Sarıkamış deyince hepimizin aklına hemen, Birinci Dünya Savaşı'nın Sarıkamış cephesinde verdiğimiz 90 bine yakın şehidimiz gelir ve hepimizin yüreği acıyla, hüzünle burkulur. Kimimiz, şehit sayısının 60 bin olabileceğini söyleyerek 90 bin rakamını abartılı bulsa da, bu, orada vermiş olduğumuz on binlerce şehit gerçeğini değiştirmiyor. Birinci Dünya Savaşı’nın doğu cephesinde, 22 Aralık 1914 günü başlayan ve 15 Ocak 1915 günü başarısızlıkla sonuçlanan harekat her yıl 02-04 Ocak arası üç gün boyunca, şehitlerimizi anma organizasyonları yapılarak anılır. Üçüncü gün ise, 8,5 km’lik yürüyüşle, Allahüekber Dağları’nı aşma etkinliği yapılır.
Yıllardır, yakın tarihimizin bu acı olayını ve burada kaybettiğimiz on binlerce şehidimizi yerinde anmak, savaşın acımasız koşulları yanında, belki de daha da acımasız olan bölgenin sert kış koşullarında o yüksek dağları aşmaya çalışan Mehmetçiklerimizin, ne zorluklar yaşadıklarını küçücük bir nebze de olsa yerinde görebilmek için Sarıkamış’a gitme arzusu, içimde hep bir ukde olarak kalmıştır (Şüphesiz ki, ordumuzun o günlerde yaşadıklarını anlayabilmek, bizlerin hayal gücünü aşar). Çeşitli nedenlerle bugüne kadar gitmek kısmet olmamıştı. Bu yılın bir başka özelliği daha vardı. Şöyle ki, bu yıl, Sarıkamış Harekatı’nın 100.yılıydı. Ani bir kararla hazırlığımı yapıp 02 Ocak günü otobüste yerimi ayırtarak aynı gün, sırt çantamı yüklendim ve saat 11.00’da yola çıktım. Otobüste yanımda oturan yol arkadaşım, Kars’ın Selim ilçesindendi ve oraya gidiyordu.Yol boyunca sohbet ettik, sohbetin küçük bir bölümünü paylaşmak istiyorum:(...) Önder: “Abi, yolculuk ne tarafa?”
M.Ş.: “Sarıkamış’a”
Önder: “Orada akrabaların mı var?”
M.Ş.:“Evet, yerin altında binlerce akrabam var! Şehitlerimizi anma yürüyüşüne katılmak için gidiyorum”
Önder:“Abi, sen delisin!?”
M.Ş.:“Şart mıdır?”
Gülüştük. Otobüsümüz; Bolu-Gerede-Amasya-Reşadiye-Erzincan-Erzurumgüzergahını takiben ve iki defa mola vererek ertesi sabah 08.00 civarı Kars’a vardı. O gün Kars’ın tarihi yerlerini gezdim, akşam olunca da (İstanbul’a göre buralarda güneş, bir saat daha erken batıyor) otele yerleşerek dinlendim. 04 Ocak sabahı erken kalkarak, büyük yürüyüş için Sarıkamış’a nasıl gideceğimizi düşünürken, Kars Belediyesi'nin yaptığı anonslardan belediyenin Sarıkamış’a otobüsler kaldırdığını duyduk. Buna ilave olarak buraya gelen çok sayıda dernek araçları ve özel araçların da Sarıkamış’a gitme hazırlığı yaptığını gördüm. Nitekim, bir dernek yönetimini taşıyan bir minibüste, dernek başkanının davetiyle, Kars iline 53 km uzaklıkta bulunan Sarıkamış’a gittik.
Sarıkamış merkezinde, yurdun çeşitli illerinden yürüyüşe katılmak için gelen çok sayıda araç vardı. Tam da bu sırada belediyenin yapmış olduğu; “Sarıkamış Şehitleri’ni Anma Yürüyüşü, meclis başkanının da katılması için yürüyüş, bir saat ertelenmiştir!” anonsu, biraz moralleri bozsa da,aracımızla, yürüyüşün başlayacağı Kızılçubuk Köyü yakınlarında bulunan alana gittik. Genç-yaşlı, kadın-erkek, küçük-büyük demeden yurdun dört bir yanından gelmiş on binlerle birlikte alan, tabiri caizse ana-baba günüydü. Yaklaşık bir saat sonra yapılan anonsla yürüyüş başladı. Tekbirlerle birlikte, duyguların sel olup akmasıyla beraber tırmanışa başladık. Bir saat yürüyüşten sonra bulunduğum noktadan geriye baktığımda görüş alanımda, yaklaşık 2 km’lik yürüyüş kolu, ileriye baktığımda da aynı şekilde yürüyüş kolu görünüyordu. Çevre, yöreye özgü çam ormanlarıyla kaplı, yerde 50-60 cm kar var, karların altında ise, nice nice Mehmetler yatıyor.
