Kars ve Ani (Ocaklı) Antik Kent Harabeleri

Doğu Anadolu’nun en soğuk bölgesinde biraz ihmal edilmiş biraz da unutulmuş bir Anadolu şehrimiz olsa da tarih öncesi dönemlerden beri çok çeşitli kültürlere ev sahipliği yapmış, yakılmış, yıkılmış ama hep yeniden kurulmuş, Hurri, Urartu, Pers, Helen, Bagratlı, Selçuklu, Moğollar ve daha nice medeniyetler tarafından. Son olarak da uzun yıllar süren Rus işgali Milli Mücadele yıllarında sona ermiş. Türkiye’nin kültür bakımından belki de en zengin illerinden biri Kars.

Kars için ne güzel demiş usta şair Cemal Süreyya…

Öyle güzel ki ölürüm artık / Beyaz uykusuz uzakta / Kars çocukların da Kars’ı / Ölüleri yağan karda
Donmuş gözlerimin arası / Sen küçüğüm sımsıcak / Ne derler ona – bu kızakta /Boyuna türküler yakıyorsun ya
Sanki her türküden sonra / Hohlasan gök buğulanacak / Anla ki her durakta / Yok sınırları aşkın
O iyi yüzlü Tanrı / Beklesin dursun bizi / Kurduğumuz rahat tuzakta / Nasıl olsa yine bir gün
Döneriz bu yollardan geri / Senin bir elinde bir mendil / Öbüründe kuş sesleri /

 
 

Kış mevsimi uzun ve sert, hatta yılın yarısı kış denebilir, derecenin (-) 42'yi gösterdiğine tanıklık edenler var, göllerin ve tüm akarsuların donmasına şaşmamak lazım. Biz martın ikinci yarısında geldik, batıdaki erken bahar havası burada da az da olsa yumuşatmış havayı ve ne yazık ki umduğumuz kar yok şehirde, sadece etrafındaki dağlar karlı. Yaz aylarında bile doruklarında kar görülen dağlarla çevrili şehir 1800 m. yükseklikte kurulmuş. Şehrin soğuk iklimine neden, etrafındaki yüksek dağ sıralarının Karadeniz’den gelen ılık havayı engellemesi, tabii Sibirya’dan gelen soğuk hava kütlesini de unutmamak gerek. Şehir kış aylarında sürekli soğuk ve çoğunlukla kar altında ama sağlam bir hava, soğuğu hissetmiyorsunuz bile, işte şehri bizler için cazip kılan da belki bu mis gibi havası. “Bahar yüzünü gösterdiğinde de gelin buralara” diyor Kars’ta sohbet ettiğimiz dostlar, karlar erimeye başladığı zaman tabiat fışkırır, toprak coşar, mis gibi çiçek kokuları sararmış toprağı, havayı ve tüm yöreyi. İsterim elbette, kısmet, belki seneye mayıs haziranda, neden olmasın.

Kars’taki ilk günümüzde, ünlü Ani Harabeleri'ne gidiyoruz, daha sonra ise Çıldır Gölü'ne gidecek, hava şartları ve gölün donma kalınlığı uygun olursa göl üzerinde kızak yapacağız. Yarın şehri gezerken Kars’ı daha detaylı anlatacağım sizlere.

Harabeler Kars'ın güneydoğu yönünde, şehre 45 km uzaklıkta, ama çevre o kadar güzel ki yol çabucak bitiyor. Ani Köyü göründüğünde dev bayrağımızı da hemen göreceksiniz, sınır karakolunda nazlı nazlı dalgalanmakta. Burası aynı zamanda Ermenistan sınırının sıfır noktasında ve hemen karşıdaki köyde yaşayan insanları çıplak gözle bile seçebilirsiniz.

Ani (Ocaklı) Antik Kent Harabeleri

Ani, Çıldır Gölü'nden doğarak Aras Nehri'nin önemli kolu olan ve Ermenistan – Türkiye sınırını oluşturan Arpaçay kıyısında yer almakta. Kuruluşu M.O. 350-300 yıllarına dayanan Ocaklı Köyü yakınındaki kent, yerleşim ve savunmaya çok elverişli topografyası nedeniyle tarih öncesi dönemlerden itibaren çeşitli kültürlere ev sahipliği yapmış. Ortaçağ kiliseleri Selçuklu mimari eserleri ile Ani, ülkemizi ziyaret eden turistlerin önemli uğrak merkezlerinden biri yıllardır. Tarih boyu birçok kültür görmüş geçirmiş kent, mimarisi ve şehir planlaması ile bir Ortaçağ kenti. Ateşgede Tapınağı (Anadolu’daki ilk Zerdüşt Ateşgedesi), kiliseler ve Selçuklu dönemine ait cami gibi farklı dinlere ait yapıları bir arada bulunduruyor. (İran gezi yazımda Ateşgede Tapınaklarını ve Zerdüşt’leri anlatmıştım. https://gezimanya.com/GeziNotlari/ruzgari-yakalayan-sehir-yezd )

