Batum Gezi Notları

Sarp kapısından Batum’a veya Gürcistan’a girmek çok kolay. Nüfus cüzdanı ile girebiliyorsunuz. Hopa’dan ve Kemalpaşa’dan sarp kapısına taksi ve dolmuşlar var.

Gürcistan’a girdikten sonra orada Batum’a hem dolmuş ve hem de taksi kolaylıkla bulunabilir. Fazla yükü ve insan sayısı çok olmadığı takdirde vatandaşlarımızın dolmuşu kullanmalarını tavsiye ederim. Öncelikle söyleyeyim; Gürcistan’da en ucuz şey ulaşım. Çünkü benzin ucuz.

Batum’a giderken hemen birkaç km sonra yanında heykel olan bir şelale sizi karşılamakta, eğer hava müsait ise durup bir hava almanızı tavsiye ederim. Ondan biraz ileride Hz. İsa’nın 12 havarisinden biri olan Aziz Matthias’ın da mezarı bulunan Ganio veya Asperos Kalesi bulunmaktadır.

Batum’a vardığınızda şehrin merkezi olan limanın çevresinde Orta Camii bulunmaktadır. Bu caminin yanında ve sokağında 5-6 adet lokanta, çay ocağı, kasap ve market bulunmaktadır. Yani Türkler için ve de Müslümanlar için helal gıda ürünlerini satan ve yapan firmalar mevcuttur. Ben bu kasaplardan et kavurmasını ve her biri ceviz büyüklüğündeki fındığı ucuz bulduğumdan az miktarda aldım. Size de tavsiye ederim.


Müslümanların ve Türklerin yoğunlukta olduğu Orta Camii ve çevresi

Batum ve Gürcistan hızla gelişmekte olan bir ülke. Orayı ziyaret edenler söylüyor. 10 gün içindeki değişiklikler bile çarpıcı diyorlar. Her yerde olduğu gibi Gürcistan’da da zenginlik ve yoksulluk bir arada… Şehrin merkezi ve sahil şeridi zengin bir batılı ülkeyi andırırken, iki sokak arkası hem yıkık dökük ve hem de sefalet içinde. Çok güzel bir sahil şeridi var. Park ve bahçelerin süslediği sahil şeridi boyunca 5 yıldızlı lüks oteller olan Sheraton, Radisson ve Intourist otelleri ve gazinoları yer alıyor. Tabii ki bakımlı ve süslendirilmiş ve ışıklandırılmış caddeler… Batum bir eğlence merkezi olmuş.

Batum’a gidenlerin mutlak görmesi gereken yerlerden biri de şehrin 8-10 km dışındaki Botanik Park’tır. Burada her türlü bitki çeşidi bakımlı ve düzenli olarak halkın hizmetine sunulmuş. Parkın tamamını gezmek adeta imkânsızdır. O kadar büyük… İlgilenenlere söyleyeyim; buraya gitmek için en güzel araç Batum Meydanı’ndan kalkan 31 numaralı dolmuşlardır. Bu dolmuşlar, 1 Lari’ye parkın kapısına kadar gitmektedirler.


Batum'un harika sahil şeridi (10 km)


Sahildeki heykeller

Batum Meydanı’nın hemen yanında Holy Virgin Katedrali bulunmaktadır. Batum’un en büyük katedralidir. Katedralden bahsederken şunu da belirtmek isterim; Gürcistan Hristiyanlığı ilk kabul eden ülkelerden olarak bilinmektedir. Bu özelliğinden midir, dini duyguların kuvvetli olmasından mıdır bilinmez. Ama her Gürcü vatandaşı köşeyi dönüp kilise ve katedrali gördüğünde veya önünden geçtiğinde hemen durup istavroz çıkartıyor ve kiliseye karşı eğildikten ve saygısını belirttikten sonra yoluna devam ediyor. Bunun için kadın-erkek veya genç-yaşlı fark etmiyor. Büyük bir kesimin kiliseye ve katedrale inanılmaz saygısı var.


Sahilin hemen arkasındaki yapay göl

Sahildeki parkın bir bölümünde gece, suların dansı gösterisi yapılıyor. Ama Tiflis’teki daha muazzam… Batum’a gitmek isteyenlere bu parkı ve çevresini doya doya gezmelerini tavsiye ederim.

