Cruise ile Dünyanın Keşfi: Norveç Fiyortları

Bu ay yazı dizimiz için seçtiğimiz rotamız Norveç fiyortları. Buralara gidilecek en iyi zamanın haziran ile ağustos ayları arası olduğunu bilmeyeniniz yoktur. 21 Haziranın gün dönümü olması ve en uzun gün olması, nerede olursanız olun, denizde veya karada gün batımının gece yarısı olduğunu görmek ve 3 saat sonra da bu doğa şaheserinin gün doğumunu seyretmek, hayatınız boyunca bir defa dahi olsa yapmanız gerek bir ritüeldir.

Biz de kuzenler grubumuzu toplayıp 15 Haziran 2017’de fiyortlar cruise programı için Kopenhag Limanı’ndan gemimiz MSC Magnifica’ya binmek üzere İstanbul’dan yola çıktık. Tabii ki aylar öncesinden bu programın gerek uçak gerekse cruise biletlerimizi erken rezervasyon fiyatlarından yurt dışından aldık. Niye yurt dışı derseniz, Türkiye’de satılan turlardan daha ucuz olduğu için tabii ki.

Artık cruise gezileri benim için bir tutku olmanın dışında biraz da arkadaşlarla birlikte gezme, eğlenme ve onlara rehberlik etme noktasına geldi. Cruise ile Dünyanın Keşfi bloğumuzun prensibi ilk günden beri belli ve hiç değiştirmedik. Bir gezi fiyatına nasıl yılda iki gezi yaparız?

Kopenhag

Danimarka'nın başkenti Kopenhag ;1970’lerde sakin ve kendi halinde bir adalar şehri iken bu kadar turisti cezbeden ve kuzey ülkelerine yapılacak olan cruise gezilerinde, her geminin uğradığı ve yüzbinlerce turisti getirdiği bir şehir haline nasıl geldi? Bunun sırrı devlet kurumları ile kuruluşlarının, belediyelerin ve Turizm Derneği’nin, şehirlerine ilgiyi arttırmak için 1992'de Kopenhag'ı pazarlamak amacıyla tek bir profesyonel organizasyonda güçleri bir araya getirecek olan Harika Kopenhag Vakfı'nı kurmalarındadır. (Wonderful Copenhagen). Kuruluşun çalışma alanı yıllar içinde önemli ölçüde artmıştır. Sadece Kopenhag'a odaklanmayan Harika Kopenhag Vakfı, şimdi tüm Başkent Bölgesi için bir ilgi ve destek kuruluşudur.

Ben cruise gezilerimde daima gemi kalkış gününün 1 veya 2 gün öncesinde o şehirde bulunmaya gayret gösteririm, ne olur olmaz. Malum sebeplerden öte, bindiğiniz veya indiğiniz limanlarda eğer en az bir gece kalmazsanız o limanı gördüm, o şehri gezdim diyemezsiniz. Gemi günleri curcuna oluyor ve uçak-gemi transferleri ile harcanıp geçiyor.

Bu sefer de böyle yaptık ve Kopenhag’a bir gün önce gittik, havalimanına yakın bir otelde kaldık ve şehrin hem gece, hem de gündüz yaşamını tanıma imkânımız oldu. Havalimanına inince ilk işiniz metro istasyonu yönünde giderken ortada bulunan kiosk’lardan 1, 2 veya 7 günlük ulaşım kartlarından almak olsun. Böylece metro ve otobüslerle hem otelinize, hem şehrin merkezine hem de cruise’ların kalktığı limana istediğiniz kadar indi bindi ile ulaşabilirsiniz. Biz 1 günlük bilet aldık ve 80 DDK (Danimarka kronu) karşılığında 24 saat bütün ulaşımımızı sağladık. Bu makinalarda kredi kartınızı da kullanabilirsiniz.

Sabah uçağı ile geldiğimiz Kopenhag’a saat 13.00 gibi indik ve hemen otele yerleştikten sonra tekrar metro ile şehir merkezine 15 dakikada geldik. Tavsiyemdir; Türkiye’den giderken bir miktar Danimarka kronu yanınızda bulundurun, çünkü acil işler ve ulaşım için kron gerekli. Burada Danimarka kronu geçerli ve havalimanında para bozdurursanız zararlı çıkarsınız. Ama şehir merkezinde banka veya change office’lerde daha uyguna para bozdurabilirsiniz.