Belki de Kars ve Ani kenti hakkında hiçbirimiz yeterli bilgiye sahip değiliz, en azından ben, görmeyi hep istediğim halde hakkında çok detaylı bilgim yoktu doğrusu. Örneğin Kars’ın tarihsel ve kültürel mirasını ortaya çıkarmak için ‘3 rotada Kars Büyüsü’ projesini, burada çalışan Rus bilim adamlarının gizli geçitlerini, kökü M.Ö. 2500 yıllarına ve ucu Mezopotamya’ya kadar uzanan, sırlarla dolu Ermenice mektuplar bulunduğunu, Ani’de 823 yeraltı yapısı ve mağaraların bulunduğunu, uzunluğu 500 m'yi bulan tünel, geçit ve benzeri yapıların olduğunu, Ortaçağ döneminde önemli bir ticaret yolu olan İpek Yolu’nun Kafkaslardan Anadolu’ya ilk giriş noktasında kurulmuş olduğunu... kaçımız biliyoruz.

Sırlarıyla ve halen ayakta kalmış yapılarıyla ortaçağın en görkemli yerleşimlerinden biri olması ve tarih olarak bence Urfa’da keşfedilen Göbeklitepe kadar önemli bir kent bence Ani. (https://gezimanya.com/GeziNotlari/tarihin-bilinen-ilk-ve-en-buyuk-tapinagi-gobeklitepe# )

2012 yılında Unesco Dünya Mirası Geçici Liste'ye alındı bu önemli antik kent, umut ediyorum ki en yakın tarihte asıl listeye de alınır, bunu çoktan hak etmiş ama biz yeni keşfediyoruz ne yazık ki...

 

Şehre yedi giriş kapısı olan ve büyük oranda ayakta kalmış kent surları sizi daha uzaktan etkileyecek. 4500 metre uzunluğundaki sur duvarları, 7-8 metre yüksekliğinde ve tamamı tüf taşından inşa edilmiş, oldukça kalın örülmüş ve kenti 2 sıra halinde çevrelemekte. Aradaki boşluklara daha sonra duvar örülerek daha da güçlü hale getirilmiş. Uzun kuşatmalara dayanıklı hale getirmek için ise surlar arasına yapılan dev destekleme kuleleri erzak deposu olarak da kullanılmış. Surların dış cephesinde haç motifleri, aslan ve yılan kabartmalı rölyefler ve çini süslemeleri halen görülmekte. Biz de şehre, üzerinde aslan kabartması olan ana kapı, Aslanlı Kapı'sından giriyoruz. Düşündüğümden daha da büyük bir alan, depremlere bile direnerek ayakta kalmayı başarmış kimi yapı, kimi yapının ise ya bazı duvarları ya da çatısı yok. Gerçek anlamda çok etkileyici bir alan, gezdikçe daha da etkileniyor, hayran kalıyorsunuz.   Ben Antik kentte yeterli güvenlik göremedim ne yazık ki, güzelim fresklerin üzerine bilinçsiz insanlarımız tarafından çeşitli yazılar yazılmış, çizilmiş, toprağı eşeleyip bulunan sikkeler, madeni paralar turistlere 3 paraya satılmış… Yazık, değerlerimize yeteri önemi vermiyoruz, ki Unesco Dünya Mirası listesinde olan yerlere belki daha da önem vermeliyiz ki asıl listeye alınsın, ama Ani’nin daha uzun bir yolu var diye düşünüyorum. Böylesine büyük bir alanda belki de hemen her şeyi mümkün kılmak zor olabilir, neyse ki mevcudu korumak için yapıların bazıları konstrüksiyon olarak korunmaya alınmış, yerinden kopan parçalar da dış etkenlere karşı korunmaya alınıyor. Sanırım ve umuyorum bunlar sağlandıktan sonra yeni bulgular için kazılar da başlayacaktır.

