Beyaz Ülke Laponya: Luosto ve Ren Geyikleriyle Kızak

Buz kıran gemisindeki heyecan dolu maceramızdan sonra İsveç’tenFinlandiya’ya geçmeden önce İsveç sınırları içinde hoş bir restoranda öğlen yemeği yiyeceğiz. Bu arada sınır diyorum ama Avrupa ülkeleri arasında sınır yok elbette, İsveç’in ünlü mağazası Ikea mağazası görüntümüze girdiğinde İsveç’e geldiğimizi anlıyoruz, bir de yolun üstüne yerleştirilmiş olan kameralar, hangi aracın, turun ülkeye giriş yaptığını gözlüyor ya da kaydediyor. Yine her yer beyazlar içinde.

Buralarda tüm yollar tamamen kar kaplı, araçlar normal yolda gider gibi rahatlıkla ve normal hızlarında 80 kilometre ile ilerliyorlar ancak endişe etmeye gerek yok, kasım ayında tüm araçlar kar lastiklerini takıyor ve hiçkimse hiçbir kuralın dışına çıkmıyor, bu akıllarına bile gelmiyor. 
Restoranımız (Kukkolaforsen) coşkuyla akan bir nehir kenarında, karlar diz boyunu aşmış, yollar, ağaçlar, evlerin damları bembeyaz bir örtünün altında, yine muazzam manzaralar.

Gürül gürül akan nehrin öte yakasında, Finlandiya tarafında görüntümüze giren köy, çatıları karla kaplı şirin evler, arkasındaki orman, batmaya yüz tutmuş güneşin ışıkları altında o kadar şirin görünüyor ki karlarda bata çıka müthiş fotoğraf çekiyorum.

Biz yemeğimizi İsveç’te yerken saat 13.00, hemen karşı kıyıda yani Finlandiya’da ise saat 14.00’ü gösteriyor. Yani yeni yılı birer saat arayla iki ayrı ülkede kutlayabilirsiniz.

Restoran bir aile işletmesi, 5. kuşak restoran sahibesi genç bayan, bize ikram ettikleri somon balığının hemen önümüzdeki nehirden nasıl avladıklarını anlatıyor. Buraların en meşhur ve lezzetli yemeği somon ve İsveçköftesi seçenekli yemeğimizi yer yemez harika manzaralarda harika fotoğraflar çekmek için yine kendimi dışarı atıyorum.

Bu yakada da bir o kadar güzel manzaralar var, bir somon avcısının karlar içindeki devasa heykeli, kar kızakları, karların arasında kaybolmuş arabalar.. Bundan sonrasını size fotoğraflar daha iyi anlatacak.

Biz artık yola koyulmalıyız, yolumuz biraz uzun ve gün erken tükeniyor. Bizi yepyeni maceraların, heyecanların beklediği, muhteşem güzellikler, manzaralar arasında gizli bir inci, Luosto’ya doğru yola çıkıyoruz. Batmakta olan kuzey güneşi son ışınlarını, cansız ve cılız olsa da, ormanın karlı ağaçları üzerine serpiştiriyor ve bize eşlik ederken bir yandan da muhteşem manzaralar sunuyor.

Luosto: Gizli bir inci

Köye girdiğimizde hava kararmak üzere ama karların büyülü beyazı ortalığı halen aydınlatıyor. Sokakların dekoratif lambaları, evlerin, otellerin ışıkları yanmış ve yoğun bembeyaz karların üzerine yansımalarını çoktan bırakmıştı.

Nefesimi tuttum, burası inanılmaz bir yer… Ülkenin her bir köşesinde ayrı cennet gizli, her köşe ayrı güzel.

Lapland’ın ortalarında yer alan Luosto hem yaz hem kış için bölgenin popüler bir tatil yöresi. Küçücük ve nüfusu az bir köy ama her mevsim popüler, özellikle kış aylarında, aklınıza gelebilecek tüm kar etkinliklerini yapabileceğiniz şipşirin bir köy olduğu için yerli ve yabancı turistlerle dolup taşıyor. Köyde birçok otel var ama siz daha keyifli bir yerlerde kalmak isterseniz, içinde şömine ve saunası da bulunan ahşap kulübeler ya da cam igloo oteller de bulabilirsiniz.