Kopenhag’ın dünyanın en pahalı ülkesi olmasına rağmen, en mutlu insanlarının da yaşadığı ülkelerden biri olduğunu birçok araştırmadan görüyoruz. Fiyatlarla ilgili birkaç örnek vermem gerekirse; popüler bir restoranda makarna, salata gibi yemekler 100 - 125 DKK, restoranlarda etli bir yemek 250 - 300 DKK, 1 şişesu ise 20 - 30 DKK. Bu arada musluk suyunun da içilebildiğini ve marketten su almanızın gerekli olmadığını belirteyim. Normal bir pub’da bira içmek 40 - 60 DKK ve kahve 30 - 40 DKK.

Peki, nasıl oluyor da mutlu oluyorlar? Bir defa terör yok, kavga gürültü yok, işletmelere devlet desteği çok, ama buna karşın da vergi oranı yüksek ve herkes vergilerini zamanında ödüyor. Maaşları da dolayısıyla yüksek, böylece işler de tıkır tıkır yürüyor. Herkes birbirine saygılı ve güvene bağlı bir yaşam tarzı var. Turiste karşı da hoşgörü ve yardımseverlik yüksek. Metro ve otobüslerde bilet kontrolü yok, ama biletsiz yakalandığınızda 750 DKK ödemeye hazırlanın. Yüz kızarıklığınız da cabası.

Kopenhag; tüm ülke gibi yeşillikler içinde rengârenk çiçekli parklar ve bisiklet dostu bir şehir. Köprülerle birbirlerine bağlanmış birçok adacıktan oluşan bu şehirde, teknelerde ve kanal boylarında çok renkli bir yaşam yaratılmış.

Yazı dizime kısaca Kopenhag hakkında bilgiler vererek başlıyorum. Bir sonraki bölümde gezimizi detaylı bir şekilde anlatmaya başlayacak ve Kopenhag’da gezdiğimiz yerlerden bahsedeceğim.

Sağlıcakla kalın, gezmedik yer bırakmayın benim sevgili dostlarım.

Kopenhag Gezilecek Yerler

Cruise ile dünyanın keşfinde gelelim ikinci bölümümüze. Kopenhag'da metrotram’dan, Norresport istasyonunda iniyoruz, karşımıza çıkan ilk bankada para bozduruyoruz ve dünyanın en uzun yaya caddelerinden biri olan Stroget’te Belediye Sarayı Meydanı’dan Kongens Nytorv Meydanı’na kadar uzanan, uygun fiyatlı zincir mağazalardan dünyanın en pahalı markalarına kadar dükkânların da yer aldığı, kentin ana arteri ve Kopenhag’ın alışveriş merkezini adımlamaya başlıyoruz.

Kopenhag’a gidildiğinde görülmesi gereken yerler arasındaki bu caddeye alışveriş meraklıları mutlaka gitmeli tabii ki. Türkiye’de de bu mağazalar var ve daha ucuz fiyata alışveriş yapabileceğinizi de yine de hatırlatayım ama burasının bir tasarım cenneti olduğunu da unutmayın. Değişik objeler bulmak istiyorsanız biraz ara sokaklara dalmanız gerek. Bu caddesinin sonunda metro inşaatının hala devam ettiği Kongens NytorvMeydanı’na ulaşıyorsunuz. İşte buradan denize doğru uzandığımızda karşımızda Nyhavn Limanı bulunuyor.

Kopenhag’ın merkezi ve en turistikeski limanındayız. Çoğu Kopenhag fotoğrafında karşımıza çıkan o renkli evlerin olduğu turistik Nyhavn, eskiden ticaret amaçlı kullanılan bir limanmış. Dolayısıyla civarda gemicilerin konaklayabileceği alanlar, kafeler hatta genelevler doluymuş. Şu anda tahmin edebileceğiniz üzere her benzer turistik bölgeler gibi evler yenilenmiş bir halde ve burası neredeyse her binanın alt katında yer alan restoran ve kafelerle dolup taşan şirin bir bölgeye dönüşmüş. Burayı görmek, Kopenhag’a giden bir turistin birinci görevi olmalı. Çocukluğumuzun yıldızlarından ünlü yazar Christian Andersen’in yaşadığı evi de burada görebilirsiniz. 9 numaralı ev ise Nyhavn’ın en eski binası imiş.

