Gidip görmeyi çok istediğim, merak etmediğim ülke yok gibi, işte bu ülkelerden yepyeni 3 ülkeyi görmek, gezmek hem de yeni yılı karşılamak üzere yine yollardayız. Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra bağımsızlıklarını ilan eden Baltık ülkelerine gidiyorum.
Bu yazı dizimde sizlere ilginizi çekeceğini düşündüğüm Kuzey Avrupa’nın, peri masallarındaki şatoları andıran ve gerçek olduğuna inanmakta zorlanacak kadar olağanüstü cepheli hatta adeta birer kremalı pasta dilimi tadında olan muhteşem binaları ile 3 “Masal Şehri’ni anlatmak istiyorum. Litvanya, Letonya ve Estonya’nın başkentleri Vilnius, Riga ve Tallinn’den bahsediyorum.
Litvanya'nın başkenti: Vilnius
Gezimizin ilk durağı Litvanya’nın 14. yüzyılda kurulmuş ve ülkenin başkenti olan en büyük şehri Vilnius. Bu küçük, yağmurlu bir kış gününde bile aydınlık yüzlü, tertemiz, pırıl pırıl, sevimli şehri ben çok beğendim, anlatınca siz de görmeden bile beğeneceksiniz. İlginizi çekti ise hemen gezmeye başlayalım...
Vilnius kentine “Gotik Şehir” ya da “Kiliseler Şehri” gibi isimler yakıştırılsa da ben burayı görür görmez bir masal şehrine benzettim. Otelimiz şehrin tam merkezinde (Novotel Vilnius Centre) Vilnius Katedrali'ne 500 metre mesafede. Ana cadde üzerinde, güzel bir park olan geniş bir meydana bakıyor, bu güzel manzaraya bakan güzel manzaralı kahvaltı salonunda güzel bir kahvaltıdan sonra şehir turumuza başlamak üzere otelden çıkıyoruz.
Baltık Denizi’ne oldukça yakın bir kuzey ülkesi şehrindeyiz ve kış mevsiminin en soğuk günleri, loş bir Aralık sabahı, yağmur yağıyor ama keyfimizi bozmuyoruz, şemsiyelerimizi açıp biz gezginleri bekleyen şehirde turumuza başlıyoruz.
Otelimizden çıkar çıkmaz caddenin sonunda Vilnius Katedrali görüntüye giriyor. Bir günde gezilebilecek kadar küçük bir şehir. Parke taşlarla kaplı, Arnavut kaldırımlı yolların kenarına dizilmiş ikişer katlı, harika süslerle bezenmiş, müthiş kapıları olan pırıl pırıl boyalı cepheleriyle binalar o kadar güzel ve düzenli ki belki de bu nedenle bu sevimli evler bana masallardaki şehirleri anımsattı. Caddeler o kadar temiz ki imreniyorum, hiçbir ülkede böylesine temiz sokaklar görmedim desem yalan olmaz, sokak lambaları birçok şık ve dekoratif. Noel ve yılbaşı zamanı olduğu için ışıklar, süsler, Noel baba süslemeleri, ışıklandırılmış dev bir Noel ağacı şehre daha da masalsı bir hava vermiş.
Katedral Meydanı, Vilnius halkı için oldukça önemli olan St. Stanislav ve St. Vladislav katedrallerinin yer aldığı, şehrin en ünlü ve 15. yüzyıldan bu güne Vilnius halkı için şehrin kalbi olmuş şehir meydanı. Gerçekten de oldukça geniş meydan insana ferhalık duygusu veriyor.
Adını şehrin ortasından geçen Vilnia Nehri’nden alan Vilnius’ta gezeceğimiz en önemli bölge UNESCO Dünya mirasları Listesi’ne girmiş ve Litvanyalılar tarafından korunmayı başarmış olan Old Town - Eski Şehir. Farklı mimari tarzda yapılar olsa da Barok mimarinin hakim olduğu Eski Şehir, farklı dönemlerden ve kültürlerden kalan sayısız kiliseler, kuleler ve sayısız tarihi binaları ile oldukça etkileyici.
St. Anne ve Bernardine Kilisesi de yaklaşık 500 yıllık bir yapı ve bu güne kadar hiç değişmeden gelebilmiş. Bu nedenle de Vilnius’un en görülmeye değer sembollerinden biri.
