Konya ve Yakınlarında Mutlaka Görülmesi Gereken Yerler

Uzun süredir Corona nedeniyle evlerimize kapanmış olsak da yasakların azalmasıyla birlikte artık yeni yerleri gezmeye başlayabildik. Siz de eğer bu dönemde Konya’yı keşfetmek isterseniz mutlaka gitmeniz gereken yerleri derledik. Keyifli okumalar.

1- Sille Köyü

Konya’da yaşayıp da kendilerine haftasonu kaçamağı yapacak farklı ve çok özel bir destinasyon arayanlar için önereceğimiz ilk yer Sille köyü. Çok eski ve köklü bir tarihe sahip olan köy, Friglerden Romalılara, Selçuklulardan Osmanlılara kadar birçok izi hala bünyesinde barındırıyor. Bu yüzden birçok gezginle karşılaşmanız yüksek olasılık.

Aya Eleni Kilisesi

Constantin’in annesi Helena, hac ziyareti sırasında uğradığı Sille’deki oyma mabetleri gördüğünde hemen burada bir mabet yapılmasını istemiş ve 327 yılında Hristiyanlar için özel bir anlam taşıyan Aya Eleni Kilisesi’nin yapımına başlanmış. Yapımında kullanılan düzgün sille taşları, dört fil ayağının taşıdığı ana kubbesi, üç nefli kilisesi, alçı süslü vaaz kürsüsü ile mimari açıdan da şaheser kabul edilen kilisenin taşıyıcı ayaklarında Hz. İsa, Hz. Meryem ve havarilere ait resimler bulunuyor.

Sille Köyü

2- Yerköprü Şelalesi

Konya’nın Hadim ilçesinde yer aldığı için kimi yerlerde Hadim Yerköprü Şelalesi olarak da geçer. 20 metre yükseklikten akan şelale eski Göksu yatağı üzerindedir ve nehrin üzerinde doğal bir köprü görünümünde bir alan bulunmaktadır. Bu haliyle birbirine paralel olarak ilerleyen iki akarsu görünümü verir ve bu haliyle de oldukça eşsizdir. Aynı zamanda bu iki suyun birleştiği yerde de en derin yeri altı metreye ulaşan bir de göl yer alıyor.

3- Kilistra Antik Kenti

Artık biliyoruz, Türkiye’nin tek peribacaları Nevşehir’de değil. Çoğu şehrimizde peribacalarına benzer oluşumlar görmek mümkün, bunlardan bir tanesi de Konya’daki Kilistra Antik Kenti’nde.

Tarihi Kral Yolu üzerinde bulunan ve tarih boyunca stratejik önemini korumuş olan Kilistra, kiliseleri, şapelleri ve manastırlarıyla da inanç turizmi açısından önemli bir potansiyele sahip. Peribacaları görüntüsünü ise volkanik tüflere oyulmuş yapılara borçlu. Zamanında bu yapıların savunma amaçlı olarak kullanıldığı düşünülüyor.

Tarihsel önemi, hala ayakta kalmış yapıları ve coğrafik özellikleriyle hem doğa hem de tarih tutkunlarını birleştirmeyi başaran Kilistra Antik Kenti, kış aylarındaki karlı görüntüsüyle hayranlarının arasına fotoğrafçıları da katıyor.

4- Kızören Obruk Gölü

Karstit gölleri, kireçtaşı ve karbonat içeren, suyun kolaylıkla eritebildiği arazilerdeki çukurların yeraltı sularıyla dolmasıyla meydana gelir. Konya-Aksaray karayolu üzerinde bulunan Obruk Gölü de bir karstit göl. Gerçek bir doğa harikası olan Obruk Gölü’nün en ilgi çeken yeri ise rengi; turkuaz renkli göl, ilk kez gelen ziyaretçileri bu anlamda büyülüyor. Berraklığı ve derinliği sebebiyle göl, dalış yapmak isteyenlerin de uğradığı yerlerden biri.

Kızören mevkisindeki obruğun hemen yanında bir de kervansaray bulunuyor. Selçuklular dönemine ait bu yapının restorasyon geçirip ziyarete açılmasının, bölge turizmine katkıda bulunacağı ve ziyaretçi sayısını artıracağı düşünülüyor.

5- Karapınar Çölü

Konya’da çölün ne işi var diye düşünebilirsiniz, haklısınız da. Türkiye’deki tek çöl olması bakımından Karapınar Çölü, kelimenin tek manasıyla gerçek bir doğa harikası.

Konya’nın Karapınar ilçesi coğrafi özellikleri bakımından binlerce hektarlık bir çöl görünümünde, aynı zamanda kırmızı kum tabakası ve tepeleriyle de ilginç bir manzaraya sahip. Burası eskiden bir gölmüş, gölün kurumasıyla birlikte de tabandaki kumullar yüzeye çıkmış. Yanlış tarım uygulamalarının da etkisiyle zaman içerisinde tamamen çölleşmiş. TEMA Vakfı da durumun vahametini göstermek amacıyla bölgeye belirli zamanlarda geziler düzenliyor ve kapıda olduğu söylenen kuraklık ve çölleşmenin canlı sonuçlarını insanlara anlatmaya çalışıyor.