Limanın sonunda denize açılan ana kanala ulaşıyoruz. Kanalın karşısında meşhur Opera Binası bulunuyor. Biraz yan tarafında ise üzerinde CC yazan bir bina görüyoruz ki, burası kuzenimin tavsiyeleri arasındaydı. Çeşitli yemek ve içkilerin satıldığı bir sürü yiyecek stantlarının ve oturma banklarının bulunduğu kocaman bir mekân olduğunu kuzenimin anlattıklarından anımsadım. Yemek işine daha vakit var. Oraya daha sonra gidebiliriz. Yürümek için ayak, karnınızı doyurmak için biraz para olması gerek. Hatta yol üzerinde seyyar satıcılarda ayaküstü kahve molası bile verebilirsiniz. Kopenhag’da, sokak yemeği kültürü ve yemek büfeleri inanılmaz derecede güzel ve uygun fiyatlarda yiyecek satıyorlar.

Şimdi geriye dönüyoruz ve arka sokaklardan yürüyerek Kral Parkı’na ulaşıyoruz. Yol üzerinde Tivoli Eğlence Parkı’nı da görebilirsiniz. Çok eski yıllarda ziyaret ettiğim bu yer (1975 senesinde) o zamandan beri hiç değişmemiş görünüyor. Hatta o gezimde, hâlâ unutmuyorum, roller coaster’a binmiştim sonrasında da bir daha bunlara binmeye tövbe etmiştim.

Rosenborg Castle adıyla da anılan King’s Garden, Kral IV. Christian tarafından 17. yüzyılda Rönesans mimarisinde yapılan muhteşem bir yapıyı ortasında barındırıyor. Bu bakımlı bahçelerin arasında kaybolmak istiyoruz. Fotoğraflar çekiyoruz ve sarayın kapısında artık dinlenme zamanının da geldiğinin farkındayız. İçerisinde kraliyet mensuplarının mücevher, taç ve tabloları ile o zamana ait kıyafetleri sergileniyor.Giriş ise ücretli.

Buradan yine yürüyerek batı yönüne devam ediyor ve Avrupa’nın birçok şehrinde karşılaştığımız yiyecek çarşılarının benzeri olan Torvehallerne Food Market’i buluyoruz. Cıvıl cıvıl insanlar şarap ve biralarını almışlar, arkadaş veya sevgilileriyle derin bir sohbetteler. Sizin dolaşıp onlar ne yiyor acaba, ben ne yesem diyen gizli bakışlarınız bile umurlarında değil. Bir şişe şarap veya bira yanında fish & chips ve somonlu sandviçler ne güzel gidiyor! İşte böyle sevgili dostlarım, isterseniz artık yavaş yavaş otelimize dönelim. Çünkü ne bizde, ne de kuzenlerimde gece hayatını bekleyecek hal kalmadı. Otelimize dönüp kahve keyfi yapalım ve yarın sabahki cruise yolculuğumuzun hayali ile yumuşacık yataklarımızda dinlenelim diyorum.

Lakin Kopenhag’ı dolaşmış olduk mu? İşte başta da söylediğim gibi, biz bugün Kopenhag’ı görmüş olduk. Daha Amelienborg Sarayı’nı, Christiansborg Sarayı’nı, Deniz Kızı heykelini, National Museum ve NY Carlsberg Glyptoteket Müzesi’ni gezmedik bile. Bir dahaki seferimizde de buraları görmek nasip olur inşallah. Hep ne diyorum? İnsanlar diyor ya, ben Kopenhag’ı gördüm. E soruyorum o zaman ben de, sen neresini gördün?

Bu arada küçük bir hatırlatma: Avrupa genelinde pazartesi günleri müzeler kapalı oluyor.

İyi geceler.

İKİNCİ GÜN: CRUISE'A GİDİŞ 

Evet, beklenen gün geldi. Gemimize bir an önce adım atmak için sabırsızlanıyoruz ve otelden ayrılarak hemen yanı başımızdaki metro istasyonundan trene biniyor ve Norresport istasyonunda iniyoruz. Buradan da hemen yanı başında bulunan otobüs durağından bizi cruise limanına götürecek olan 24 numaralı şehir otobüsüne biniyoruz. Cruise limanına bu otobüs mü gidiyor diye şoföre sormaya kalkınca “evet” diye Türkçe cevap alıyoruz. Hoş bir sürpriz ve sohbet başlıyor. 10 senedir burada olduğunu Danimarkalı bir hatun ile evlendiğini ve beraber çalışarak çocuklarını büyüttüklerini, mutlu olduklarını ama çok vergi ödediklerini de ilk ağızdan öğreniyoruz. Türkiye’de duyamayacağımız laflar bunlar. Mutluluk, vergi ödemek, yaşam standardı… Darısı bizimkilerin başına!
 