Köyün yakınlarında, kayak ve kar yürüyüşü pistleri ve pistlerin bulunduğu dağların eteklerinde Pyhä-Luosto Millî Parkı bulunuyor. Zaman zaman Ren geyiklerini de göreceğiniz muazzam bir tabiatın içinde, harika bir ormanda karlarla kaplı ağaçların arasından kar motorlarıyla turlar da büyük keyif. Şanslıysanız kuzeyışıklarını da bu yörede, tabii köyün dışında karanlık alanlarda izleyebilirsiniz. Bu akşam bizim ışıkları görebileceğimiz ikinci gecemiz ama ne yazık ki hava oldukça bulutlu, kar atıştırıyor ve maalesef ışıkları görmek şansımız hiç yok. Yarın akşam ise son şansımız ve düşündükçe heyecanlanıyor ama umutsuzluğa kapılıp hayal kırıklığı yaşıyorum… Acaba yarın görebilecek miyiz?

Kısacası bu köy Lapland’da aklınıza bile gelmeyen her türlü kış sporları yapabileceğiniz, ülkenin özelliklerini yansıtan tüm kar etkinlikleri için çok doğru bir adres. Ayrıca Baltık ülkelerinde, özellikle Polonya, Rusya’nın ünlü taşı ametist severseniz, burada bulabilirsiniz.

Otelimize (Lapland Hotel Luostotunturi) yerleşip yakınlarında, çevredeki tüm yapılar gibi kütüklerden yapılmış ahşap, şirin bir restorana (Kelo) gidiyoruz.

Burada da yemek tüm bu yörede olduğu gibi bir çorba ile başlıyor (genellikle mantar, sebze ya da somon), bol salata, peynir, somon veya geyik eti ile püreden oluşuyor. Masalarda mutlaka harika tereyağı ve ekmek olurken bir tatlı ile sonlandırılıyor, bu da vücudun soğuğa dayanıklı olması için çok önemliymiş. “Mutlaka yiyin ve korkmayın, kilo almazsınız” dediler, gerçekten de onca tereyağı ve tatlıya rağmen kilo almadan döndüm, tabii günde 10 bin ve fazlası adım da attık. İçki derseniz buranın özel içkisi “lakka”, her türlü yöre meyvelerinden yapılan bir likör, ben çok beğendim, her akşam içmekle kalmayıp alıp geldim. Yöre meyveleri genellikle “berry” cinsi ve dünyanın en sağlıklı “orman meyveleri” (strawberry, raspberry, cranberry, blueberry, blackberry gibi – çilek, böğürtlen, yaban mersini, ahududu ve ülkemizde olmayan hatta Türkçe adı bile olmayan her derde deva meyveler.)

Bizim bu köye gelmemizin nedeni ise çevrede çok sayıdaki Ren geyikleri ve “husky” köpekleri çiftliklerini ziyaret, yaşamları hakkında bilgi almak ve bu sevimli hayvanlarla kızak turu, tabii beyaz bir cennette, bembeyaz bir ormanın içinde.

Yemekten sonra otelimize gidene kadar yine ormanın içinde, çevreyi, kardan dalları yıkılan inanılmaz güzellikteki ağaçları fotoğraflamaya daldım, eldivensiz elim ve deklanşöre basan parmağım donana kadar çektim.

Otelin barında bir "lakka" sonrası, yarın sabah yapacağımız kızak turlarımızı düşünerek oteldeki odalarımıza çekiliyoruz.

Küçük ama şirin tatil köyü Luosto’da otel odamın penceresi köy meydanına ve buradaki karlarla süslenmiş çok çeşitli ağaçlar ve sokak lambalarının görüntüsüne bakıyor. O kadar güzel bir manzara var ki perdemi kapatmıyorum ve karın büyülü havası bana gece olarak yansıyor.

Perdemi açık bırakmamın bir nedeni de tabii gökyüzünü izlemek, olur ya belki kar diner, bulutlar dağılır da ışıklar gökyüzünde dans etmeye başlar mı diye, şansımı son geceye bırakmak istemiyorum sanki... Heyecandan olsa gerek, hayal mi rüya mı bilemeden gece yarı uyanık geçiyor ve sabah oluyor.

Ren Geyikleriyle Kızak

Kahvaltıdan sonra yeni bir heyecan, yeni bir maceraya doğru sıkıca giyinip yola çıkıyoruz, -9 derece sıcaklık ile başladığımız gezimizde hava -12 dereceye geliyor, ancak yarın gideceğimiz bölge için tahminler -31 derece olunca kendimizi burada şanslı sayıyoruz. Bugünkü heyecanımız Lapon kültüründe oldukça önemli bir yere sahip olan Ren geyikleri ile tanışma ve onların çektiği kızaklarla yapacağımız kızak safarisi.