Bölgedeki Acıgöl ise tam bir çölde vaha durumu. Masmavi suları ve cıvıl cıvıl kuş sesleri, henüz hiçbir şey için geç değil dedirtiyor insana.

6- Meke Gölü

Bölgedeki meke kuşlarından dolayı Meke Tuzlası denilen yerde oluşmuş, volkanik bir krater gölü Meke Gölü. Bundan birkaç sene öncesine kadar dünyanın dikkatini çeken, güzelliğiyle herkesi büyüleyen göl, şimdilerde ne yazık ki kuruma tehlikesi altında. Bunun en büyük nedeni olarak da yer altı sularının bilinçsiz kullanımı ve kuraklık gösteriliyor.

İçerdiği mikroorganizmalar nedeniyle zaman zaman kırmızıya ve pembeye dönen göl suyu, daha önce hiç pembe göl görmemiş olan biz faniler için çok etkileyici olsa da, hakkında çıkan haberleri duydukça içimiz acıyor. Müdahale edilip Meke Gölü’nün sularına yeniden kavuşturulması ise en büyük dileğimiz. İşte bu nedenle bu gölden haberdar olmayanların da belki bu yazı sayesinde dikkatini buraya çekebiliriz diye umuyoruz. Henüz vakit varken mutlaka gidilip görülmeli.

Meke Gölü

7- Beyşehir Gölü Milli Parkı

Beyşehir, yüz ölçümü bakımından üçüncü, tatlı su gölleri içerisinde de en büyük gölümüzdür. 1993 yılında milli park ilan edilen göl, hem balık hem de su kuşları açısından oldukça zengindir. Turkuaz suları ve her mevsim karlarla kaplı Anamas dağlarıyla çevrili görüntüsü ile ziyaretçilere hoş görüntüler vaat eden Beyşehir, sadece insanlar için değil göçmen kuşlar için de harika bir mola verme noktası.

Bölgenin içme suyu ve sulama ihtiyacı da bu gölden sağlanıyor. Yaz sezonunda ise yerli halkın ve civar şehirlerden gelenlerin denize girdiği koylar yer alıyor. Göl, 9000 yıllık bir geçmişe sahip. Tarihi eserler, anıt ağaçlar ve diğer doğal güzellikleriyle hem piknikçiler hem de kampçılar için ideal bir lokasyon.

8- İnbaşı Mağarası

Konya’nın Hadim ilçesi doğal güzellikleri bakımından hem Konyalılar hem de çevre illerden gelecek olanlar için bulunmaz nimet. Daha önce Yerköprü Şelalesi’ni tanıttığımız Hadim’de serinlemek isteyenler için bir diğer seçenek de İnbaşı Mağarası.

Şelalelerinin uzunluğu 150 metreye varan mağaralar içerisinde Bizans Dönemi’ne ait bazı kalıntılara da rastlamak mümkün. Yaz sıcağında bile serin kalabilen bir ortamda piknik yapmak, mağara ve galerileri gezmek, bol bol doğa yürüyüşü yapmak ve fotoğraf çekmek için İnbaşı Mağarası’nı ziyaret edebilirsiniz.

9- Çatalhöyük

Çatalhöyük ismini duymak için ille de arkeoloji ile ilgileniyor olmanız gerekmiyor. Hatta tarihe hiç ilgi duymuyor olsanız bile çok önemli bir yerleşim olan Çatalhöyük’le ilgili az çok bilginiz vardır, yoksa da mutlaka olmalı çünkü dokuz bin yıllık bir geçmişe sahip olan Çatalhöyük, tarihin akışını değiştirecek birçok buluntunun adresi.

Konya Ovası’na hakim bir noktada konumlanmış olan Çatalhöyük bir Neolitik Dönem yerleşimidir. En eskisi olmasa da nüfusu ve yüzölçümü bakımından diğer Neolitik Dönem yerleşimlerini geride bırakan Çatalhöyük, doğu ve batı olmak üzere iki höyükten oluşuyor.

İlk ev mimarisi ve ilk manzara resmi gibi özgün buluntulara ve ana tanrıça kültü gibi inanç eserlerine ev sahipliği yapan Çatalhöyük, arkeoloji dünyasında medeniyetin temellerinin atıldığı yer kabul ediliyor.

UNESCO tarafından da koruma altına alınmış olan ören yerinin, Konya’da yaşasın yaşamasın, tarihle ilgilensin ilgilenmesin herkesin mutlaka ziyaret etmesi gereken bir yer olduğunu düşünüyoruz.