Check-in işlemlerinin ardından o meşhur gemi kartımızı elimize aldığımızdan itibaren denizlerde özgürlük artık bizim. Biliyorsunuz her türlü harcama ve oda giriş anahtarı bu kartlar.

 

Kartınızın üzerinde gördüğünüz gibi isim soyadınız altında üye numaranız ile biniş ve iniş tarihleriniz, hangi salonda hangi saatte ve hatta hangi masada yemek yiyeceğiniz, acil toplanma yeriniz ve oda numaranızın da bulunduğu kat hepsi yazılı. Benimki 10079 kabin, 10. Riccione katı.

Şimdi geminin içerisindeyiz ve öğle yemeği bizi bekliyor. Bavullarınızı terminalde teslim ettiğimiz için elimizde yükümüz yok ve rahatça karnımızı doyurduktan sonra gemiyi keşfetmeye başlıyoruz. Akşam saat 18.00’de hareket edeceğiz ve Almanya’nın WarnemundeLimanı’ndan başlayıp daha sonraki günlerde sırasıyla, Norveç’in Bergen, Hellesylt, Geiranger ve Flam şehirlerini ziyaret ettikten sonra tekrar 8 gün sonra Kopenhag’a döneceğiz. Tabii ki Norveç sularına girdiğimiz anda buzullar zamanında oluşmuş olan fiyortları gemimizin güvertesinden kahvelerimizi yudumlayarak gemimiz seyir halindeyken göreceğiz. Hatta 1.500 metre yükseklikteki Dalsnibabuzullarına ve karlı dağına çıkacağız. Flam treni ile şelaleleri seyredecek, tünellerden geçecek ve daha neler neler göreceğiz.

Baltık Şehirleri Turu

Gemimiz MSC Magnifica (294 metre uzunluk, 32 metre genişlik, 1000 personel ve 3220 yolcu kapasiteli) planlandığı gibi saat 18.00’de Kopenhag Limanı’ndan kaptanımız Corrado Laconis’in talimatıyla Almanya’nın Warnemünde Limanı’na doğru hareket etti ve 6 mil uzunluğundaki Drogdan Kanalı üzerinde seyretmeye başladı. Saat 19.30 civarında Danimarka ile İsveç’i birbirine bağlayan 8 kilometre uzunluğundaki Oresund Köprüsü’nü sancak tarafımızda görüyoruz.

Akşam olmaya başladığını midelerimizin guruldamasından anlıyoruz ancak hava hâlâ aydınlık ve kuzey denizlerinde seyir eden gemimizin güvertesinde temiz havayı içimize çekiyoruz ve halimize bin kere şükrediyoruz. Ne mutlu bizlere bu anları yaşıyoruz ve sizlere de yazılarımla yaşatıyorum. Hepinizin bir gün bu gezileri yapmanızı ve bu güzellikleri görmenizi diliyorum.

Yemek salonunda arkadaşlarım ve kuzenlerimle birlikte ayırttığımız masamızda hep birlikte buluşuyoruz. Önümüze gelen nefis yemeklerin tadına bakıyor ve kadehleri kaldırarak koyu sohbetlere dalıyoruz. Bu akşamki tiyatro programını anlatıyor ve yarın sabah varacağımız Warnemünde Limanı’nda yapacaklarımızı anlatıyorum. Yemek sonrası tiyatroya gidiyoruz, şovları izleyip sonrasında büyük salondaki saat 22.45’de gemi programında olan 60 ve 70’lerin giysileri eşliğinde çiçek partisine hep beraber katılmaya karar veriyoruz.

Warnemunde & Rostock

Gemimiz sabah saat 08.00’de 1200 yılında kurulan, o zamanların küçücük balıkçı limanı, şimdilerin ise eski limandaki kafe, restoran ve balıkçı tekneleri ve plajları ile meşhur Almanya’nın bu şirin tatil kasabasına yanaşıyor. Günün ortasında gibiyiz. Bu sabah gün saat 04.30’da ağardı. 3 gün sonra bir saat daha erken ağaracak ve gecenin de geç olması nedeniyle 3 - 4 saatlik bir gece karanlığı yaşayacağız.