Beni kendisine hayran bıraktıran Ani’den ayrılma zamanı, öğlen olmak üzere, tahminen 1 saat sürecek bir yolculuktan sonra Çıldır gölünde olacağız, göl halen donuk ancak kızak için yeterli kalınlık varsa kızak yapabileceğiz, yoksa göl kenarında meşhur “sarısazan” balığı yiyecek ve keyif yapacağız. Yarın Çıldır’ı anlatıyorum.

Bu antik kenti sayfalarca yazabilirim, ancak çoğu internette bulabileceğiniz bilgiler. İlgi duyanlar için farklı dinlere ait birkaç yapı hakkında bilgileri aşağıda;

Tigran Honents Kilisesi: Arpaçay Nehri'nin hemen kıyısında yükselen kilise 13. yüzyılda Anili bir tüccar olan Tigran Honents tarafından inşa ettirilmiş. Kilise iyi durumda, iç bölümdeki fresk gerçekten çok güzel (keşke her duvara yazı yazmaktan vazgeçsek). Kilisenin iç cephe duvarları ve kubbesindeki bulunan ve Hz. İsa’nın doğumundan ölümüne kadar yaşanan olayları sırasıyla sembolize eden freskler çok net görülmekte.

Menuçehr Camisi: Ani, Türklerin Anadolu’ya adım attıkları ilk kapı biliyorsunuz, işte bu cami de Selçukluların Anadolu'da inşa ettikleri ilk cami (Unesco Dünya Mirası listesindeki Sivas - Divriği Ulu Camiinden önce yapılmış). Türklerin Anadolu’ya girmesinden sonra 11. yüzyılda inşa edilmiş, günümüze sağlam ulaşan en eski Selçuklu eseri. Yapının minaresi ise heybetle yükselmekte. Caminin mihrap duvarı, batı yan duvarı ve kuzeybatı köşesindeki sekizgen kesitli kalın gövdeli minaresinin bir kısmı sağlam kalmış. (Araştırma yapmak için Leningrad Üniversitesi’nden gelen kazı ekibinin pek çok parçayı sökerek Rusya’ya götürdüğünü söylediklerinde hiç şaşırmıyorum, Avrupa’nın hemen her ülkesinde Anadolu’muzun bağrından sökülüp götürülmüş ne çok değerler var). Cami’nin tonoz pencerelerinden mutlaka bakın, fotoğraf çekin, harika görüntüler veren nehir ve kanyon manzaraları gerçekten müthiş. Aşağıya bakarsanız nehir üzerine inşa edilmiş olan İpek yolu köprüsünün kalıntılarını da görebilirsiniz, ne yazık ki günümüze kadar gelememiş.

Ani Katedrali (Fethiye Camii) : Daha uzaktan yapının ne kadar görkemli olduğunu anlıyorsunuz. Düzgün kesme, tüf taşından inşa edilen kare planlı kilisenin orta mekanı örten kubbesi ne yazık ki yıkılmış. Giriş kapısının, kolonların güzelliği heybeti ise bambaşka. Yazıtlara ve tarihçilere göre kilisenin temelleri Bagratlı Kralı II. Sembat tarafından M.S. 990 yılında atılmış ancak Kral Sembat öldükten sonra kilise eşi kraliçe Katranide tarafından 10l0 yılında bitirilmiş. Kilisenin mimarı aynı yüzyılda İstanbul Ayasofya Kilisesi'nin tamiratını yapan TİRİDAT usta.

Abukhamrents (Polatoğlu) Kilisesi : Ören yerinin kuzeybatısında Bostanlar Deresi'nin üzerindeki surlara yakın plato üzerinde kurulan kilise M.S. 980 yılında Prens Pahlavuni tarafından yaptırılmış.

Aziz Prkich Kilisesi: Anı ören yerinin güney doğusunda büyük katedrale yakın bir noktada, zemini daire planlı kilise M.S. 1036 yılında kral III. Sembat tarafından yapılmış, 1291 ve 1342 yıllarında ise Atabekler tarafından restore ettirilmiş. 1930’lu yıllarda ise bir yıldırım düşmesi sonucu kilisenin yarısı ne yazık ki yıkılmış.

