Manisa ve Çevresinde Mutlaka Görülmesi Gereken Yerler

Ege Bölgesi’nin İzmir’den sonra en büyük ikinci ve ülkemizin de en kalabalık 14. şehri olan Manisa, Spil Dağı eteklerine kurulmuş çok eski bir kent. Şehir Hititlerden başlayıp Osmanlılara kadar uzanan köklü bir tarih barındırıyor ve en çok da ‘Şehzadeler Şehri’ olarak biliniyor. Cirit Oyunu ve Mesir Macunu Osmanlı döneminden bu yana gelenekselliğini korurken, kent başta Sultaniye olmak üzere yetiştirdiği lezzetli üzümleriyle de tanınıp biliniyor.

İzmir’e oldukça yakın mesafedeki Manisa sanayisiyle de öne çıkan şehirlerden ve birçok büyük şirketin üretim tesisleri burada bulunuyor. Ticaret, doğa, tarih ve insanları birleştiren tüm değerleri bünyesinde barındıran Manisa, Ege rotalarını seçen gezginler için de sürprizlerle dolu! Tarih koridorlarının çok uzun, doğa yollarının çok yeşil, enerjisinin çok içten olduğunu söylersek sürprizlerin de yaşanmaya değer olduğunu tahmin edebilirsiniz. Peki Manisa ve civarındaki sürprizlerle dolu o yerler nereler, bilmek ister misiniz?

Manisa

Spil Dağı Milli Parkı

Ege’de kışın kar görmek ve kayak yapmak, yazın ise bunaltıcı sıcaklardan püfür püfür esen kırlara kaçmak isterseniz Manisa’nın Spil Dağı en doğru adreslerden biri.

1968’den bu yana ‘Milli Park’ statüsündeki Spil Dağı, tam 1517 metre yüksekliğinde ve dağcılık için de çok elverişli. Ama aynı zamanda arkeolojiyle ilgilenenlere, mitolojiden hoşlananlara ve tabii ki doğayla haşır neşir olmak isteyenlere hitap ediyor. Dağın jeolojik yapısı bir yana, Ağlayan Kaya (Niobe Kayası) gibi, Manisa Tarzanı gibi yıllardır anlatılan birçok efsanenin de çıkış yeri burası. Ağlayan Kaya Spil Dağı’nın en ziyaret edilen noktası olup, başı öne eğik ağlayan kadın siluetindeki bir kayadan ismini alıyor. Kaya öylesine eski ki mitolojide de kendine yer buluyor. Manisa Tarzanı ise bir hayal kahramanı değil, bu dağda yaşamış ve 1963’de hayata veda etmiş Ahmet Bedevi’nin ta kendisi…

Spil Dağı hem florası hem de yaşam alanı olduğu birçok hayvan türü açısından zengin bir dağ. Spil Lalesi denilen farklı bir lale türüyle ve buram buram kokan çiğdem çiçeğiyle burada tanışıyorsunuz örneğin. Dağ mantar, kuşburnu, çam ve kestane ağaçlarıyla, ayrıca endemik çeşitliliğiyle de cömert bir doğa sunuyor. Karşılaşma olasılığınız oldukça düşük olsa da karacalar, kurt ve ayılar da parkın vahşi tarafının temsilcileri. Kışın buz tutan göletleri ve dağ evleri de Spil Dağı’na ayrı bir renk katıyor. Dilerseniz milli parkın bu çeşitliliğini yürüyerek keşfedebilir ya da günübirlik ziyaretçiler ve kampçılar için ayrılan  Ataalanı mevkiinde piknik yaparak günün tadını çıkarabilirsiniz. Yamaç paraşütü, tırmanma gibi aktiviteler de Spil Dağı’nın sportiflere sunduğu alternatifler!

Manisa merkez ile arası 24 km olan Spil Dağı’na yol yönlendirmeleriyle rahatça ulaşabiliyorsunuz. Dağa çıkış için tek seçenek ise özel araç olup, çıkarken kış lastiği takmanızda fayda var. 

Spil Dağı

Kuladokya- Kula Peri Bacaları

Hem Manisa’nın hem de ülkemizin ilk ve tek jeoparkı olan Kuladokya, tıpkı Kapadokya gibi muhteşem peri bacalarıyla bezeli bir doğa parkuru. Bundan milyonlarca yıl önce Divlit Yanardağı eteğindeki volkanik bir arazinin yağmur ve sellerle şekillenmesiyle oluşan peri bacalarının görsel şöleni, Kula’da her coğrafyaya nasip olmayan bir güzellik sergiliyor. Kula Peri Bacalarının oluşumuna sebep ilk volkan patlamasının bir milyon yıl önce, sonuncusunun ise 10 bin yıl önce olduğu tahmin ediliyor. Ve doğa öylesine ilginç ki peri bacalarının evrimi günümüzde bile sürüyor.

