Kış Ortasında Münih

Münih, Bavyera eyaletinin başkenti. Almanya’nın ise Berlin ve Hamburg’dan sonraki üçüncü büyük kenti. Kentin daha iyi anlaşılabilmesi maksadıyla burada yaptığım geziyi iki bölümde ele aldım. Birinci bölümde şehrin Old Town bölgesi ve buna bağlı Nymphenburg Sarayı ile burada uygun fiyatla kalınacak ve yemek yenecek ve içki içilecek yerleri anlatacağım.

Almanya'nın en meşhur Bira Evi: Hofbrauhaus

Hofbräuhaus, ilk birasını 1591 yılında üreten Almanya'nın en meşhur bira evi. Müdavimleri arasında Mozart, Lenin ve Adolf Hitler de var. Hatta Hitler ilk konuşmasını 24 Şubat 1920 yılında burada yapmış daha sonraki Nazi politikalarının çoğunu da ekibiyle birlikte burada üretmiş.

Nymphenburg Sarayı

Nymphenburg Sarayı, dört asır boyunca hüküm süren Wittelsbach Hanedanı'nın yazlık sarayı olarak kullanılmış. Bavyera'nın ünlü kralı Ludwig II'nin de doğum yeri. Münih'e gelen bir turistin mutlaka görmesi gereken bir yer.

Anlatımın daha kolay olması için bu haritayı da kullanabilirsiniz. Artık gezmeye başlayabiliriz.

Nymphenburg Sarayı’na bünyesindeki Marstallmuseum (Eski Kraliyet Ahırı) için gelmiştik. Ancak sarayın da çok güzel olduğunu gördük. Özellikle katları gezerseniz inanılmaz bir porselen işçiliğine tanık olacaksınız. Çok büyük bahçeleri var ve tamamen halka açık. Herkes sarayın bahçesinde spor yapıyor. Alışık olmadığımız için bize garip geldi.

Saraydaki tüm göletler kanallar Münih'i bölen İsar Nehri’nden besleniyor. Fotoğraflarda gördüğünüz göletler kuşlar için doğal yaşam alanı gibi. Burada kuğular ve ördekler tam bir özgürlüğe sahip. İnsanlardan korkmadıkları için size çok güzel pozlar da veriyorlar.

Biz şahsen buraya Kral ve Kraliçelerin taç giyme törenleri sırasında kullandıkları gösterişli at arabaları ve soğuk kış günlerinde, özellikle de av sırasında kullanılan kraliyet kızaklarını görmek için gelmiştik. Size de mutlaka görmenizi tavsiye ederim. İşte ünlü Bavyera Kralı Ludwig II'nin arabası. 1721-1886 arasında kraliyet tarafından kullanılmış. Hakikaten inanılmaz bir işçilik var. Arabalara ve süslemelere bakılınca o dönemde de lükse ve gösterişe düşkünlük göze çarpıyor. Görülen araba 1780 model. 8 at bu arabayı çekiyor. Animasyon filmlerinden çıkmış gibi. Bu arada görülen sarıları devamlı parlatan uzmanlara rastladık. Meğerse bu sarı parlatma işi sadece biz de yokmuş.

Kral Ludwig II'nin 1872 model kızağı, aslında kızağı görünce aklıma şu soru geldi: Bizim padişahlarımızın da karda kullanmak üzere kızakları var mıydı? Biraz araştırdım ama bununla ilgili bir bilgiye ulaşamadım.

Saray sabah 10.00’da açılıyor. Saraya merkezden 17 numaralı tramvay ile ulaşabilirsiniz. Taksi tutarsanız merkezden burası yaklaşık 15 € tutuyor. Saray gezisi için kişi başı 10,5 € istiyorlar ancak sadece Marstallmuseum için aile olarak 9 € verdik, 14 yaşındaki oğlum için para almadılar. Almanya'da 14 yaş altı çocuklar için neredeyse her şey bedava. Bunu da bilmenizi isterim.

Münih Belediye Binası

Artık biraz da merkeze dönelim. Kapak resminde de görmüş olduğunuz Marienplatz'a bakan Münih Belediye Binası sanırım turistlerce şehirde en çok fotoğrafı çekilen bina. 1874 yılından itibaren kullanılmaya başlanmış. Özellikle gece ortamında bir de kar yağıyorsa çok güzel çekimler yapabilirsiniz.