Geminin yanaştığı yerin hemen önünce tren istasyonu var. Acaba Rostock kasabasını da görsek mi diyoruz derken 15 dakika sonra kalkacak trene yarım saatlik bir yolculuk için 12 - 13 €’ya gidiş dönüş bilet alıveriyoruz. Haydaaa, şimdi de kendimizi trende buluverdik. Çok keyifli bir yarım saat sonrası Rostock istasyonunda iniyor ve metroya da aktarma yaparak 15 dakika daha sonra işte şehrin merkez meydanındayız. Pırıl pırıl binalar, tertemiz sokak ve caddeler ve bugün yani pazar günü Babalar Günü olması nedeniyle şehir meydanında ailecek kahvaltı yapan Almanlar bile bizim varlığımızı fark etmiyorlar. Yani o kadar sessizlik var ki etrafta, biz de ortama uyuyoruz. Hâlbuki normal hafta içerisinde burası cıvıl cıvıl, niye biliyor musunuz? Avrupa’nın en eski üniversitesi buradaymış. Kuruluş tarihine dikkat: 1419.

Ancak tabii ki bugün pazar günü olduğundan her yer kapalı ve biz bomboş sokaklarda vitrinleri, kiliseleri ve kafeleri denetliyoruz.

Wi-Fi ihtiyacımızı bir kafede gideriyoruz ve 1 - 2 saatlik vakit geçirdikten sonra aynı yoldan Warnemünde’ye dönüyoruz. Ne oldu? 12 €’ya Almanya’nın bu şirin kasabası hakkında fikir edindik ve değişik bir tren macerası yaşadık. İşte böylece öğlen vakti oldu ve tekrar Warnemünde’deyiz. Hava çok sıcak ve bu küçük Baltık Denizi sahil kasabasını da adımlayarak geziyoruz. Herkesi serbest bıraktım ve gemimiz karşımızda olduğundan kim ne zaman isterse gemiye dönebilir rahatlığı içerisinde dağılıyoruz. Yeter ki gemide en geç olma saatimiz olan 18.30’u geçirmeyin lütfen. Lakin saat 19.00’da limandan ayrılacağız.
Warnemünde 2 saat içerisinde keşfedilebilecek bir kasaba. Hele bugün de pazar günü olması sebebiyle her yer, Rostock’un aksine cıvıl cıvıl. Kimileri sahilde kumlarda güneşleniyor, çoğunluk da sahilde geziyor ve alışveriş yapıyor. Zaten geminin kalabalığı bile yeter bu kasabaya. Bir anda 2.500 kişi bu küçücük kasabaya iniverdi. Ne bekliyordunuz ki.

Sahilde oturup teknelerine atlayıp yelken yapanları bir süre izliyoruz. Keyifli bir yer. Ben çok beğendim. Gemi ile günübirlik gelinebilecek bir yer. Buranın en önemli simgesi Teepot adı verilen deniz feneri. Sahilde modern bir yapı olarak dikkat çekiyor ve etrafı kum ve plaj. Sonrasında bu fenerin yanından girişi olan eski limana geçiyoruz. Kafeler restoranlar insanlarla dolu. El işi hatıralık giysi ve eşyalar burada revaçta görünüyor. Bir marketten su ve yiyecek ihtiyacımızı karşılıyoruz ve kafelerden birinde de kahve molası veriyoruz. Tam bir pazar keyfi oldu bugün. Her şey şahane ve ekibim de çok mutlu. İşte geminin avantajı budur. Ne eşya toplama derdimiz var ve de akşam ne yiyeceğiz veya hangi eğlenceye katılacağız derdi. İşte karşımızda MSC Magnifica ve bizi alıp fiyortlara götürmek için bekliyor. Bergen’e bir, iki haydi bakalım!

