Kars ve Ani Antik Kenti 2. Bölüm

Sabahki müthiş kahvaltıdan sonra yola koyuluyoruz, hedefimiz Ani Antik Kenti.


Doğu Anadolu’nun en soğuk bölgesinde biraz ihmal edilmiş biraz da unutulmuş bir Anadolu şehrimiz olsa da tarih öncesi dönemlerden beri çok çeşitli kültürlere ev sahipliği yapmış, yakılmış, yıkılmış ama hep yeniden kurulmuş, Hurri, Urartu, Pers, Helen, Bagratlı, Selçuklu, Moğollar ve daha nice medeniyetler tarafından. Son olarak da uzun yıllar süren Rus işgali Milli Mücadele yıllarında sona ermiş. Türkiye’nin kültür bakımından belki de en zengin illerinden biri Kars.

Kars için ne güzel demiş usta şair Cemal Süreyya…

Öyle güzel ki ölürüm artık / Beyaz uykusuz uzakta / Kars çocukların da Kars’ı / Ölüleri yağan karda
Donmuş gözlerimin arası / Sen küçüğüm sımsıcak / Ne derler ona – bu kızakta /Boyuna türküler yakıyorsun ya
Sanki her türküden sonra / Hohlasan gök buğulanacak / Anla ki her durakta / Yok sınırları aşkın
O iyi yüzlü Tanrı / Beklesin dursun bizi / Kurduğumuz rahat tuzakta / Nasıl olsa yine bir gün
Döneriz bu yollardan geri / Senin bir elinde bir mendil / Öbüründe kuş sesleri /

 
 

Kış mevsimi uzun ve sert, hatta yılın yarısı kış denebilir, derecenin (-) 42'yi gösterdiğine tanıklık edenler var, göllerin ve tüm akarsuların donmasına şaşmamak lazım. Biz martın ikinci yarısında geldik, batıdaki erken bahar havası burada da az da olsa yumuşatmış havayı ve ne yazık ki umduğumuz kar yok şehirde, sadece etrafındaki dağlar karlı. Yaz aylarında bile doruklarında kar görülen dağlarla çevrili şehir 1800 m. yükseklikte kurulmuş. Şehrin soğuk iklimine neden, etrafındaki yüksek dağ sıralarının Karadeniz’den gelen ılık havayı engellemesi, tabii Sibirya’dan gelen soğuk hava kütlesini de unutmamak gerek. Şehir kış aylarında sürekli soğuk ve çoğunlukla kar altında ama sağlam bir hava, soğuğu hissetmiyorsunuz bile, işte şehri bizler için cazip kılan da belki bu mis gibi havası. “Bahar yüzünü gösterdiğinde de gelin buralara” diyor Kars’ta sohbet ettiğimiz dostlar, karlar erimeye başladığı zaman tabiat fışkırır, toprak coşar, mis gibi çiçek kokuları sararmış toprağı, havayı ve tüm yöreyi. İsterim elbette, kısmet, belki seneye mayıs haziranda, neden olmasın.  
Kars’taki ilk günümüzde, ünlü Ani Harabeleri'ne gidiyoruz, daha sonra ise Çıldır Gölü'ne gidecek, hava şartları ve gölün donma kalınlığı uygun olursa göl üzerinde kızak yapacağız. Yarın şehri gezerken Kars’ı daha detaylı anlatacağım sizlere.

Harabeler Kars'ın güneydoğu yönünde, şehre 45 km uzaklıkta, ama çevre o kadar güzel ki yol çabucak bitiyor. Ani Köyü göründüğünde dev bayrağımızı da hemen göreceksiniz, sınır karakolunda nazlı nazlı dalgalanmakta. Burası aynı zamanda Ermenistan sınırının sıfır noktasında ve hemen karşıdaki köyde yaşayan insanları çıplak gözle bile seçebilirsiniz.

Ani (Ocaklı) Antik Kent Harabeleri

Ani, Çıldır Gölü'nden doğarak Aras Nehri'nin önemli kolu olan ve Ermenistan – Türkiye sınırını oluşturan Arpaçay kıyısında yer almakta. Kuruluşu M.O. 350-300 yıllarına dayanan Ocaklı Köyü yakınındaki kent, yerleşim ve savunmaya çok elverişli topografyası nedeniyle tarih öncesi dönemlerden itibaren çeşitli kültürlere ev sahipliği yapmış. Ortaçağ kiliseleri Selçuklu mimari eserleri ile Ani, ülkemizi ziyaret eden turistlerin önemli uğrak merkezlerinden biri yıllardır. Tarih boyu birçok kültür görmüş geçirmiş kent, mimarisi ve şehir planlaması ile bir Ortaçağ kenti. Ateşgede Tapınağı (Anadolu’daki ilk Zerdüşt Ateşgedesi), kiliseler ve Selçuklu dönemine ait cami gibi farklı dinlere ait yapıları bir arada bulunduruyor. (İran gezi yazımda Ateşgede Tapınaklarını ve Zerdüşt’leri anlatmıştım. https://gezimanya.com/GeziNotlari/ruzgari-yakalayan-sehir-yezd )