Batum’da şehre tepeden bakma imkânı veren Sputnik Tepesi de bulunmaktadır. Ben şehri birçok noktadan tepeden görebildiğim için buraya çıkmaya gerek görmedim. 

Sahil şeridinde Zeus Tapınağı’nın bir kopyası şeklinde kafeterya yapmışlar. Bir de Galorge Oteli’nin yanında Türk bölgesine yakın olan bir yerde bulunan saat kulesine “Pizza Kulesi” adını vermişler. Gece de muazzam bir ışıklandırma yapmışlar.

Şehrin gündüz hali ile geceki hali çok farklı. Şehrin sahil şeridini ve önemli yerleri, katedral ve kiliseleri ışıklandırdıklarından gece şehir ışıl ışıl oluyor. Gündüz çirkinlikleri ortaya çıkıyor.

Gözlemlediğim kadarıyla Gürcüler siyah rengi çok seviyor. Her 5 kişiden muhakkak bir tanesi siyah giyiniyor. İkinci bir şey de Gürcülerin “i” takıntısı var. Her kelimenin, şehrin veya ismin arkasına bir “i” koyuyorlar. Örneğin Tiflis’e Tiblisi, Batum’a Batumi, Sarp’a Sarpi, Göri, Dusheti, Ambrolauri, Borjomi, Jvari, Kabuleti, Kutaisi, Kazreti, Avlabari vs. gibi…

Gürcü halkının birçoğu anlık yaşamaktadır. Yaklaşık 1-2 saat durduğum bir benzin istasyonunda depoyu dolduranı veya 50-100 Lari’lik alanı görmedim. Hep ya 5, ya 10 veya en fazla 20 Lari’lik yakıt alıyorlar. Özel aracı veya taksisi fark etmiyor. Araçlar ucuz olduğundan herkesin altında BMW, Mercedes, Limuzin veya pahalı cipler var. Fakat içine koyacakları benzin paraları yok. Taksilerin % 90’ı Mercedes.

Çalışanların % 80’i kadın. Terzisi, bakkalı, kasabı, manavı, hatta berberi ve seyyar satıcıları neredeyse tamamen kadın. Bir de yaşları 70-80 olsa dahi çalışmaya devam ediyorlar. Sahilde 70-90 arası kadın seyyar satıcı çok gördüm. Yaşı en az 80 olan çöpçüler gördüm. Bizdeki gençler işlerinden ve yoğun çalışmadan şikâyet ederken, 40’ında 50’sinde emekli olmayı isterken, oradaki vatandaş çalışmak zorunda.

Batum’da gezilecek yerler ile ilgili tespit ve önerilerim bunlardır. Batum’dan Kabuleti’ye de günübirliğine gittim. Fakat yağış nedeniyle fazla gezme imkânı bulamadığım için görüş belirtemiyorum. Yalnız Kabuleti’nin bir sayfiye kenti olduğunu ve uzun bir sahili bulunduğunu ve de Batum’a 25 km mesafede olduğunu belirteyim.

TİFLİS

Batum’dan Tiflis’e gitmeyi planlarken, giderken gece tren yolculuğunu ve gelirken de gündüz otobüs yolculuğu yapmayı planlamıştık. Bu plan çerçevesinde Tiflis’e tren bileti aldık ve şehrin yaklaşık 10 km dışında bulunun Gürcüce Vakzal denilen tren istasyonuna vardık. Tren istasyonu bakımlı ve modern yapılmış ama bekleyen tren fazla modern değildi. 23.05’de hareket edecek trene bindiğimizde her tarafın 6 kişilik kompartıman şeklinde olduğunu gördük, bizim kompartımanda bir kadın ve genç oğlu ile birlikte başka bir kadın vardı. Biz daha 2 kişi daha gelecek sanırken tren hareket etti. Biz de “Oh, iyi sıkışmadan gideceğiz” diye düşündük. Kondüktör bilet kontrolünde birkaç dakika sonra elinde plastik naylonla ambalajlanmış paketler getirdi. Ne olduğunu sorduğumuz da “Uyku Seti” olduğu söylendi. Açtığımızda içinden bir çarşaf, bir pike, bir yastık kılıfı ve bir de küçük havlu çıktı. Daha sonra herkes kendine bir yer beğenerek 2 kişi altta iki kişi üst tarafa yapılmış ranza gibi bölüme çıkarak yerini yaptı ve uyku moduna geçtik. Tabii bizim biraz boyumuzun uzun olması ve de tren yolculuğunun gürültüsüyle pek rahat edemedik ve de uyuyamadık ama hiç olmazsa sırtımızı yerde dinlendirerek bir yolculuk yaptık.