Münih Saat Kulesi

85 metrelik Saat Kulesi ise daha çok Prag'dan alıntı gibi. Hemen Marienplatz`ın karşısında sağda Galeria Kaufhof diye çok büyük ve çok katlı bir market var. Buranın alt katında ise şimdiye kadar gördüğüm en fazla çikolata ve peynir markası bir arada duruyor. Hediye alacaksanız burası tam yeri.

Ocak-şubat döneminde hava çok soğuk. -5 civarında seyrediyor. Gelirken tedbirli gelmekte fayda var. Ancak soğuk, fotoğrafseverler için harika görüntüler oluşturuyor. Kar yağarken Münih sokakları hakikaten çok hoş görüntüler ortaya çıkarıyor. İşin ilginci insanlar dondurucu soğuğa rağmen dışarıda muhabbete devam ediyorlar.

Ludwigsvorstadt: Münih'in Türk Mahallesi

Burada nerede kalacağınıza gelince Ludwigsvorstadt; Münih'in Türk Mahallesi. Çok fazla lüks aramıyorsanız fiyatlar diğer bölgelere göre oldukça uygun. Bizim kaldığımız Hotel Atlas München otelinde 3 kişilik bir aile kahvaltı dâhil günlük 100 € ödeyerek kalabilir. Bölgedeki diğer oteller de fiyat olarak genelde bu seviyede seyrediyor. Türk Mahallesi çok ideal bir bölge çünkü hem merkeze hem de ana tren istasyonuna yürüyerek 5-10 dakika mesafede. Bu nedenle merkeze yakın olmak isteyen turistlerin de gözdesi. Bölgede en dikkatimi çeken durum Türklerin artık burada işveren olduğu. Özellikle kuaför salonları oldukça dolu. Sanki bütün şehir saçlarını burada yaptırıyor. Şehirdeki yabancı oranının % 25 olduğunu düşünürseniz Münih'e bir yabancı şehri diyebilirsiniz.

Geleneksel Bavyera Yemekleri

Burada nerede ve ne yiyeceksiniz? Tabii ki Hofbräuhaus ilk tercihimiz. Geleneksel Bavyera yemeklerini tatmak için bundan daha iyi bir yer bulamazsınız. Bana göre Münih'e gelen herkes bir kere de olsa buraya uğramalı. Çalan otantik müzik ve geleneksel kıyafetler içindeki garsonlar ortama ayrı bir renk katıyor. Belli periyotlarda Bavyera müziği çalan bir orkestrası var. Hoşunuza gideceğinden eminim.

Gelelim yemeklere; önden domates çorbası, arkasından sığır eti füme, kızarmış tavuk alabilirsiniz. Özellikle patates püresi ile servis edilen kızarmış tavuğu tavsiye ederim çünkü tadı bizim tavuklara hiç benzemiyor. İçecekler ise sizin tercihinize kalmış. İçerisi bayağı kalabalık, yer yok. Bu nedenle garsonlara bize “4 kişilik yer lütfen” demenizin hiçbir önemi yok. Zaten sizinle ilgilenebilecek durumları da yok. Bu nedenle bulduğunuz yere oturun. Herkes bunu hoş karşılıyor. Buradaki garsonlarla Almanca yerine İngilizce konuşmanızı tavsiye ederim. Çünkü Almancaları hiç anlaşılmıyor.

Eğer Münih'te yemek yemek için fiyatları uygun ve ağız tadımıza göre bir yer arıyorsanız deniz ürünlerini de çok seviyorsanız Opatija’yı (Restaurant Opatija im Tal) tek geçerim. 1960 yılından beri hizmet veren bir Hırvat restoranı. Menüler Akdeniz menüleri. Özellikle deniz ürünleri sevenler için çok ideal bir mekân. Zaten akşamları tıka basa dolu oluyor. Bana ilginç gelen ise bu kadar güzel, çeşitli ve doyurucu menülerin Türkiye'den bile ucuz olması. Örneğin resimdeki tabaklarda gördüğünüz her şeyi salatası, içeceği, patates kızartması ile birlikte 12 € gibi komik bir fiyata yiyebiliyorsunuz. Hakikaten ülkemizi de düşününce çok etkileyici oluyor.