37,5 hektar alana yayılan Kuladokya, sayısı 80’i geçen peri bacasını korumak ve gelecek nesillere aynı itinayla aktarmak için 2012 yılında sit alanı ve tabiat parkı ilan edilmiş. Kuladokya’nın sadece günümüzde değil, 2000 yıl öncesinde de hayranlık uyandıran etkisinin en tanınmış sözcüsü ise Strabon olmuş. Milat öncesi yaşamış ünlü coğrafyacı bir eserinde Kula’ya ‘Yanık Ülke’ adını vermiş ve toprağını yangından solmuşçasına siyah olarak tanımlamış. Bölge hala uluslararası bilim platformlarının ilgisini çekiyor ve sürüp giden evrim de incelenmeye devam ediyor.

Kula – Ankara yolu üzerinde ilerlerken yolun yaklaşık 15. kilometresinden itibaren görebileceğiniz Kuladokya,uzaktan seyretmekle yetinilebilecek bir yer de değil! Bu doğal şatoya ya da başka bir deyişle doğanın kendini sergilediği açık hava müzesine girdiğinizde kendinizi bambaşka bir dünyanın içinde hissetmeniz muhtemel.  Fotoğraf çekmeye doyamayacağınız bu doğal müzeyi Manisa rotanıza mutlaka ekleyin, pişman olmayacaksınız.

Manisa Kalesi

Spil Dağı’nın kuzeye bakan yamaçlarında, Sandık Tepe üzerinde konumlanmış kalenin kimler tarafından yapıldığı bilinmese de, araştırmalara göre oldukça eski ve birçok medeniyet görüp geçirmiş. Helenistik dönemden başladığı sanılan miladında birçok savaş, işgal ve depremle karşılaşmış, son olarak da Osmanlılar döneminde büyük bir onarımdan geçirilmiş. Kalenin bu son dönemindeki onarımı ise 1671 yılında şehre gelen Evliya Çelebi’nin Seyahatname eserinde yer almış. Eserde bahsedilen kale içindeki otuz evden, ambarlardan, cami ve sarnıçlardan ise günümüze sadece bir sarnıç emaresi kalmış.

‘İç Kale’ ve ‘Dış Kale’ olarak iki ayrı bölüme ayrılan Manisa Kalesi’nde İç Kale13. Yüzyıldayapılmış olup, bu yapıya 14. Yüzyılda surlar eklenmiş. 15. Yüzyıla gelindiğinde ise kale surlarındaki tahribat nedeniyle içerdeki yerleşimin tamamı kent içine taşınmış. 17. Yüzyılda kale, içinde eşkıyaların yaşadığı atıl bir yapıya dönüşüvermiş. Osmanlıların kalede yaptığı onarım da işte o dönemlerden sonra gerçekleşmiş.

Bizans mimarisinin ana hatlarıyla, tuğla ve moloz taş örgü tekniğiyle yapılan kale Manisa’nın en eski değerlerinden. Kitabesi olmasa da ve hakkında az şey bilinse de, Manisa’yı aynı tepeden ve aynı sessizlikle izlemeye devam ediyor.

Manisa Kalesi

Thyateira Antik Kenti

Tiyatira olarak okunan bu antik kent Hristiyanlığın ilk yıllarından kalma 7 önemli kentten biri. Manisa’nın Akhisar ilçesi ise bu kentin tam üzerinde kurulu. Zeytini ve köftecileriyle ünlü olan bu şirin ilçenin Antik Çağ’da dokumalarıyla ünlü bir merkez olduğu, emekli Roma komutanları tarafından sayfiye olarak kullanıldığı ve içindeki ünlü kilisenin de bu dönemde yapıldığı söyleniyor. Daha da öncesine gidildiğinde ise ilçenin tarihi Bronz Çağ’ın erken evrelerine kadar derinleşiyor. Akhisar ayrıca Lidyalılar ve Pergamon Krallığı’nın da en gelişmiş merkezlerinden biri olarak anılıyor.

Thyateira ismi zor okunuşundan olsa gerek, halk arasında Tepe Mezarlığı adıyla da biliniyor. Dindar Hristiyanlar ve ilginç yerleri seven Japonlar için din turizminde önemli bir nokta olan antik kent ve kiliseyi Akhisar’ın merkez caddesinde yürürken görebiliyorsunuz.

Artemis Tapınağı ve Sart (Sardes) Antik Kenti

Manisa’nın en nefis tarih duraklarından olan Artemis Tapınağı ve Sart Antik Kenti hakkında söylenecek çok şey var aslında. Thyateira’nın Lidyalılar için öneminden bahsetmişken, Sardes Antik Kenti’nin de Lidyalıların başkenti olduğunu belirtmiş olalım. Kentin bu denli önemli olması da parayı bulan bu uygarlığa başkent olmasından kaynaklanıyor. Ve daha neler bulmamışlar ki; ruj, parfüm ve kiremit gibi nice ilke de Lidyalılar döneminde rastlanmış.

M.Ö. 1200’lü yıllarda Bozdağ eteklerinde kurulmuş görkemli bir şehir olan Sardes’de yapılan kazılarla Gymnasium, tapınak ve sinagog gibi yapılara ulaşılmış. Gymnasium yani şehirdeki spor alanı kocaman bir kompleks oluştururken, arka tarafındaki havuz kalıntısı da antik çağda bile spora ayrı bir önem verildiğinin kanıtı olmuş.