Bizim trenlere göre daha yavaş giden ve neredeyse her istasyonda duran 8 saatlik yolculuktan sonra Tiflis’e vardık. Tren istasyonunun yakınında bulunan metro istasyonuna giderek metroya bindik, daha önce tespit ettiğim otellerin yakınında olan Avlabari durağında indik.

Yalnız burada bir şey belirtmek isterim. Daha önce de duymuştum. Metroya iniş neredeyse 70 derecelik bir açıyla ve hızla inen yürüyen merdivenler var. Bu metrolar bildiğim kadarıyla Sovyetler zamanında sığınak ve dehliz olarak kazılan tünellerin metroya dönüşmesinden oluşmuş. Çok derin ve dik olması ondan kaynaklanıyor. Kameraya çektiğimde güvenlik görevlisi müdahale etti. Çekemeyeceğimi söyledi. Ben az da olsa kayda almıştım.

Avlabari durağında indikten sonra onun az aşağısında nehir kenarında olan Metekhi semtine doğru gittim. Tespit ettiğim birkaç oteli gezdikten sonra meydana yakın bir otele yerleştim. Bu bölgeyi tercih etmemin sebebi hem eski hem yeni Tiflis’e yakın olması, yani merkezi bir yer olması. Cumhurbaşkanlığı, Sioni Katedrali, Narikala Kalesi, Şeh Sana Tepesi, Botanik Bahçesi, Özgürlük Meydanı ve caminin çok kısa mesafelerde olması. Yani Tiflis’te görülebilecek yerlerin % 90’ı bu bölgeye yakın.

Otele yerleştikten sonra en meşhur yeri olan Sioni Katedrali’ni gezdim. Çok büyük bir katedral. Avrupa’da bundan daha gösterişlisini görmüştüm. Ama bina olarak bu katedral hem sade ve hem de çok büyük bir alana kurulmuş büyük bir yapı. Mesela Viyana’daki Stephan Katedrali veya Budapeşte’deki Mathias Katedrali bundan daha gösterişli adeta dantel gibi işlenmiş katedraller ama bu katedral sade ve büyük.

Orayı gezdikten sonra aşağı doğru inerken az aşağısında Cumhurbaşkanlığı Sarayı var. Sarayı yakından kameraya almak istedim. Güvenlik görevlileri izin vermedi. Gece onun az aşağısında bulunan Avrupa Parkı’ndan ışıklandırılmış sarayı kameraya aldım. İnanın sarayın içerisinde kim olduğunu bilmediğim bir kişiyi bile kayda aldım. Bunu şunun için söylüyorum. Anlamsız bir yasak, yakından çekemiyorsun ama uzaktan Cumhurbaşkanı’nın yatak odasını bile görüntüleyebiliyorsun.

Oradan nehrin karşısında bulunan ve tam merkez olan Özgürlük Meydanı’nı gezdim. Oradan camiye gitmek istedim. Old Metekhi, yani eski Metekhi semtinde olan camiye giderken bir parkta oturdum. Parkın adı Haydar Aliyev Parkı. Yani Azerbaycan eski Cumhurbaşkanı’nın adı. Parkın tabelasında şu yazıyor: “Haydar Aliyev Adına Park”, yani tam Türkçe. Gürcücede çok Türkçe kelimeler var. Parkın yanında Osmanlı tarzında yapılmış yarısı yere gömülü eski bir hamam, onun yukarısında da cami var. Camiye gittiğimde kapalı olduğunu gördüm. Daha sonra gelirim diye düşünürken bir de baktım ki kalenin eteklerine gelmişim. Hâlbuki ben kaleye vasıtayla gitmeyi düşünüyordum. Artık oradan kaleye çıktık. Oranın yanında da Şeh Sana Tepesi var. Şeh Sana Tepesi’nde bir elinde kılıç, bir elinde bir tas üzüm olan büyükçe bir heykel var. Onu görünce şairliğimiz tuttu. Kendi kendimize söylendik. “Bir elinde kılıç, bir elinde üzüm, kimi bekliyorsun? A iki gözüm. Bekleye bekleye taş olmuşsun” diye söylendik.