Genç Kızlar Kilisesi : Türkiye Ermenistan sınırını ayıran Arpaçay Nehri vadisinin batı yanında bulunan kilise ören yerine ulaşan kervan yolunun başlangıç noktasında inşa edilmiş. Mimari yapısı ve süslemeleri 13. yy.’ın karakteristik özelliğini taşıyan kilise silindirik bir plana sahip olup üzerindeki çatı kubbe çadır görünümünde. 

Ani Antik Kenti’nden Çıldır Gölü’ne doğru ilerlerken çevredeki kar manzaraları beni umutlandırıyor, gölün halen donuk olduğunu biliyoruz ama kalınlığı kızak yapmaya elverişli mi, kızak yapabilecek miyiz? Bilmiyoruz ve heyecanla bekliyoruz. Bembeyaz karlı ovalar, dağlar, muhteşem manzaralar eşliğinde ilerlerken bol bol fotoğraf çekiyorum, bir müddet sonra bir anda görüntümüze giriyor göl ve ben gördüğüm manzara karşısında nefesimi tutuyorum, işte Çıldır karşımda. Bundan sonra yol boyu gölün fotoğraflarını çekmeye doyamıyorum, tren yolculuğumuz sırasında umduğum ama çekemediğim kar manzarası karelerini telafi etmek istercesine.

Kars Gezisi: Çıldır Gölü

Göl donuk ama kıyılardan erimeye başladığı gözle görülüyor, kıyıdan erimeye başlayan göl ile donan bölüm arasında bir çizgi var ve bu o kadar güzel kareler oluşturuyor ki inanılmaz.

2000 metrede bulunan Çıldır Gölü, Türkiye’nin donan tek gölüymüş. Bulut fotoğrafları çekmeyi ve resmetmeyi çok seven biri olarak, karşıdaki karlı yüce dağlar ve hafif bulutlu ama masmavi gökyüzü harika manzaralar veriyor bana :) Ara sıra çıkan güneşin bulutlar arasından süzülen hüzmeleri ise tek kelimeyle harika, gölü bir başka güzelleştiriyor. Görüntüde biraz da yeşil olsaydı manzara tam olacaktı.

Bu arada yemek yiyeceğimiz restorandan haber geliyor, ne yazık ki kızak yapamayacağız. Üzülmenin faydası yok, şöyle düşünüyorum, arabacı kızakları çeken atları muhtemelen kırbaçlayacaktı ve ben buna dayanamayacaktım. Evet iyi ki kızak yapamayacağız :) Pollyanna’yı oynamakta yarar var, ne dersiniz?:) Daha önce bir kez Avusturya, ZelAmZe kayak kasabasındaki göl üzerinde yürümüş, dolaşmıştım, hem heyecanlı hem de çok keyifliydi hatırlıyorum. Çıldır Gölü’nde de bir daha ki gelişimize diyelim…

 

O halde, şimdi göl kenarında güzel manzaraya karşı rakı-roka-balık hayali kurabiliriz, acıkmaya başladık zaten. Gölün sarı sazan balığı da çok ünlü ve lezzetliymiş. “Atalay’ın Yeri” göl kenarında salaş bir balıkçı ama masaya gelen her şey çok lezzetliydi, Kars’a özgü sofraların olmazsa olmazı çeçil peyniri, kete, tereyağ, turşu, salata. Sarı sazan da nar gibi kızarmış ve göl balığı olmasına rağmen yediğim en lezzetli tatlı su balığıydı, giderseniz tavsiye ederim mutlaka deneyin.

ÇıldırArdahan ilinin bir ilçesi, 1878 yılındaki Berlin Anlaşması sonucu savaş borcu olarak Kars ve Batum ile birlikte Ruslara verilmiş, 1921’de düşman işgalinden kurtarılarak önce Kars’a, il olmasının ardından da Ardahan’a bağlanmış. Yaşayan halk Terekeme ve Ahıska Türkleri, geçim kaynakları ise hayvancılık ve tarımın yanı sıra elbette turizm.
İlçede bulunan Şeytan Kalesi, 7 katlı mağaralar, Gürcistan sınırındaki Kurt Kalesi ve elbette Çıldır Gölü ile içerisinde bulunan Kuş Adası, Akçakale köyü içerisinde bulunan Alpaslan Adası ve adanın içerisinde bulunun yer altı mağaraları ile kiliseler yabancı turistlerin ilgisi çeken yerler.