10- 80 Binde Devrialem Parkı

Dev dinozor maketleri, çocukların çok yakından tanıdıkları masal kahramanları, öyküler anlatan ağaçlar, Türk eserlerinin minyatürleri… Her ne kadar çocuklar için açılmış bir tema park olsa da, Konya’daki 80 Binde Devri Alem Parkı yetişkinlerin de son derece ilgisini çekecek ögelerle dolu.

Park, Konya’nın Durunday mahallesinde, yaklaşık 80 bin metrekarelik bir alan üzerine kurulu ve haftanın her günü gezilebilir.

 

11- Tuz Gölü

Alışılmış göllerden farklı olarak bembeyaz rengiyle dikkatleri çeken Tuz Gölü, coğrafya derslerinden de hatırlayacağınız gibi Türkiye’nin ikinci büyük gölüdür. Ve de en sığ olanı. Türkiye’nin tuz ihtiyacının çok büyük bir oranı bu gölden sağlanıyor ve içerdiği tuz sebebiyle haliyle suda herhangi bir canlıya rastlamak mümkün değil. Flamingolar dışında. Hatta flamingolar burayı öyle çok seviyor ki, Tuz Gölü bir gölde rastlanan en fazla yavru flamingo sayısıyla da kayıtlara geçmiş durumda.

Tuz Gölü genellikle gün batımını böyle bir ortamda izlemek isteyenler tarafından tercih edilse de yapılacak tek aktivite bu değil elbette. Derinliği değişmekle beraber genellikle diz hizasında suyuyla bembeyaz bir su içerisinde yürüyüş yapmak, sizi tüm haftanın stresinden uzaklaştırıp şarj olmanızı sağlayacak, buna eminiz.

Tuz Gölü

12- Kyoto Japon Bahçesi

Meditasyonla ilgilenenler bilirler, Japon bahçeleri huzurlu ortamları nedeniyle meditasyona en uygun yerlerden biri kabul edilir ancak asıl ortaya çıkış biçimi tapınak ve manastır bahçeleridir. Çay seremonisine gelen misafirlerin bekletildiği yer olarak da kullanılan ve asıl amacı günlük hayatın stresinden ve karmaşasından uzaklaştırmak olan Japon Bahçeleri hala yaşatılmaya devam ediyor.

Türkiye’deki Japon Bahçeleri’nin en büyüğü olan Konya Kyoto Japon Bahçesi ise, bir Japon Bahçesi’nden bekleneceği gibi huzuru temsil ediyor. Türk ve Japon halkları arasında bir dostluk köprüsü oluşturmak adına açılmış olan parka daha adımınızı ilk attığınız an sanki bambaşka bir dünyaya girmiş gibi hissediyorsunuz. Japon Bahçeleri’nin olmazsa olmazı su, taş, ahşap ve bitkilerle özenle düzenlenmiş 36 bin metrekarelik alanın bir de çay evi bulunuyor. En çok ilgi gören bitkilerden biri de kiraz ağacı türü olan Sakura. Japonlar için baharın müjdecisi olan ağaçlardan parkta da bol bol bulmak mümkün.

13- Lale tarlaları

Her yıl 50 milyon lale hasadının yapıldığı, çeşit çeşit, renk renk lalelerin boy gösterdiği uçsuz bucaksız bir alan düşünün. Rüya gibi, değil mi?

Konya’nın Karatay ilçesinde 500 dekarlık alana kurulmuş olan lale tarlalarını yılda 40 ila 50 bin arasında turist ziyaret ediyor. Ziyaretçilerine gerçek bir görsel şölen vaat eden, 100 çeşit ve 10 ayrı renk lalelerle dolu tarlalar, fotoğrafçılar için de “yeryüzündeki gökkuşağı” anlamına geliyor. Hasat nisan sonunda yapılıyor, bu yüzden bu güzelliği görmek için mutlaka çiçek kırımı yapılmadan, bahar başında ziyaret edilmeli.

14- Tınaztepe Mağarası

Seydişehir ilçesinde, Konya-Antalya karayolunun Toroslar geçidinde yer alan Tınaztepe Mağarası’nın her yıl binlerce kişi tarafından ziyaret edilmesi sürpriz değil. Yaz kış sabit kalan ısısı, görkemli sarkıt ve dikitleri, 22 kilometrelik büyüklüğüyle sadece Türkiye’nin değil, dünyanın sayılı mağaralarından. Havasındaki yüzde yetmiş beşlik nem oranının özellikle astım hastalığına iyi geldiği ve rahatlattığı biliniyor.

Mağaranın sadece 1,5 kilometrelik bir kısmı gezilebiliyor, yükseklik farkı fazla olmadığı için yürüyüş yolu genellikle düz sayılabilir ve korkuluklarla da çevrili durumda. Ancak yolun sonunda bu fark 65 metreye kadar çıkıyor, bu da mağarayı asıl görkemli yapan unsur.