Dağcılar bilirler, dağ tırmanışlarında hızlı yürünmez. Fakat herkes, bu günün önemine binaen ve yoğun duygular eşliğinde yürüyor. Belediye görevlileri her km’ye kalan mesafeyi bildiren tabelalar yerleştirmiş. İlk kilometrelerde yoğun ve sıkışık düzende başlayan yürüyüş kolu, zirveyi aşıp inişe geçtiğimizde seyrelmeye başlamıştı. İki saate yakın bir zaman sonra, tepe noktasına vardık. Burada, Türk Kızılayı'nın sıcak çay ikramında bulunması çok hoştu. Tepede, yaklaşık 15X20 metre boyutlarında dev bir Türk Bayrağı sergilenmişti. Altimetrem yüksekliği 2650 metre olarak gösteriyordu. Sonradan öğrendiğime göre tepe geçiş noktası rakımı 2550 metreymiş. Altimetreyi ayarlamadan yola çıkınca, yüksekliği yüzde 2 farklı gösterdi. Burada, biraz mola verdiğimizden midir, yoksa yükseklik sebebiyle midir veya her iki sebepten dolayımı bilmiyorum; ama esen rüzgar hafif de olsa biraz fazlaca sert gibi. Sanki insanın giysilerinden değilde, etlerinden kemiklerinden geçip öte yandan çıkıyor. Sarıkamış`ta vatani görevini yapmış ve -35°C sıcaklığı görmüş biri olarak bu günkü -6 °C civarı olan sıcaklık, Sarıkamış’a göre öyle pek düşük değil. Hele hele 100 yıl önce harekatın yapıldığı günlerin gecelerinde olan -30, - 35 °C sıcaklığın yanında yaz mevsimi gibi kalıyor ama, anlayamadım.
2550 metrelik geçitte yarım saatlik bir soluklanmadan sonra yine ve bu defa inişe doğru yürüyüşe başladık. İniş, çıkıştan biraz daha zordu. Bir gece önce buzlanan yüzey üzerine yağan kardan dolayı gizli buzlanma oluşmuş ve bu durum, birçok vatandaşımızın buzda kayarak düşmesine sebep oldu. Allahtan, bu gibi durumlar için birçok ilk yardım kurum araçları yeterli ölçüde önlem aldığından, düşenlere bir dakika içinde müdahale edildi. Ambulanslar sürekli çalıştı. İniş yolunda oluşan kopukluklar sebebiyle yürüyüş, seyrekleşse de devam etti. İniş boyunca Sarıkamış, sanki ordularımızın hedefinde olduğu gibi, bizim de hep önümüzdeydi. Yürüyoruz yürüyoruz Sarıkamış hep önde ve sanki hep aynı uzaklıkta! Yüz yıl önce askerlerimizin üç hafta boyunca geceli gündüzlü yürüdüklerini düşününce, üstelik bu üç haftanın öncesi olduğunu,uzak diyarlardan buraya asker kaydırılmasını da hesaba katınca, ayaklarım biraz daha hızlandı. Saat 10.00’da başlayan yürüyüşümüz iki dinlenme ile birlikte toplamda 4,5 saatte sonuçlandı. Bitiş noktası, istasyonun birkaç yüz metre batısındaydı. Yere çok büyük bir ay yıldız motifi yapılmış, hemen yanı başına da,harekata katılan iki askerimizin kardan heykeli yapılmış.
Bu etkinliği biraz hüzünle karışık bol duygularla yüklü olarak gerçekleştirmiş olduk. Harekata katılan ordularımızın yaşadıklarının yanında, bizim birkaç saatlik yürüyüşümüzün esamesi bile okunmaz ama, bir nebzede olsa şehitlerimizi yad etmeye çalıştık.
Sarıkamış Harekatı’nın emrini veren Enver Paşa gözünden bakılacak olursa, yüz yıl önce yapılan bu harekat, gerek askeri yönden, gerekse siyasi yönden ibret alınması için iyice incelenmesi gerekir diye düşünüyorum.Tamamen iyi niyetlerle girişilen bu harekat, (İyi niyet diyorum çünkü bu harekat ile, 40 yıldır işgal altında bulunan Kars, Ardahan, Batum sancaklarının kurtarılması kurtarılması planlanmıştı. Ama ne yazık ki başarılı olamadı), savaşlarda, hırsın, aklın ve mantığın önüne geçilmemesi gerektiğini, bu gibi durumların ne kadar vahim sonuçlar doğurabileceğini bizlere gösteriyor. Burada, bu harekatın anma günlerini, daha fazla gündeme taşıyabilmek adına on yıl önce uygulamaya koyduğu faaliyetlerle adını duyuran Prof. Birgür Sönmez’e de değinmeden geçemeyeceğim. Kurmuş olduğu dernek ile her yıl Sarıkamış Şehitlerini Anma Yürüyüşü’ne katılan Birgür Hoca, bu yıl katılmadı. Sebebini biliyorsunuz. Geçen yıl Sarıkamış’ta silahlı saldırıya uğramıştı. Katılmadığına üzüldüm.
İlk önce, Sarıkamış cephesinde karlar altında yatan şehitlerimiz olmak üzere, içeride ve/veya dışarıda olmak üzere bu vatan için toprağa düşmüştüm şehitlerimizi, saygıyla, minnetle, rahmetle anıyoruz. Değerli hatıratları önünde saygıyla eğiliyorum.Sevgi ve saygıyla...
Not: Daha fazla fotoğraf için, bakınız: Gezdiklerim, Gördüklerim, Düşünceler