Yazımın bu bölümüne kadar Old Town bölgesi ve buna bağlı Nymphenburg Sarayı ile burada uygun fiyatla kalınacak ve yemek yenilip içilecek yerleri ele aldım. Devamında ise biraz daha Münih'in dışında gidilmesi ve görülmesi gereken yerleri ele alacağım. İlk durağımız 1972 yaz olimpiyatlarında kullanılan 70.000 kişilik Münih Olimpiyat Stadı olacak. İkinci durağımız ana merkezi Münih'te bulunan BMW; Türkçesi Bavyera Motor Fabrikası A.Ş. Üçüncü durağımız Münih'in merkezinden başlayarak şehrin kuzeydoğu sınırına kadar uzanan 3,7 kilometrekarelik alanıyla dünyanın en büyük halka açık şehir içi parkları arasında yer alan İngiliz Bahçesi. Artık sanırım sırasıyla anlatmaya başlayabiliriz.

Münih Olimpiyat Parkı

Münih Olimpiyat Parkı 2005 yılına kadar Bayern Münih ve 1860 Münih kulüpleri tarafından kullanmış. Stadın iki özelliği çok hoş: Birincisi örümcek ağı şeklindeki çatısı. Broşürlerden anladığım kadarıyla dağcılık eğitimi için bile kullanıyorlarmış.

İkinci ise insanları tribüne mahkûm etmeyen anlayış. İsterseniz tribünde oturmayıp alışveriş yaparken ya da bir şeyler yiyip içerken de maçı seyredebiliyorsunuz. Stada giriş aile kartı ile 7,5 € tutuyor.

1968 yılında inşa edilen 290 metre yüksekliğindeki 52.500 tonluk televizyon kulesi Olympiaturm Münih’in her yerinden görülebiliyor. Gözlem platformu ise 190 metrede. 180 metrede ise döner bir restoran var. Sabah 09.00’dan gece 00.00’a kadar açık. Aile ücreti 18 €.

BMW Dünyası ve Müzesi

BMW aynı zamanda Mini ve Rolls-Royce Land Rover otomobil şirketlerinin de sahibi. Buradaki komplekste BMW Dünyası ve Müzesi de yer alıyor. Münih Olimpiyat Parkı’nı gezdikten sonra yaklaşık 5 dakikalık yürüme mesafesinde. Öncelikle BMW Dünyası'na girmekte fayda var. BMW Dünyası kocaman bir plaza. Burayı yılda yaklaşık 850.000 kişi ziyaret ediyormuş. BMW'nin ürettiği bütün güncel otomobilleri, motosikletleri burada görebilirsiniz.

Şirket, 1913 yılında Münih kentinde sadece uçak motoru üretmek için kurulmuş bu yüzden parçalı amblemin mavi kısmı gökyüzünü beyaz kısmı da uçak pervanesini temsil ediyormuş. 1929 yılında otomobil üretimine girmiş. Yanlış anlaşılmasın uçak motoru üretimini de bırakmamışlar. Müzeyi gezerken 1944 model uçak motorunu da görebilirsiniz.

Plaza sıradan bir otomobil sergileme alanı değil. Öncelikle muhteşem bir mimarisi var. Sonrasında da inanılmaz modern bir düzenleme. Plazada BMW'nin ürettiği bütün güncel otomobillerimotosikletleri "binanın içinde" test edebilirsiniz. BMW Butik'ten F1 forması alabilir, yorulunca da BMW Cafe'de kahvenizi içebilirsiniz. Hatta şanslıysanız kahvenizi yudumlarken plazanın içinde gerçekleştirilen motosiklet gösterisini de seyredebilirsiniz.

Yukarıdaki fotoğrafta gördüğünüz araba, bu kadar modern ve güzel arabanın arasında dikkatimi çekti. Hem de iki kişilik.

BMW Dünyası ile BMW Müzesi’ni bir yol ayırıyor. BMW iki yerleşkesini gümüş rengi, şekilli bir köprü ile birbirine bağlamış. Biz de köprüyü kullanarak BMW Müzesi’nin önüne geldik. Bu yapı yarım küre şeklinde. Arka tarafta görülen 4 silindirli bina BMW'nin merkezi, karşısında ise BMW'nin fabrikası var. Bütün bu kompleksi tanıtım amacıyla 1972 Olimpiyatları'na yetiştirmişler. Müzeye giriş ücreti tek kişi için 10 €, aile 24 €. Dikkat müzeye sırt çantası almıyorlar. Girişte dolaplar var. Oraya kilitlemenizi istiyorlar.