Fiyortlar yolculuğumuzun 3. gününde WarnemündeBergen arasındaki 616 deniz millik rotayı takip ederek bugünü denizde geçireceğiz. Onun için gemideki aktiviteleri takip ederek eğlenceli bir gün geçirebiliriz. İstersek kitabımızı alıp sakince okuyabilir ya da sohbet edebiliriz. Bu akşam kaptanın gala kokteyli ve yemeği var. Akşama şık kıyafetlerimizi giyip elimizde kokteyller ile eğlenceye katılacağız. Bu gece tiyatroda ise 1 saatlik “Elisir” adlı şov ve duo soprano gösterisi var. Gündüz saatlerinde ise 14. kattaki animasyon ekibine katılabilir, 6. kattaki vücut esnetme ve aerobik derslerine girebilir, 5. kattaki salonda kahve ve çikolata gösterisini izleyebilir veya ping pong turnuvasında maharetimizi gösterebiliriz. Merenge veya salsa dansı kursunda neler yapabileceğimizi görür yahut 6. kattaki yemek pişirme dersi ve tadım gösterisine katılabiliriz. Ama siz diyorsanız ben bugünü yemek yiyerek veya kumar oynayarak geçirmek istiyorum, salonlar 12 saat emrinize amade. Bana sorarsanız, masaj/sauna, meyve ve sebze şekillendirme sanatı dersi ile gideceğimiz limanın özellik ve tanıtımının yapıldığı derse gitmeyi tercih ederim. Bu arada kahve ve çay sohbetleri ile iskambil oyunlarına da katılabilirim. Dün Warnemünde ve Rostock gezmesinden sonra ayaklarımızı ve ruhumuzu biraz dinlendirelim değil mi?

Bergen

Yolculuğumuzun 4. gününde bu sabah saat 7.30 civarında Norveç fiyortlarına giriyoruz ve Bergen’den kılavuz pilot gemimize binip bizi saat 10.00’da BergenLimanı’na yanaştırıyor.

Bergen yedi nefes kesici dağın arasında bir mücevher gibi parlamakta olan UNESCO Dünya Mirasları Listesi’nde bulunan Norveç’in 2. büyük şehridir. 1070 yılında kurulmuştur. Yaşayan bir üniversite kenti olup, aynı zamanda eski ile yeniyi harmanlanmış bir kültür şehridir. Kuzenler ekibimizle yine her zaman olduğu gibi gemi yanaşma saatinde, 5. kattaki lobide, piyano başında buluşuyoruz. Gemi çıkışında bizi bekleyen liman idaresinin ücretsiz servisi ile liman dışına kadar çıkıyoruz.

Bergen sokaklarının labirent gibi dar parke taşlı sokaklarında, ahşap ve taş yapılı küçük evler arasında yürümek büyük keyif veriyor. Yeşil alanı bol olduğundan parklar ve bahçelerinde oturup dinlenmek, etrafı seyretmek, dinginlik ve sakinliğin içerisine girmek, kendimizi burada bulunmakla ne kadar şanslı olduğumuzu bir defa daha bize hatırlatıyor. Şükürler olsun.

Yürüyüş rotamızı meşhur Floibanen fünikülerine doğru belirledik. FloibanDağı’na çıkacağız ve muhteşem Bergen manzarasını seyredeceğiz. 95 NK (10 €) ödediğimiz biletimizi 15 dakikalık bir kuyrukta bekledikten sonra alabildik. 10 kişi üstü gruplara %10 tenzilat ve 2+2 çocuk biletlerinde de aile bileti (240 NK) alabilirsiniz.

Yukarıdaki manzara gerçekten çok güzel ve etrafta orman içerisinde yürüyüş yolları da var. Tabii ki kafe ve hediyelik eşya satan dükkânlarını da unutmamak lazım.

Yukarıda geçirdiğimiz 1 saatlik süre bize yetiyor ve aşağıya inip ahşap evlerin arasında kaybolmak istiyoruz. Yolumuz üzerinde 12. yüzyıldan kalma St. Mary Kilisesi var. Pek şatafatlı olmadığını görüyor ve yürümeye devam ediyoruz. Hafiften yağmur çiseliyor ama şemsiyelerimiz yanımızda.

O da ne? Yolumuzun üzerinde karşımıza bir balık pazarı çıkıveriyor. Hemen orada pişirip servis yapıyorlar. Tenteli, derme çatma bir yer! İsterseniz oturup öğle yemeğinizi yiyebilirsiniz. Tentelerin arasına giriyor ve balıkların tadına ve fiyatlarına bakıyoruz. Evet, yalnızca bakmakla kalıyoruz. Çünkü dünyanın en pahalı ülkesindeyiz ve somon balıkları “taş yerinde ağırdır” misali cepleri yakıyor. Somon filetonun kilosu 499 NK (50 €), balina füme fileto 699 NK (75 €). Bu sokak pazarında bu fiyat varsa restorandaki fiyatı düşünemiyorum. Sizin için resmini de çektim buyurun buradan yakın!