Saat 9.00’da yürüyerek, hiçbir vasıtaya binmeden başladığım gezide saat 15.00 olmuş ve neredeyse Tiflis’in gezilebilecek turistik her yerini gezmiştim. Bir tek Botanik Bahçesi kaldı. Kendi kendime “yoruldum artık ona da sonra giderim” diye söylendim. Kaleden aşağı inerken bir de ne göreyim; Botanik Bahçesi tam yanımızda. Botanik Bahçesi’ni de biraz gezdim. Ama buradaki bahçe Batum ile kıyaslanamaz. Batum’daki hem daha büyük, hem daha güzel ve hem de dünyada sayılı bir yer.

Bu kadar gezdikten sonra artık yorulmuş, otele istirahat etmeye gitmiştik. 1-2 saat dinlendikten sonra bir de Tiflis’in gece halini görmeyi istedik. Otelden çıktığımızda gündüz pek farkına varamadığımız, gece ışıklanınca ortaya çıkan ve yavaş yavaş halkın gelmeye başladığı Metekhi Meydanı’nın yanındaki Avrupa Parkı’nı gördük. Parka müzik ve ışıkla süslendirilmiş suların dansı vardı. Muazzam bir gösteri sunuluyordu. Benzerini Ankara’da ve Batum’da da görmüştüm. Ama buradaki bir başka… Suların dansını öyle bir yapmışlar ki suya yansıtılan ışık ve görüntülerle Kafkas Dansı, gezegenler ve uzayın görüntüleri, akvaryumdaki balıklar ve orman manzaraları ile ormandaki aslan ve leoparların görüntüleri canlıymış gibi sunulmaktadır.

Bir günde Tiflis gezisini bitirmiştim. Ertesi gün akşam Batum’a dönmeyi düşündüm. Ertesi gün biraz daha şehri gezdikten sonra gece 22.00’de Didube semtinde olan Avtavakzal, yani otobüs terminaline gittiğimde her saat olduğu söylenen otobüs ve dolmuşların seferlerinin bittiği son bir minibüs kaldığını, ayakta bavulun üstünde gitmeyi istediğim takdirde gidebileceğimi söylediler. Beni bir kara düşünce aldı. 6-7 saatlik bir yolculuk, o da bavulun tepesinde. Otelle ilişiğimi gündüz kesmiş, gecenin bu saatinde buraya gelmiş biri olarak, çaresizlik içinde “evet” dedim. Benden başka minibüste ayakta giden 2-3 kişi daha var. Minibüs hareket etmek üzereyken oturan bir kadın, kızı ve torunu arabadan indi. Sanırım o ortamdan rahatsız oldular. Ben onların boşalttığı bir koltuğa oturmuş, en azından bavulun tepesinde kurtulmuştum. Ama az sonra anladım ki bu da bavuldan aşağı değil, çünkü oturduğunuz zaman, boyum da uzun olduğundan bacağım iki koltuk arasına sığmıyor. Çaresiz yan oturuyor ve bacaklarımı araya uzatıyordum. Benim gibi diğerleri de aynı…

Az gittik, araba durdu. Yolcular aşağı indi. Önce arıza olduğunu sandım. Daha sonra anladım ki yolcu bekliyoruz. 5-10 dakika bekledikten sonra yolcu geldi. Onu da aldıktan sonra hareket ettik. Çile bitti mi? Ne gezer, daha yeni başladı. Şoför bir müzik koydu ki, sanki taverna! Bangır bangır bağırıyor. Minibüsün camları ve tavan havalandırması açık, adeta hava tribünündeyiz. Tavanı kapattık. Ama bitmedi. Dolmuşta sigara içenler ve içki içenler vardı. Tam bir rezalet, tam bir çağdışılık. Treni arar oldum.

Sanırım Gürcistan’a gitmek isteyenler için yararlı bir yazı dizisi olmuştur. Sonuç olarak şunu söyleyebilirim; Avrupa’ya göre ucuz bir ülke, bunca sıkıntıya rağmen güzel tarafları da var. Görülmeye değer. Bizden bu kadar, sürçülisan ettiysek af ola…

Fetullah İnam

Yazar Hakkında

Fetullah İnam

1954 Bitlis-Tatvan doğumluyum. 1966'dan beri Ankara'da ikamet etmekteyim. Üniversite mezunu olarak halen Yazarlık yapmaktayım.