Müzenin içi biraz labirent gibi. BMW’nin ürettiği otomobillerin, motosikletlerin hatta uçak motorlarının bütün modellerini bu müzede görmek mümkün. Yine BMW'nin, çeşitli motor sporları dallarında (F1, DTM, Touring Car Şampiyonası, Paris-Dakar Yarışı gibi) yarışıp emekli olmuş otomobil ve motosikletlerini de görüp inceleyebilirsiniz. Yukarıdaki fotoğrafta görülen motosiklet; BMW'nin ürettiği ilk modelmiş.

Değişik tasarımlardan biri.

Fenerbahçeli arkadaşlarım bu arabaları görse kim bilir nasıl mutlu olurlardı.

Müzenin içinde 1959 yılından itibaren üretimine başlanan Mini modeli için de ayrı bir müze oluşturulmuş. Müze gezimizi bitirip İngiliz Bahçesi'ne gidiyoruz.

İngiliz Bahçesi

1792 yılında açılmış ve o zamandan beri Münihlilerin hizmetindeymiş. İşin ilginç yanı 200 küsür senedir zaten çok büyük denilerek orası burası imara açılmamış. Kışın karlar altındaki parkın ıssız güzelliği karşısında etkilenmemek pek mümkün değil. Park hakkında önemli başka bir bilgi de mangal ve barbekü gibi faaliyetlerin yasak olması.

Parkın içerisinde İsar Nehri’nden beslenen kanallar oluşturulmuş. Bunlara dere görünümü verilerek ördekler ve kuğularla birlikte güzel bir doğallık katılmış. Bisiklet ve binicilik parkurlarıparkı boydan boya sarıyor. İnsan kendi kendine keşke böyle güzel bir park İstanbul'da da olsaydı demeden duramıyor.

Çin Kulesi parkın simgesel yapısı. Yukardıdaki fotoğrafta görünen bölge yazın Münih'in en kalabalık yeri haline geliyormuş. 1789-1790 yıllarında inşa edilen kule II. Dünya Savaşı'ndaki ağır bombardımanlardan sonra yanmış. 1952 yılında orjinaline sadık kalınarak tekrar inşa edilmiş.

Eğer İngiliz Bahçesi'nde yemek yemek için fiyatları uygun ve ağız tadımıza göre bir yer arıyorsanız Gaststätte Chinesischer Turm yani Çin Kulesi Lokantası tam size göre. Kış olduğu için park içerisinde yemek yiyebileceğiniz fazla seçeneğiniz yok. Bizim belediyeye ait sosyal tesislere benziyor ancak daha iyi hizmet vereni. Menüde klasik Bavyera yemekleri sunuluyor. Biz sadece yerel yemek deneme amaçlı olarak Bavyera Köftesi aldık. Bir avuç ekmeksiz kıymayı mühürleyip önünüze getirdiklerini düşünün. İşte öyle bir şey. Almanların acilen bizim köftelerle tanıştırılmaları gerekiyor. Tatlı olarak da genelde apfelstrudel yani elmalı turta yiyorlar. Ünlü olduğu Avusturya'dan farkı bunu çok sıcak sunmaları.

Parkın güney kısmında, rastlamayı hiç ummadığınız bir spor faaliyeti ile karşılaşacaksınız: SörfEisbach Kanalı, Münih'in can damarı olan Isar Nehri'nin bir kolu olarak insan eliyle yaratılmış. Bu kanalın ağzında yer alan yapay akıntı üzerinde sörf yapmak için ellerinde sörf tahtaları ile bekleyenler ilginç bir manzara oluşturuyor. Diğer tarafta ise şu an üzerinde bulunduğumuz köprü üzerinde bekleyen fotoğrafseverler bekliyor. Her gün burada fotoğrafsever kalabalığı köprüden fotoğraflarını çekerken, sörfçüler de tabii ki ayakta kalabildikleri ölçüde güzel pozlar vermeye çalışıyorlar. Münih ile ilgili anlatacaklarım bu kadar. Münih'i genel itibariyle bütün hatlarıyla anlatmaya çalıştım. Gerçekten çok güzel bir şehir. Şehri tam olarak gezip anlayabilmek için en az 5 gün burada kalmanız gerektiğini değerlendiriyorum.

Sağlıcakla kalın.

#Makedonyadan yazılar alanında göster
Kapalı