Sinagogun ise dinsel anlamı oldukça büyük çünkü Babil ve Kudüs’ten sonra dünyanın ilk sinagoglarından biri olma özelliği taşıyor. Aynı anda bin kişinin ibadet edebileceği kadar büyük tasarlanmış yapının yer mozaikleri ise hala görkemiyle büyülüyor.

Kentin içinden geçen Roma Caddesi tıpkı alışveriş yapılan bir bulvar gibi yan yana sıralanmış dükkanlardan oluşuyor ve bu caddenin de kentin en kalabalık caddesi olduğunu düşündürüyor. Ve elbette Efes Antik Kenti’nden de tanıdığımız ve ilginç bulduğumuz yan yana tuvaletler de şehrin en kaynaşık sosyal alanları arasındaki yerini alıyor.

Kentin içindeki Artemis Tapınağı ise hem bizim hem de dünyanın en önemli tarih ganimetlerinden. İki sütunuyla zamana direnen yapı alanında yürürken bile farklı bir moda girebiliyor ve kendinizi bir tarih treninde yolcu gibi hissedebiliyorsunuz.

Şehir Efes Antik Kenti ile İran Persepolis arasında uzanan antik kral yolu rotasında ve zengin bir kent olduğu için kazılardan çıkarılan buluntular da oldukça kıymetli ve çoğu da Manisa Arkeoloji Müzesi’ne sergileniyor. Salihli ilçesindeki bu antik kente ulaşmak için trenle Salihli’ye gelip gardan minibüslere de binebilirsiniz.

Sardes

Kurşunlu Kaplıcaları

Hazır Salihli’ye gelmişken ve Artemis Tapınağı, Sart Antik Şehri’ni gezip bu kadar yorulmuşken size çok dinleneceğiniz bir rota önerelim. Kurşunlu Kaplıcaları!

Sülfatlı, hidrojen sülfürlü, su sıcaklığı 43 – 91 derece aralığında değişen bu oldukça sıcak kaplıcanın birçok sağlık sorununa deva özelliği var. Sinirsel rahatsızlıkların yanı sıra, eklem ağrıları, kireçlenmeler, solunum yolu hastalıkları, kadın hastalıkları, cilt problemleri gibi çare aranan sorunların tedavisinde öneriliyor. Kaplıcanın bulunduğu tesise günübirlik veya konaklamalı olarak gelebiliyorsunuz. Dilerseniz termal havuzdan yararlanabiliyor ya da jakuzi veya saunaya girebiliyorsunuz.

Salihli’nin merkezine 6 km mesafede bulunan Kurşunlu Kaplıcaları şifalı suları kadar güzel doğasından da yararlanmanız mümkün. Kurşunlu Çayı Vadisi içindeki kaplıcaların hemen yakınında piknik yapabileceğiniz alanlar da var.

Sart Kaplıcaları

Kurşunlu Kaplıcaları dışında bölgede yararlanabileceğiniz başka kaplıcalar da var. Yine Salihli ilçesinde bulunan Sart Kaplıcaları’nahalk arasında Çamur Kaplıcaları da deniliyor. İlçeye 11 km mesafedeki kaplıcaların çıkış ısısı ise 52 dereceyi buluyor. Konaklama ve yeme içme tesisleri bulunan bu kaplıca romatizma, kadın hastalıkları gibi sağlık sorunlarına iyi geliyor.

Aigai Antik Kenti

Halk arasında Nemrut Kale ya da Köseler Kalesi olarak da bilinen Aigai Antik Kenti, M.Ö. 8. Yüzyılda Batı Anadolu’da hüküm süren 12 Aiolis şehrinden biri ve telaffuzu zor olan adı da ‘Ege’ anlamına geliyor. Bu arada şunu da belirtelim ki,‘Aiolis’ Antik Çağ’da Batı Anadolu’nun kuzey kıyılarına verilen isim ve bu şehirler yüzyıllarca varlığını sürdürüyor. Helenistik dönemde ticaretin kalbinin attığı yer olan Aigai Antik Kenti’nin M.S. 17’de çok büyük bir depremle yıkım yaşadığı ve uzun süre onarımdan geçtiği düşünülüyor. Eserlerinde bu şehri ve içindeki yaşamı anlatan Herodot dışında, 2004 yılında başlayan ve günümüzde de süren kazılar da Aigai Antik Kenti hakkında önemli bilgiler veriyor. En güzel günlerini Bergama Krallığı hükmündeyken yaşamış kentte bugün göreceğiniz izler surlar, meclis binası, Demeter Tapınağı ve antik şehirlerin olmazsa olmazı tiyatro ile stadyuma ait. ‘Geçmiş zaman olur ki’ deyip ardından çok eski dönemlerin hayallerine sürükleyen kent, Manisa merkezine 49 km uzaklıktaki Köseler Köyü yakınlarında. Bu tarih şölenini kaçırmayın diyoruz.