 

 

Otelimizin hemen yakınında, bu geziyi bize organize eden firmanın ofisine gidiyoruz. Özel kıyafetleri giymekte biraz zorlanıyoruz, bizi üşütmeyecek tulumlarımız ve hava koşullarına uygun botlarımızı nihayet giyiyor, eldivenlerimizi alıyor ve astronotlara benzeyerek ay aracına.. pardon, aracımıza binerek Milli Park’ta bir çiftliğe doğru yola çıkıyoruz.

Kuzey Kutup Dairesi’nin yaklaşık 200 kilometre kuzeyinde, yine muhteşem manzaralar eşliğinde ilerlerken yol hiç bitmesin istiyorum, ama cennet gibi bir yerdeki Ren Geyiği Çiftliği’ne geldiğimizde, etraftaki muhteşem ağaçlar ve kar manzaraları ile bir kez daha büyüleniyoruz.

Çiftlik sahibi iri yarı Lapon bir bey bize Ren geyikleri ve çiftlik hakkında bilgiler aktarıyor.

Bering Boğazı çevresinden yerkürenin kuzey bölgelerinde birçok bölgeye yayılmış olan Ren geyiklerinin soy ağaçları bir milyon yıl öncesine kadar uzanmakta. Norveç, İzlanda, İsveç'in kuzeyi, Finlandiya, Rusya'nın Laponya bölgeleri ile Alaska, Kanada ve Grönland’da yoğun olarak yaşamakta olup Laponya’nın önemli ve vazgeçilmez varlıklarından. Onlar bu coğrafyanın ve Laponya’nın olmazsa olmazları. Sevimli Ren geyikleri taşıma ve binek hayvanı olarak kullanıldığı gibi etinden ve sütünden de yararlanılırken soğuk iklime adapte olan hayvanlar tüm iklim koşullarında yiyeceğine karı kazıyarak ulaşabiliyor. Liken ve yosunun yanı sıra tundra otları, cüce çalıları gibi doğada çok sayıda farklı bitki ve mantar türünü yiyor. Ancak onlar için doğadaki tehdit kurtlar, ayılar gibi vahşi hayvanların saldırısı ve çığ ve buz kırılmaları tehlikesi. Boynuzlarının güzelliği ile ünlü geyiklerin ilginç bir özellikleri de çiftleşme döneminde erkek geyiklerin birbirleriyle mücadele etmesi. Mücadeleyi kazananlar 10 - 15 dişiyle çiftleşiyorlar, hayli yoruldukları için de bir daha toparlanamıyor ve kesimlik oluyorlar, boynuzlarını da düşürüyorlar.

Gebe kalan dişi geyikler bu dönemde kendilerini, sonrasında da yavrularını vahşi hayvanlardan koruma amacıyla boynuzlarını koruyorlar. Doğanın adaleti bir kez daha karşımıza çıkıyor. Finlandiya’da Lapon bölgesi de dâhil, tahminen 200 bin kadar Ren geyiği bulunuyormuş.

Bu bilgilerden sonra, kızak turumuzla ilgili bazı güvenlik önlemlerini ve talimatları da aldıktan sonra geyiklerin çekeceği kızaklara kuruluyor, fotoğraf çektirmeyi de unutmuyor ve yola koyuluyoruz.

Kartpostalları andıran eşsiz manzaralar arasında kızak turumuza başladığımızda bize verilen talimatlara uyarak elimizi kolumuzu kızağın dışına çıkarmıyoruz, fazlaca hareket etmiyor, ayağa kalkmıyoruz.

İki geyiğin çektiği kızaklar birbirine bağlı, en önde ise bir görevli var, zira Ren geyikleri idare etmesi biraz zor hayvanlar. Zaman zaman sabırsızlık göstererek öndeki araç dursa da onlar durmak istemiyor ve önlerindeki kızağa iyice yaklaşarak öndeki kızağın yolcularına, yani bizlere toslamayı seviyorlar. Bazen de kızağımızın yanına geçiyorlar, yanı başımızda duruyorlar ve yan yana ilerliyoruz, ancak korkmaya gerek yok, bize dostça eşlik ediyorlar.

Bizlere verilen kıyafetlerin yanı sıra kızaklarda bulunan battaniyeler sayesinde hiç üşütmeden, harika fotoğraflar çekerek çok keyifli bir gezi yapıyoruz. Sağımız solumuz alabildiğine orman, etrafı seyretmek müthiş bir keyif. Çam ağaçlarının karlar altındaki görünümleri hele de yapraklarını döken cins ağaçların kuru dalları üzerinde birikmiş karların şekilleri adeta heykeltıraşların ellerinden çıkmış birer sanat eseri ve biz sanki bir açık hava tabiat müzesinde geziyoruz.