Çıldır Gölü ise Ardahan ve Kars il sınırları içerisinde, 123 km2’lik alanı ile Doğu Anadolu Bölgesi'nin en büyük tatlı su ve en büyük ikinci gölü. Deniz seviyesinden 2000 metre yükseklikte bulunan gölün en derin noktası 42 metre. Ermenistan sınırında bulunan Arpaçay’ın kolu olan Telek Çayı ise Çıldır Gölü’nün bir uzantısı.

Göl çevresinde hayvancılık ve dört mevsim yapılabilen balıkçılık yöre halkı için oldukça önemli bir ekonomik gelir kaynağı, kışın buz tutan gölde kalın buz tabakası kırılarak Eskimo tarzı balık avlanmakta, en önemli balığı sazan (sarı sazan ya da aynalı sazan da deniyormuş). Ne yazık ki, bazı yöre balıkçılarının yasaklara uymayarak kontrolsüz ve aşırı avlanmalarının balıkçılığı olumsuz etkilemesi, göl kenarına yapılması planlanan otelin de kirlilik yaratacağı endişesi çevre halkı tarafından endişe yaratmakta. Turizmi, tarihi eserleri, bol balıkları, kuş türleri, muhteşem doğasıyla yaşam güzel, halkı mutlu, bence Çıldır’ı ve yöresi bıraksak da hep böyle güzel ve bakir kalsa...


 

Artık Kars’a dönüyoruz, yarın son günümüz, Kars’a özel peynirler ve diğer yöresel ürünler almadan dönmeyeceğiz demiştik, o halde önce biraz alışveriş (Kars peynirlerini detaylı anlatacağım) sonra da özel bir akşam için hazırlanacağız.

Kars Kaz Evi’ndeki akşam yemeğimizde kaz ziyafeti var, bir yandan da Kafkas oyunları ve aşık atışması izleyeceğiz. Tüm bu güzellikleri yazı dizimin devamında  ilgiyle izleyeceğinize eminim.

Kars Kaz Evi  

Kars’a giden herkese “kaz yemeden dönmeyin” deniyor. Artık Kars şehri ile özdeşleşen kaz nerede yenir sorusunun yanıtı da Kars Kaz Evi oluyor, eminim bu yemeği çok güzel yapan birçok işletme vardır ama bizim yolumuz Nuran Hanımın ‘Kars Kaz Evi’ne düştü.

 

Nuran Özyılmaz, genç yaşta evlenip çocuk sahibi olarak yıllarca evinin hanımı olmuş, sonra bir gün iş hayatına atılmaya karar vererek, bileziklerini bozdurur ve çalışma hayatına başlar. Dikiş dikerek başladığı iş hayatı bu sektörün hazır giyime yenilgisinden sonra 2008 yılında restoranını açarak, kaz spesiyali ile ilk yöresel yemekler yapan işletmeci olmuş. Kendisine yönelttiğim soruları içtenlikle yanıtlıyor.


 

“Nereden aklınıza geldi yemek işine girmek ve neden kaz ?”
 
“Bizler, bu yörenin insanları evlerimizde hep yöresel yemekler yaparız, bu lezzetli yöresel yemeklerimizin yeterince tanıtılmadığını ve belki de kaybolup gidecekler diye düşündüm. Şehrime özgü bu yöresel yemeklerin içinde belki de en eski ve en değişik olan kaz yemeğini de ön plana çıkararak bunu ilk yapan kadın olarak girişimci oldum ve yöre kadınlarına da rol model oldum.” diyerek özgüvenini de hiç gizlemiyor.


 

Bu girişimi ile Kars’ta kendi sektördeki ilk girişimci kadın unvanını alarak bugünlere gelmiş Nuran Hanım, bence çok da başarılı olmuş. Kendinden emin, yaptığı işten memnun ve gururlu, masası aldığı çok sayıdaki ödüllerle, duvarı da bu ödüllerle yer aldığı birçok dergi ve gazete ile TV de çıktığı yemek ya da diğer programlardaki fotoğraflarıyla dolu.


 

Ekonomist, Türkiye Kadın Girişimciler DerneğiGaranti Bankası tarafından düzenlenen Türkiye’nin Kadın Girişimcisi Yarışması’nda, markalaşan kaz yemeği ve restoranıyla  "Yöresinde Fark Yaratan Kadın Girişimci" ödülü, Kars'ta kazcılığı geliştirmek için Unesco'ya sunduğu "Sürdürülebilir Kars Kazı Projesi" ile aldığı ödül bunlardan bir kaçı.
 