Auros Vartu Caddesi üzerinde bulunan birçok önemli ve kaçırılmaması gereken yerler; St. Casimir Kilisesi, Ulusal Konser Salonu, Basilian Kapısı, Holy Trinity Kilisesi, Holy Spirit Kilisesi , St. Theresa Kilisesi bulunuyor. Yine buradaki çok ünlü yer ise Vilnius’un önemli bir sembolü olarak kabul edilen Dawn Kapısı - Gates of Dawn. İnsanın içini açan, pırıl pırıl sokaklarında, etraftaki tertemiz korunmuş tarihi dokuyu içinize çekerek gezmek gerçekten çok keyifli.
Yeni şehir bölgesinde ise güzel modern binalar, dükkanlar, şık restoranları, son derece düzgün caddeleri, kaldırımları ile tam bir modern Avrupa şehri olsa da bana göre şehir buram buram eski kokuyor.
Birçok kafe, restoran ve barların bulunduğu ve şehrin en esi, renkli caddelerinden Plius Caddesi’ne uğramadan ve buradaki barlarda bir içki içmeden de dönmeyin.
Alışveriş yapmak isterseniz ve buradan ne alınır diye soracak olursanız, elbette Baltık Denizi’nde önemli yatakları bulunan kehribar diyeceğim. Hatta bir de kehribarın sergilendiği ve büyük bir kehribar koleksiyonu olan müzesi var, Palanga Kehribar Müzesi. Mutlaka gezin, Polonya gezi anılarımda anlattığım müze kadar büyük bir müze olmasa da taşlar göz alıcı.
Litvanya'nın Tarihi
Litvanya tarihi boyunca sık sık el değiştirmiş, yüz yıldan fazla bir süreçleri taht kavgaları, iç savaşlar ve misyonerlik faaliyetleriyle geçmiş. Bir dönem Polonya’nın egemenliğinde kalmış, Rusya, Fransa ve Almanya tarafından alınmaya çalışılmış, bu ülkeler tarafından bir çok kez işgal edilmiş olan ülke 1991 yılında Sovyetlerden bağımsızlığını kazanarak günümüzdeki yapısına kavuşmuş. Avrupa’da Hristiyanlığa en geç geçen topluluklardan biri olan Litvanyalılar uzunca bir süre pagan olarak yaşamış. Şu andaki şehrin merkezi konumundaki Katedral Meydanı da eski bir Pagan tapınağının üzerine inşa edilmiş.
Vilnius Çevresindeki Gezilecek Yerler
Söyledim ya Vilnius o kadar küçük ki gezimizi tamamlayarak aracımıza biniyor ve yarım saat mesafede bulunan Struve Geodetic Arc yani meridyençizgisinin geçtiği noktaya gidiyoruz.
Struve Geodetic Arc
Norveç’ten başlayarak 10 ülkeden geçip 2820 km katederek Rusya’nın Karadeniz kıyısına kadar uzanan meridyen çizgisi, Rus bilim adamı Wilhelm von Struve tarafından, küremizin gerçek biçim ve büyüklüğünün hesaplanması için işaretlenmiş 34 istasyondan birisi.
Uganda gezimizde anlatmıştım (gezimanya.com/GeziNotlari/uganda-ekvator-cizgisi), Ekvator çizgisinin geçtiği noktaya gittiğimizde çok heyecanlanmıştım. Şimdi de bir meridyen çizgisinin geçtiği noktayı görecek olmak beni yine heyecanlandırıyor. Ancak o noktaya vardığımızda biraz hayal kırıklığına uğruyorum, burada görecek fazla bir şey yok. Daha doğrusu Ekvator’da olduğu gibi heyecanlı bir olay değil, sadece bir taş, açıklamaların yer aldığı bir panodan ibaret, ama UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde olduğu için gidip görelim istemiştik, geldik gördük. Enteresan olan da şoförümüz bile burayı bilmiyordu, yolu ancak sora sora buldu, biz de çamurlara bata çıka yakınına gidip birer hatıra fotoğrafı çektirdik : )
Trakai
Şimdi ise büyüleyici güzellikte bir yere gidiyoruz. Vilnius’a 27 km mesafede bir göller yöresi olan Trakai, Litvanya’nın en önemli turistik merkezlerinden birisi. Aracımız durur durmaz gördüğüm manzaraya bayılıyorum, burası bir göl, ortasındaki yarımadaya inşa edilmiş muhteşem kalesiyle tanınan Trakai. Hava biraz puslu olsa da yine de kalenin silueti göle düşmüş ve yansımalar benim çok sevdiğim, sıklıkla tuallerime aktarmaya çalıştığım bir manzara.