Meydanda ufak tefek satış dükkânları da var. Costa’nın gemisi de bugün burada ve eski cruise seyahat arkadaşlarımız ile burada da karşılaşıyoruz. Cruise yolcuları bir defa bu gezilerin tadını aldıktan sonra cruise gezilerini her sene tekrar etmek isterler. Bu alışkanlık yaratan bir seyahat tarzıdır. Bunun sonucunda bir başka seyahatte bir başka gemide ister Türk olsun ister yabancı misafirler veya arkadaşlarınız ile dünyanın başka bir ucunda 3-4 sene sonra karşılaşabiliyoruz. Bana çok denk geldi ve her seferinde hoş bir sürpriz oluyor. Sonra dünya ne kadar küçük diye düşünmeden yapamıyorsunuz.

Grubumuz burada ikiye ayrılıyor. Yürümeye ve keşfe devam edecekler ile yorulup gemiye dönecekler aralarında seçimlerini yapıyorlar. Gemiye gidecek olan servis otobüsü 5 dakikalık uzaklıkta ve 1. grubu otobüse bindirip gemiye gönderiyoruz. Ne de olsa gemide sıcacık çaylar, pastalar veya saatine göre yemekler bedava onları bekliyor. Biraz da yatağa uzanıp TV izlemek de seçeneklerden birisi. Diğer grup benimle beraber şehrin diğer bölgesinde keşfe devam ediyor. Enteresan kişiler, dükkânlar ve manzaralarla karşılaşıyoruz. 2 saatlik bir yürüyüşten sonra biz de gemimize dönüyor ve istirahate çekiliyoruz. Bugün yaptığımız aktivitenin gemide satılan tur bedeli 60 €. Biz ise fünikülere 10 € ödedik, kalan 50 €’ya da mont aldık! Yani bizim tur mont hediyeli oldu.

Bugünlük turumuz sona erdi. 17.30’da gemimiz demir alacak ve yarın sabah Hellesylt fiyorduna gitmek üzere fiyortların arasından yoluna devam edecek. Hepinize sağlık ve mutluluklar diliyorum benim sevgili dostlarım.

Bugün 21 Haziran ve yılın en uzun gününü yaşıyoruz. Tabii ki gecelerin de en kısası bu gece. Gemide yayımlanan bültene bakıyorum ve bu gece saat 23.33’de hava kararmaya başlayacak ve hava saat 03.35’de hava aydınlanacak yazıyor. Tahmin edeceğiniz gibi hava bu saatler arası zifiri karanlık olmayacak, alacakaranlık ve kararma sonrası tekrar aydınlanma olacak. İşte bunları yaşamak ve bu doğa olayına şahit olmak için bugün Norveç’in de kuzeyinde bulunan fiyortları ile meşhur Hellesylt’e geldik.

HELLESYLT / GREINGER

Gemimiz MSC Magnifica saat 07.00’de limana demir attı ve gözlerimize inanamadık. Burada 50-60 tane ev ve limanda 20 kadar otobüsten başka bir şey yok. Doğa harikası dağlar, ormanlar ve Hellesylt Şelalesi dışında tabii ki. Hemen bir şelale pozu verip otobüsümüze doğru yöneliyoruz. Otobüsler gemiden tur almış olan yolcuları alıp tüm gün belirlenen program dâhilinde gezdirecek, buzullara çıkaracak ve diğer fiyort limanı olan Geiranger’da gemimize teslim edecek. Yani gemimiz MSC Magnifica buradan tur alan yolcularını indirip diğer liman olan Geiranger’a geçecek, tur almayan yolcular inmeyecek. İşte bugün size katıldığımız bu turu anlatacağım ve bu turun fiyatını da duyunca dudaklarınız uçuklayacak.

Bu limanda ya gemiden tur alacaksınız ya da gemide kalıp diğer liman olan Geiranger’e kadar gidip orada inip etrafı dolaşacaksınız. Tur rezervasyonları gemide 3-4 gün öncesinden yapıldığından tura katılan kişi adedine göre limana tur otobüsü geliyor. Biz de madem buraya kadar geldik dedik, paraya kıydık ve kişi başı 146 € olan bu turun bedelini ödeyerek otobüste yerimizi aldık. Bu turu almaktan başka şansımız yoktu.