“Aldığınız ödüller için ne düşünüyorsunuz ?” soruma da bakın güler yüzüyle ne yanıt veriyor;  “Emeğimin ödülünü aldığım için mutlu ve onurluyum, başarı hepimizin” sözleriyle de bu başarısını da Kars halkıyla paylaşacak kadar alçakgönüllü.


 

Kızlarıyla işlettiği restoranında çalışanlarının da hepsi hanım, bence güzel düşünmüş, hanımların hepsi de yörenin tertemiz ve güleç yüzlü şipşirin hanımları, hem müşterilerinin isteklerine koşuşturuyorlar hem de halk oyunları ekibine yöre danslarında eşlik ediyorlar. Bu işletme kazları sadece hanım yetiştiricilerden alıyor, böylece onlara da istihdam sağlarken, onların da ekonomiye katkıda bulunmalarına destek veriyor. Kadına şiddet, kadın tacizi ve cinayet haberleri ile sarsılan ülkemizde kadına dair güzel haberlerin olması, böyle cesur, girişimci kadınların olduğunu bilmek, görmek içimi ferahlatıyor. 


 

Nuran Hanım hem Kars’ı hem de kaz etini tüm ülkeye tanıtmış, aldığı ödüllerle de dikkatleri çekmiş, şimdi aklında bunları dünyaya tanıtmak var, hatta daha da büyük düşüncesi var, bir kaz tüyü fabrikası kurmak, umarım başarır. Ancak İstanbul’da ve başka şehirlerde de şube açma düşüncesi beni biraz düşündürdü. Lezzetiyle ünlenen bir müessese büyüdüğü ve fazlaca şube açtığında kalite ve lezzet değişiyor diye düşünüyorum ve bunlara örnek birkaç mekana aynı lezzeti bulamadığımız için artık ne ben ne de bazı dostlarım gitmiyoruz. Umarım ve dilerim lezzetinden taviz vermeden büyük hedeflerini gerçekleştirir.


 

Kars’ın en özgün yemeği kaz ile ilgili son birkaç ilginç bilgi isterseniz; yöre halkı çok sevdikleri kaz yemeğini masalarının etrafına ailecek oturarak bir seremoniyle yerlermiş. Benim İstanbul’daki Karslı dostlarım da kaz yemeğine özlemlerini dile getirir ve arada köyden gelecek kazları dört gözle beklerler :)

Siz hiçbir yemek üzerine şiirler, maniler yazıldığını duydunuz mu? Evet kaz yemeğinin lezzeti için övgüler, tekerlemeler, maniler, şiirler yazılmış, dinlediğimiz aşıkların işi olmasın :) Mesela;
 
Kazı saldım tandıra /Ye bandıra, bandıra /  Yartan'dan dileğim, /Seni bana göndere
Kaz kazanda kaynadı / Bir köy yedi doymadı / Seni gördüğüm zaman, / Şah damarım oynadı
Kazı aldım on beşe / Sırtımı verdim döşe / Beni senden edenin / Evine şıvan düşe

 

Son olarak şu bir gerçek ki, Kars'a gelip de kaz yemeden dönülmezmiş, ama Kars'a gidemiyorsanız Kars Kaz Evi telefonla da sipariş alıyor ve kargoyla gönderiyormuş, ilgilenenler için bilgi.

Kars: Anadolu’ya Açılan İlk Kapı

Sultan Alparslan’ın 1064’te Anadolu’da fethettiği ilk kent, Kars’ı fethetmesiyle de Türklerin ilk yerleşim yeri Kars. 

Anadolu'nun İlk "Gazi" Şehri - Kurtuluş savaşındaki kahramanlıkları nedeniyle, Gazi, Şanlı ve Kahraman unvanı alan birçok kentimiz var, ancak çoğumuz bilmese de Kars, Gazi unvanını bu illerimizden çok daha önce kazanmış serhat bir ilimiz. Yavuz Sultan Selim’in 16. yy’da şehri fethetmesiyle, bölgenin eyalet merkezi olan, daha sonra ise 40 yıl Rus işgalinde kalan, 1855’te Ruslarla yapılan savaşlarda gösterdikleri kahramanlıktan dolayı Kars halkına Sultan Abdülmecit tarafından “Gazi” unvanı verilmesiyle, Anadolu Türk tarihinde gazi unvanı alan ilk şehirdir Kars.