Kimi hediyelik eşya satan, kimi de kafe, bar olan çok şirin barakaların bulunduğu sahilden kaleye uzanan ahşap köprüden yürürken hem manzara hem kale karşısında kendimi peri masallarının içinde bir şatoda hissediyorum, bir yandan da bu güzel manzarayı fotoğraflıyorum.
Soğuk havaya rağmen oldukça kalabalık, sahildeki kuzey ülkelerinin dağ barakalarını andıran şipşirin barakalardan birine giriyoruz, hava oldukça soğuk sıcacık kahveler içimizi ısıtıyor. İnsanı büyüleyen bu şirin yerin yeni evlilere de uğur getirdiğine inanılıyor, bu nedenle de yeni evlenen çiftler tarafından da popüler bir ziyaret yeri olmuş. Sadece Vilnius şehri değil sanırım tüm ülke komple bir masal ülkesi…
1991 yılında Kırımlı, Tatar, Litvanyalı, Rus Polonyalı ve Yahudiler tarafından kurulmuş olan Trakai Tarihi Parkı, korunan doğası ile oldukça turistik bir bölge. Buraya mutlaka güzel ve güneşli bir havada tekrar gelmek ve göle düşen yansımaları fotoğraflamalıyım diye geçiriyorum içimden, kısmet.
Trakai gezimizden sonra Letonya’nın başkenti Riga’ya doğru yol almadan önce bir molamız daha var, Dünya Mirası Listesi’nde yer alan bir yer daha göreceğiz, bu nedenle de istemeden sonlandırıyoruz bu kısa gezimizi.
Kernave Arkeolojik Alanı - Litvanya'nın Truvası
Bazı arkeologlar tarafından Litvanya’nın Truvası olarak da adlandırılan Kernave’ye uğrayacağız. Vilnius'a 35 km mesafede yer alan, 10 bin yıldır yerleşim alanı olarak kullanılmış olan, Kernavë Arkeolojik Alanı. Neris Nehri kıyısındaki vadisinde yer alan, geç Paleolitik dönemden Ortaçağ’a kadar olan döneme ait kaleler, mezarlıklar, tarihi ve kültürel anıtları ve birçok değişik arkeolojik yapılar ile diğer arkeolojik kalıntıların bulunduğu bölge.
13. yüzyılın sonu ile 14. yüzyılın ortaları arasında en parlak dönemini yaşar ve Litvanya'nın o dönemdeki en büyük şehirlerinden birisi haline gelir. 1365'de Töton Şövalyeleri’nin saldırısı ile talan edilen kale ve şehir, bundan sonra bir daha hiç bir zaman onarılmaz. Sonraki yıllardaalüvyon tabakası ile örtülen şehir birçok kalıntının daha iyi korunmasını sağlamış. 2004 yılında UNESCO tarafından korumaya ve Dünya Mirası Listesi’ne alınan Kernave arkeologlar için bir hazine değerinde.
Yoğun bir gün geçirdik, bir güne epeyce çok yer sığdırdık ama bir o kadar da güzellikler gördük ki ben hiç yorgunluk hissetmiyorum. Riga’ya kadar önümüzde 5 saatlik bir yol var, belki biraz kestirmek iyi olacak ama etraf o kadar güzel ki gözlerimi kapatmaya kıyamıyorum.
YAZI DİZİSİNİN DİĞER BÖLÜMLERİ:
gezimanya.com/GeziNotlari/acik-hava-muzesi-ve-bir-art-nouveau-baskenti-riga
gezimanya.com/GeziNotlari/riga-ve-cevresigezimanya.com/GeziNotlari/estonya-ve-tallinn-gezi-rehberi