. Kadın-erkek fark etmiyor. Lütfen bu konuda saygılı olun.

-Yine Hinduist bir ülkede yaşadığınızı hatırlatan ve halkın günlük ritüeli olan adaklara dikkat edin. Sokaklar adak kaynıyor. Lütfen yürürken dikkat edin ve üzerlerine basmayın.

-Bir şehrin içinde bu kadar çok horozun ne işi var diye soracak olursanız cevabı çok basit. Endonezyalılar horozun sesini çok seviyorlar. Bu yüzden de bahçelerinde besliyorlar. Açık alanlarda serbestçe gezen bol miktarda horoz göreceksiniz.

-Gamelan müziğinin mistik büyüsü dinlediğim hiçbir müzikte yok. Dinlemeden dönmeyin.

Bali ile ilgili bizim deneyimlerimiz bunlardı. Bir kere daha imkânım olursa yeniden gitmeyi, yeniden keşfetmeyi çok isterim. Umarım paylaştığım bilgiler rotasını Bali’ye çevirmiş olanların işini kolaylaştırmış ya da size yeni bir macera için ilham vermiştir. Takipte kalın…

bir metalcinin gezi notları

Yazar Hakkında

bir metalcinin…

Sırt çantalı bir metalcinin gözünden...İstanbul...Türkiye...Bütün dünya