 

İlk Türk Camisi - Anadolu’ya yapılan ilk Türk Camisi de yine Kars’da, Ani antik kenti yazımda anlattığım, 1072 yılına Ebul Menuçehr Bey tarafından yapılmış olan Manuçehr Camii.   Kars'a birçok unvan verebilirsiniz. Ne yazık ki yakın bir tarihe kadar belki biraz ihmal edilmiş ya da unutulmuş ama buraya yerleşen çok değişik milletlerin kültürleriyle harmanlanmış, Türkiye’de belki örneği olmayan tarihi ve Serhat şehrimiz Kars. Aynı zamanda tespit edilmiş 217 çeşit çiçek florası ve çeşidi ile de Türkiye’nin önemli illerinden biri. Sarıkamış Kayak Merkezi ile de kış turizminde Türkiye’nin beş merkezinden biri.

Bugün Kars’taki son günümüz ve artık şehri geziyoruz, her ne kadar şehirdeki önemli binaların önünden defalarca geçmiş olsak da şimdi biraz daha yakından görüp, hikayelerini öğreniyoruz. Kars yakınında Ani Harabeleri’ni gezdik, Çıldır Gölü’ne gittik, gecelerini yaşadık,  yöresel tatlarını ve peynirlerini tattık, yapımlarını öğrendik, şimdi biraz da şehirden ve tarihi binalarından bahsetmenin zamanı geldi…  Ne dersiniz?

Kars şehri ve çevresi bir açık hava müzesi, şehrin içinde çok sayıda korumaya alınmış 300’e yakın tarihi yapı, camiye dönüştürülmüş kiliseler, köprüler, ihtişamlı yapılar ve içindeki müthiş süslemelerle eski zengin evleri (ki biz bunlardan birini gezebildik). Korunmaya alınmış dense de benim gördüklerim ne yazık ki hüzünlü, dış duvarlarının üzerlerindeki tabelalar, panolar, iç duvarlardaki yazılarla güzelim yapıların güzellikleri gölgelenmiş.
 
Otelimizin arkasında kayalık bir tepede heybetle yükselen Kars Kalesi ile başlayalım gezimize.

KARS KALESİ: Selçuklulara bağlı Saltuklu Sultanı Melik İzzeddin'in isteği ile dönemin veziri Firuz Akay tarafından, 1153 yılında yaptırılan, Merkez, İç Kale veya Stadel olarak da bilinen kale 14.yüzyılda Timur tarafından yerle bir edilmiş ancak 1579'da 3.Murat'ın emriyle Lala Mustafa Paşa tarafından yeniden yapılmış. Kaynaklara göre, kalenin yapımında 100.000 asker ve işçi çalışmış, bunu belirten bir kitabe de dış surların kapısına konmuş. Dikdörtgen planlı kale, 250 x 90 metre uzunluğunda olup çevre uzunluğu 3500 metre. 220 adet burçlarından ancak yedi tanesi günümüze gelebilmiş. İç ve dış olarak iki bölümden meydana gelen kalenin önüne derin hendekler kazılmış olan dış surları beş sıra halinde, asıl kale ise doğuya yönelik. Kalenin üç büyük kapısı da görülmeye değer. Kale dış surları kesme bazalt taşından. “Su kapısı (Çeribaşı Kapısı), güneyde “Kağızman kapısı” (Orta Kapı) ve doğuda “Behram Kapısı”. Kale burcuna taş döşeli bir yol ve yolun bitiminde de merdivenlerle ulaşılıyor.

OSMANLI HAMAMLARI - Otelimizin önündeki Kars Çayı’nın hemen kıyısındaki Osmanlı Hamamları 17. yy başında Osmanlı mimari tekniğinde yapılmış.
 
Elbeyioğlu - Muradiye Hamamı: Hamamın batı girişinde bulunan büyük ahşap balkonu nedeniyle halk arasında “Balkonlu Hamam” olarak da adlandırılan, Kars Çayı’nın ve Taşköprü’nün kenarında kabartma ve süslemeleri ile 18.yüzyıl mimari özelliklerini taşıyan ve Osmanlı hamam mimarisi örneklerinden. Düzgün kesme ve moloz taş duvarları üzerine kazınmış tarihe göre 1774 yılında yapılmış. Biri büyük, biri küçük iki kubbeli ve dikdörtgen planlı hamamın iç mekanındaki sağır kemerler dikkat çekici. Yıllarca Karslılara hizmet veren Muradiye Hamamı yakın tarihlere kadar işlevini sürdürürken günümüzde ne yazık ki ilgisizlik ve sahipsizlikten dolayı yıkılmak üzere.