Belki de Kars ve Ani kenti hakkında hiçbirimiz yeterli bilgiye sahip değiliz, en azından ben, görmeyi hep istediğim halde hakkında çok detaylı bilgim yoktu doğrusu. Örneğin Kars’ın tarihsel ve kültürel mirasını ortaya çıkarmak için ‘3 rotada Kars Büyüsü’ projesini, burada çalışan Rus bilim adamlarının gizli geçitlerini, kökü M.Ö. 2500 yıllarına ve ucu Mezopotamya’ya kadar uzanan, sırlarla dolu Ermenice mektuplar bulunduğunu, Ani’de 823 yeraltı yapısı ve mağaraların bulunduğunu, uzunluğu 500 m'yi bulan tünel, geçit ve benzeri yapıların olduğunu, Ortaçağ döneminde önemli bir ticaret yolu olan İpek Yolu’nun Kafkaslardan Anadolu’ya ilk giriş noktasında kurulmuş olduğunu... kaçımız biliyoruz.

Sırlarıyla ve halen ayakta kalmış yapılarıyla ortaçağın en görkemli yerleşimlerinden biri olması ve tarih olarak bence Urfa’da keşfedilen Göbeklitepe kadar önemli bir kent bence Ani. (https://gezimanya.com/GeziNotlari/tarihin-bilinen-ilk-ve-en-buyuk-tapinagi-gobeklitepe# )

2012 yılında Unesco Dünya Mirası Geçici Liste'ye alındı bu önemli antik kent, umut ediyorum ki en yakın tarihte asıl listeye de alınır, bunu çoktan hak etmiş ama biz yeni keşfediyoruz ne yazık ki...

 

Şehre yedi giriş kapısı olan ve büyük oranda ayakta kalmış kent surları sizi daha uzaktan etkileyecek. 4500 metre uzunluğundaki sur duvarları, 7-8 metre yüksekliğinde ve tamamı tüf taşından inşa edilmiş, oldukça kalın örülmüş ve kenti 2 sıra halinde çevrelemekte. Aradaki boşluklara daha sonra duvar örülerek daha da güçlü hale getirilmiş. Uzun kuşatmalara dayanıklı hale getirmek için ise surlar arasına yapılan dev destekleme kuleleri erzak deposu olarak da kullanılmış. Surların dış cephesinde haç motifleri, aslan ve yılan kabartmalı rölyefler ve çini süslemeleri halen görülmekte. Biz de şehre, üzerinde aslan kabartması olan ana kapı, Aslanlı Kapı'sından giriyoruz. Düşündüğümden daha da büyük bir alan, depremlere bile direnerek ayakta kalmayı başarmış kimi yapı, kimi yapının ise ya bazı duvarları ya da çatısı yok. Gerçek anlamda çok etkileyici bir alan, gezdikçe daha da etkileniyor, hayran kalıyorsunuz.  Ben Antik kentte yeterli güvenlik göremedim ne yazık ki, güzelim fresklerin üzerine bilinçsiz insanlarımız tarafından çeşitli yazılar yazılmış, çizilmiş, toprağı eşeleyip bulunan sikkeler, madeni paralar turistlere 3 paraya satılmış… Yazık, değerlerimize yeteri önemi vermiyoruz, ki Unesco Dünya Mirası listesinde olan yerlere belki daha da önem vermeliyiz ki asıl listeye alınsın, ama Ani’nin daha uzun bir yolu var diye düşünüyorum. Böylesine büyük bir alanda belki de hemen her şeyi mümkün kılmak zor olabilir, neyse ki mevcudu korumak için yapıların bazıları konstrüksiyon olarak korunmaya alınmış, yerinden kopan parçalar da dış etkenlere karşı korunmaya alınıyor. Sanırım ve umuyorum bunlar sağlandıktan sonra yeni bulgular için kazılar da başlayacaktır.

Beni kendisine hayran bıraktıran Ani’den ayrılma zamanı, öğlen olmak üzere, tahminen 1 saat sürecek bir yolculuktan sonra Çıldır gölünde olacağız, göl halen donuk ancak kızak için yeterli kalınlık varsa kızak yapabileceğiz, yoksa göl kenarında meşhur “sarısazan” balığı yiyecek ve keyif yapacağız. Yarın Çıldır’ı anlatıyorum.