Tur sonrası, ağaçların kalın dalları konik şekilde çatılarak üzerine kumaş parçası ya da Ren geyiği derisi gerilerek kurulan geleneksel bir Sami çadırına girdiğimizde ortada gürül gürül yanan ateşin etrafındaki kütük tabureler doğrusu bu ortama çok uydu.

Bu çadırlar kuzey bölgelerinde bazı halklar, avcılar ve özellikle Samiler tarafından, Ren geyiklerini takip ederken kaldıkları, av esnasında rüzgârdan korunmak amacıyla ve bazı göçer halklar tarafından çeşitli amaçlarla hâlâ kullanılıyor.

Samiler ve Şamanizm

Samiler, Finlandiya’nın kuzeyinde, yetiştirdikleri Ren geyikleriyle yaşayan, önceleri tamamen göçebe, bugünse yarı göçebe bir halk. Zamanın oraya buraya savurduğu Sami halkı, Asya kökenli. Ural - Altay dilini konuşan İskandinavya’ya ve Rusya’ya Asya’dan gelmiş oldukları düşünülse de kökenleri halen tartışılıyor, Sibirya’da yaşayan Yakut Türkleri ile akraba oldukları da düşünülmekte. 17. yüzyıldan itibaren İskandinav halkları (Norveç ve İsveçliler) Samileri baskıyla yavaş yavaş Hıristiyan yapmak suretiyle asimile ederek bu topluluğu kültürlerinden koparmaya, dillerini öğretmeye çalışarak ana dillerini unutturmaya, yok etmeye çalışmışlar.

Balıkçılıktan avcılığa değişik geçim yolları olsa da bir kısmı Ren geyiği yetiştiriyor. Geyik ve diğer hayvanları avlayarak geçiniyorlar. Ren geyikleri et ihtiyacını karşılıyor, derisi kıyafet ve çadırkumaşı olarak kullanılıyor, kalan eti ise satıyorlar.

Nüfusları 85 ila 135 bin olan Samilerin çoğunluğu Norveç’te yaşarken Finlandiya’daki sayıları 6.500. Geleneksel olarak “Şaman” inançlarına sahip halk, kendilerinin yanı sıra hayvanların, bitkilerin ve tabiatta bulunan her şeyin ruhu olduğuna inanmışlar, dualarını dağlara, göl ve akarsulara yöneltmişler. Şaman, Tanrılarla topluluk arasında aracılık yapmakla görevli, yardımcısı da Ren geyiğinden yapılan Şaman davulu

13.yüzyılda başlayan Hıristiyan misyonerlerinin bu topraklara gelmesiyle 19.yüzyılda Samilerin bu geleneksel dinleri büyük ölçüde yok olmuş.

Bu bilgileri de aldıktan sonra 200 metre ötedeki Husky Çiftliği’ne gitmeden önce geyikleri seviyor ve ellerimizle besliyoruz.

Yazı dizisinin diğer bölümlerine buradan ulaşabilirsiniz:

1. Bölüm: https://gezimanya.com/GeziNotlari/buyuleyici-bir-kis-masalina-yolculuk-beyaz-ulke-laponya

2. Bölüm: https://gezimanya.com/GeziNotlari/beyaz-ulke-laponya-santa-claus-koyu

3. Bölüm: https://gezimanya.com/GeziNotlari/beyaz-ulke-laponya-buz-otelde-konaklamak

4. Bölüm: https://gezimanya.com/GeziNotlari/beyaz-ulke-laponya-buzkiran-gemisi-polar-express

5. Bölüm: https://gezimanya.com/GeziNotlari/beyaz-ulke-laponya-luosto-ve-ren-geyikleriyle-kizak

6. Bölüm: https://gezimanya.com/GeziNotlari/beyaz-ulke-laponya-husky-safarisi

7. Bölüm: https://gezimanya.com/GeziNotlari/beyaz-ulke-laponya-kuzey-isiklari-ve-iglolar

#Makedonyadan yazılar alanında göster
Kapalı
nevinsalman

Yazar Hakkında

nevinsalman

Ankara da doğdum, TED Ankara Koleji ve Gazi Üniversitesi Mimarlık fakültesi mezunuyum. 6 sene Londra'da yaşadım, sonraki yıllarda İstanbul'a yerleştim ve serbest çalıştım.