Norveç’in muhteşem manzaralı dağ köyleri ve vadileri arasında süzülerek ilk durağımız olan Stryn köyüne doğru gidiyoruz. Yol üzerinde Hornindal Gölü kıyısında küçük bir mola veriyoruz. Bu göl 514 metre derinliği ile Avrupa’nın en derin gölü.

Yeşillikler, akan sular ve tertemiz doğası ile şelalelere bayılıyoruz. Hele Stryn köyünde bu göl kenarındaki banklarda oturup “ben cennette miyim?” demekten kendinizi alamıyoruz. Hedefimiz bu etrafı dağlarla çevrili dağları aşarak deniz seviyesinden 1.500 metre yükseklikteki Dalsnibba Dağı. Yol üzerinde UNESCO Dünya Miras Listesi’nde olan 15 kilometre uzunluğundaki Geiranger buzulunun yanından geçiyoruz. Bu doğa harikasını sizler için fotoğraflıyorum.

Sisli ve karlı virajlı yollarda ilerleyerek zirveye ulaşıyoruz. Tepe sisli olduğundan ufak bir kahve molası ve karlarda yuvarlanma molası veriyoruz. Şahane.

Dalsnibba zirvesinden sonra yani bu kadar güzelliği gördükten ve gözlerimize ziyafet çektirdikten sonra, sıra midelerimize geleneksel bir Norveç köy yemek ziyafeti vermek üzere Stryn’da 1,5 saatlik mola veriyoruz. Menü lezzetli bir çorba, haşlanmış patates eşliğinde somon balığı ızgara, salata, geleneksel bir tatlı ve içecek. Hepsi bu tur fiyatına dâhil. Güzeldi ve midelerimiz bayram yaptı çünkü dağ havası hepimizi acıktırmıştı.

Burada biraz hediyelik ve meşhur Norveç montları aldıktan sonra otobüsümüze dönüyoruz ve Geiranger’a doğru dönüşe geçiyoruz. Yol üzerindeki manzaraları artık anlatmama gerek yok. Bu güzellikleri kesin gelip görmeniz lazım.

Şimdi Flydalseyir terasındayız. Aşağıda Geiranger kasabasını görüyoruz ve bu muhteşem manzarada da grup pozumuzu veriyoruz. Arkamızda MSC Magnifica’yı alargada demirlemiş olarak görüyorsunuz. Burası çok kalabalık ve bu pozu verebilmek için 15 dakika insanları birbirinden ayırdık, zaten gitmek için de otobüsümüzde 20 dakika trafiğin açılmasını bekledik. Düşünsenize 20 tane otobüs bu seyir tepesinde, bu dağ yollarında manevra yapmaya çalışıyorlar.

Geiranger’a indiğimizde küçük eski ahşap evlerle donatılmış, parklar ve hediyelik eşya dükkânları ile dolu bir kasaba ile karşılaşıyoruz. Yarım saatte tamamını gezersiniz ama 2-3 saat sıkılmadan vakit geçirebilirsiniz. Buradan bizi gemiye götürecek olan filikalara bineceğiz ve iskelede biraz kuyruk var. Gemimize geldiğimizde odamıza çıkıyoruz ve ufak bir dinlenmeden sonra hareket saati olan 16.30’u beklemek üzere güverteye çıkıyoruz. Kahveler çaylar bedava, keyfinize bakın ama esas keyif, geminin geçtiği fiyortları ve şelaleleri çayınızı yudumlayarak aşağıdan bu kadar yakından seyretmektir. Şezlonglarda uzanıp bu doğa harikalarını görmek güzel ama keyiften o şezlonglarda uyuyakalmayın aman dikkat, manzaralar kaçar!Sağlıcalıkla kalın, yarın bir başka fiyort kasabası Flam’da buluşmak üzere iyi geceler.

H.Oğuz Esen ([email protected])

#Makedonyadan yazılar alanında göster
Kapalı
H. OĞUZ ESEN

Yazar Hakkında

H. OĞUZ ESEN

İş güç ve çoluk çocuk işlerini bitirdikten sonra emeklik günlerimi tadında geçirmek için, sıhhat ve akıl fikir yerinde iken gezmeyi seçenlerdenim.