Bu antik kenti sayfalarca yazabilirim, ancak çoğu internette bulabileceğiniz bilgiler. İlgi duyanlar için farklı dinlere ait birkaç yapı hakkında bilgileri aşağıda;

Tigran Honents Kilisesi: Arpaçay Nehri'nin hemen kıyısında yükselen kilise 13. yüzyılda Anili bir tüccar olan Tigran Honents tarafından inşa ettirilmiş. Kilise iyi durumda, iç bölümdeki fresk gerçekten çok güzel (keşke her duvara yazı yazmaktan vazgeçsek). Kilisenin iç cephe duvarları ve kubbesindeki bulunan ve Hz. İsa’nın doğumundan ölümüne kadar yaşanan olayları sırasıyla sembolize eden freskler çok net görülmekte.

Menuçehr Camisi: Ani, Türklerin Anadolu’ya adım attıkları ilk kapı biliyorsunuz, işte bu cami de Selçukluların Anadolu'da inşa ettikleri ilk cami (Unesco Dünya Mirası listesindeki Sivas - Divriği Ulu Camiinden önce yapılmış). Türklerin Anadolu’ya girmesinden sonra 11. yüzyılda inşa edilmiş, günümüze sağlam ulaşan en eski Selçuklu eseri. Yapının minaresi ise heybetle yükselmekte. Caminin mihrap duvarı, batı yan duvarı ve kuzeybatı köşesindeki sekizgen kesitli kalın gövdeli minaresinin bir kısmı sağlam kalmış. (Araştırma yapmak için Leningrad Üniversitesi’nden gelen kazı ekibinin pek çok parçayı sökerek Rusya’ya götürdüğünü söylediklerinde hiç şaşırmıyorum, Avrupa’nın hemen her ülkesinde Anadolu’muzun bağrından sökülüp götürülmüş ne çok değerler var). Cami’nin tonoz pencerelerinden mutlaka bakın, fotoğraf çekin, harika görüntüler veren nehir ve kanyon manzaraları gerçekten müthiş. Aşağıya bakarsanız nehir üzerine inşa edilmiş olan İpek yolu köprüsünün kalıntılarını da görebilirsiniz, ne yazık ki günümüze kadar gelememiş.

Ani Katedrali (Fethiye Camii) : Daha uzaktan yapının ne kadar görkemli olduğunu anlıyorsunuz. Düzgün kesme, tüf taşından inşa edilen kare planlı kilisenin orta mekanı örten kubbesi ne yazık ki yıkılmış. Giriş kapısının, kolonların güzelliği heybeti ise bambaşka. Yazıtlara ve tarihçilere göre kilisenin temelleri Bagratlı Kralı II. Sembat tarafından M.S. 990 yılında atılmış ancak Kral Sembat öldükten sonra kilise eşi kraliçe Katranide tarafından 10l0 yılında bitirilmiş. Kilisenin mimarı aynı yüzyılda İstanbul Ayasofya Kilisesi'nin tamiratını yapan TİRİDAT usta.

Abukhamrents (Polatoğlu) Kilisesi : Ören yerinin kuzeybatısında Bostanlar Deresi'nin üzerindeki surlara yakın plato üzerinde kurulan kilise M.S. 980 yılında Prens Pahlavuni tarafından yaptırılmış.

Aziz Prkich Kilisesi: Anı ören yerinin güney doğusunda büyük katedrale yakın bir noktada, zemini daire planlı kilise M.S. 1036 yılında kral III. Sembat tarafından yapılmış, 1291 ve 1342 yıllarında ise Atabekler tarafından restore ettirilmiş. 1930’lu yıllarda ise bir yıldırım düşmesi sonucu kilisenin yarısı ne yazık ki yıkılmış.

Genç Kızlar Kilisesi : Türkiye Ermenistan sınırını ayıran Arpaçay Nehri vadisinin batı yanında bulunan kilise ören yerine ulaşan kervan yolunun başlangıç noktasında inşa edilmiş. Mimari yapısı ve süslemeleri 13. yy.’ın karakteristik özelliğini taşıyan kilise silindirik bir plana sahip olup üzerindeki çatı kubbe çadır görünümünde. 

nevinsalman

Yazar Hakkında

nevinsalman

Ankara da doğdum, TED Ankara Koleji ve Gazi Üniversitesi Mimarlık fakültesi mezunuyum. 6 sene Londra'da yaşadım, sonraki yıllarda İstanbul'a yerleştim ve serbest çalıştım.