Şanlıurfa’ya giderken havanın çok fazla sıcak olmadığı zamanı ayarlamaya çalışmanızı bizzat tavsiye ediyorum. Nisan gibi gittiğimizde bile hava gayet sıcak ve güzeldi. O yüzden ilkbaharı tercih etmeniz istediğiniz gibi gezmeniz için önemli.
Uçaktan iner inmez sabah 9’da ilk gittiğimiz yer ciğerci oldu. Şanlıurfa’da sabah, öğle veya akşam fark etmeden istediğiniz zaman ciğer yenilebiliyor ve gerçekten çok seviliyor. Karnımızı doyurduktan sonra en merak ettiğim yerlerden biri olan Balıklıgöl’e gittik. Burada gerçekten farklı bir atmosfer var. İnsana huzur verdiğini söyleyebilirim. Hikâyesinden kısaca bahsedersem İbrahim Peygamber, devrin zalim hükümdarı Nemrut ve halkının taptığı putlarla mücadele etmeye, tek tanrı fikrini savunmaya başlayınca, Nemrut tarafından bugünkü Urfa Kalesi'nin bulunduğu tepeden ateşe atılır. Bu sırada Allah tarafından ateşe "Ey ateş, İbrahim'e karşı serin ve selamet ol"' emri verilir. Bu emir üzerine, ateş suya odunlar da balığa dönüşür. İbrahim bir gül bahçesinin içerisine sağ olarak düşer. İbrahim'in düştüğü yer Halil-ür Rahman Gölü'dür. Rivayete göre Nemrut'un kızı Zeliha da İbrahim'e inandığından kendisini onun peşinden ateşe atar. Bu yüzdendir ki Balıklıgöl halk tarafından kutsal sayılıyor ve göl içindeki balıklar korunuyor.
Göl, her iki tarafında bulunan camilerle ve çok güzel bir parkla tamamen huzur dolu bir mekân etkisi yarattı bende. Park gördüğüm kadarıyla hep kalabalık. İnsanların ortak buluşma alanına dönüştüğünü söyleyebilirim.
Balıklıgöl’ü dolaştıktan sonra buradan baktığımızda görünen bir kale bulunmakta. Biraz dik yokuşa sahip ama üşenmedik toz toprak demedik ve tırmanmaya başladık. Daha dinlenmiş ve yorgun değilken tırmanmanızı tavsiye ederim. Zira biraz yorucu olabiliyor. Kaleye çıktığımda ise bütün Urfa ayaklarımın altındaydı. Manzara yorgunluğuma değmişti. Urfa Kalesi gerçekten güzel ve antik bir yapıya sahip. Etrafta dolaşan kalenin ve Urfa’nın tarihini anlatan küçük çocuklarla karşılaşabilirsiniz. Onlardan kalenin bir tarafı sarp kayalık ve 25 tane burçtan oluştuğunu ve Urfa Kalesi'nde Bizans ve İslam dönemlerinden birçok yapı mevcut olduğunu öğreniyoruz. Kale’nin tepesine dışarıdan tırmandıktan sonra, aşağıya kalenin içinden inmeyi tercih ettik. Kalenin içi de dışı kadar güzel ve korunmuş durumda. Kale turumuzu tamamladıktan sonra bugünkü turumuzun sonuna geliyoruz.
Ertesi gün enfes bir Urfa kahvaltısıyla kendimize geldik. Bal, kaymak doğal olduğundan herhalde kahvaltıda en sevdiğim ikili oldu. Ayrıca mutlaka katmeri de denemelisiniz. Yemek sonrası melengiçli Türk kahvemizi içip yine gezmeye koyulduk. Melengiç kahvesi hakkında sizi bilgilendirmem gerekirse fıstıktan yapılan bir kahve olduğunu ve içiminin normal Türk kahvesinden farklı olduğunu söyleyebilirim. Kahvemizi içtikten sonra Urfa’nın dar sokakları arasında çarşıyı dolaşmaya başladık. Burada alabileceğiniz birçok şey var. Kurutulmuş ürünler, pul biber çeşitleri yanı sıra bakır ile yapılmış el emeği ürünler ilginizi çekebilir. Ben bolca kaçak çay, Türk kahvesi ve isot aldım. Size de tavsiye ederim.
Çarşıyı dolaşıp alışverişimizi tamamladıktan sonra acıktığımızı fark ettik ve öğle yemeği için patlıcan kebabını tercih ettik. Patlıcan kebabı burada ciğerden sonra en meşhur olan kebap çeşidi. Mutlaka denenmesi gereken bir tat. Ben kefilim :) Karnımızı doyurduktan sonra Harran Kümbet Evleri'ni görmek için yola çıktık. Urfa gerçekten uçsuz bucaksız toprakların olduğu bir şehir. Sanki bulutlara daha yakınsınız. Kümbet Evleri turistik açıdan güzel düzenlenmiş. Etrafı keşfederken yöresel kıyafetleri giyip onlarla fotoğrafta çektirebiliyorsunuz. Evlerin çoğunluğu hala durmakta olduğu için bu tarihi yapının varlığını sürdürdüğünü söyleyebilirim.
Karnımızı doyurduktan sonra Harran Kümbet Evleri'ni görmek için yola çıktık. Urfa gerçekten uçsuz bucaksız toprakların olduğu bir şehir. Sanki bulutlara daha yakınsınız. Kümbet Evleri turistik açıdan güzel düzenlenmiş. Etrafı keşfederken yöresel kıyafetleri giyip onlarla fotoğrafta çektirebiliyorsunuz. Evlerin çoğunluğu hala durmakta olduğu için bu tarihi yapının varlığını sürdürdüğünü söyleyebilirim. Sonrasında da Eski Harran Üniversitesi'nin ve Harran Kalesi'nin olduğu yere gittik. Buradaki yapıların çok korunduğunu söyleyemeyeceğim. Birçok yapının bütünlüğü korunamamış. Ancak yine de duvarların bir kısmını görmeniz mümkün.
Harran dünyadaki ilk üniversitelerden birine sahip ve zamanında burada birçok bilim adamı yetişip burada ders vermiş. Alt yapı olarak belli bir felsefeye sahip. Urfa seyahatimizi sıra gecesi yapmadan kapatmak olmaz deyip akşamında da bir sıra gecesine gidiyoruz. İnanılmaz bir sofra; içli köfteden tut fındık lahmacununa kadar her şeye bayıldım. İnanılmaz bir ikram var. Yemek yerken arada kalkıp halay çekip eğlenmekte cabası. Sıra gecesi mantığını tam olarak anlayarak geceyi bitirdiğimi söyleyebilirim. Ayrıca müzik kültürümü de genişletmiş oldum. :)
Aslında Urfa anlatılıp bitirilecek bir şehir değil. Birçok tarihi ve antik alanı var. Kültür olarak çok geniş ve tamamen inanç şehri diyebilirim. Dolaşmak için bir iki gün gerçekten az gelebilir. Tavsiyem gittiğinizde daha fazla zaman ayırmanız.
Daha fazla gezi fotoğrafu için sinegezi.com adresini ziyaret edebilirsiniz.
instagram: sinegezi