Mazlumağa Hamamı ya da Topçuoğlu Hamamı: Yine Taş Köprü’nün kenarında başka bir hamam, ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı, kitabesi bulunmadığından kesinlik kazanmamış olsa da bir köşesine kazınmış olan tarih 1742. Sultan 3. Murat zamanında, Kars’ın onarımı sırasında yapıldığı bilinmekte. Osmanlı mimarisi örneklerinden olup, soğukluk, ılıklık ve sıcaklık bölümlerinden meydana gelmiş, üzerini örten merkezi kubbe ise kesme ve moloz taştan yapılmış. Hamam 1918 yılında Ermeniler tarafından tahrip edilmiş, daha sonra yeniden onarılmış. Yakın tarihlere kadar hamam işlevini sürdürse de günümüzde artık kullanılmıyor. Rus işgali sırasında ünlü yazar Puşkin’in bu hamamda yıkandığı da söylentiler arasında.
 
Bir müddet önce belediye tarafından bu tarihi hamamlarının restorasyonuna başlanmış ancak ne yazık ki yarım kalmış ve geçen süre içerisinde de bu değerli hamamlar talan edilmeye başlanmış. Umuyorum bir an önce yetkililer ilgilenir ve bu değerlerimiz yok olmaz. Restore edilmesi planlanan hamam kültür merkezi olarak kullanılması planlar arasında.

KARAHANOĞLU KÖPRÜSÜ (Taş köprü)  - Kars’a gelen yerli ve yabancı turistlerin ilk uğrak yerlerinden birisi olan Taş Köprü, Kars’ın en önemli ekolojik değerlerinden biri. Kars Çayı üzerindeki üç kemerli köprü, Sultan 3. Murat tarafından 1579 da yaptırılmış, bu ilk köprü yıkılınca, 1719 da eski ayaklar üzerine bugünkü köprü inşa edilmiş.
 
ON İKİ HAVARİLER KİLİSESİ (Kümbet Camii)
 
Köprünün biraz ilerisinde yer alan Ermeni Kilisesi. Bagratlı Kralı Abbas tarafından 12 Havari adına yapılan bina kesme bazalt taş kullanılarak beş yılda tamamlanmış. Dört yapraklı yonca şeklinde, haç planlı kilisenin adı ise pencere kemerleri arasında yer alan on iki havari taş kabartma figürlerinden gelmekte. Selçukluların Kars'ı ele geçirmesinden sonra cami olarak kullanılan yapı Rus işgali sırasında ilaveler de yapılarak tekrar kiliseye çevrilmiş, hatta başpiskoposluk binası olmuş. Kısa bir süre müze olarak kullanılsa da Osmanlı döneminde yeniden camiye dönüştürülür, günümüzde Kümbet Camii olarak bilinmekte. İç mekandaki 12 gömme sütunun gövdeleri sarmal süsler, kemerler ve kordonlarla çevrelenmiş, sütunun üzerinde bulunan kemer kıvrımlarında ayakta duran kabartma insan figürleri ve yılan halen motifleri görülmekte.

ULU CAMİİ: Sultan İbrahim döneminde Kars Beylerbeyi Dilaver Paşa tarafından yapılan cami bir dönem yıkılıp tekrar restore edilirken orijinalliğini yitirtip yeni bir görünüm almış. Kesme taştan, kare planlı Cami, kasnak üzerine oturmuş merkezi bir kubbe ile örtülmüş, duvarları alt sırada dikdörtgen, üst sırada da yuvarlak kemerli pencerelerle aydınlatılmış. İki yanındaki birer şerefeli iki minare kare kaideli, yuvarlak gövdeli. Mihrap ve minberi ise hiçbir mimari özellik taşımıyor.


EVLİYA CAMİİ – Kars’ın Alpaslan tarafından fethedilmesi sırasında, Anadolu’ya ilk gelen Alperenlerden Ebu’l Hasan Harakan-i adına, Lala Mustafa paşa tarafından 1579 yılında yaptırılmış. Cami 17.http://frmsinsi.net/images/smilies/frmsinsi.gifyüzyılın başlarında yıkılmış, kısa bir süre sonra da onarılmış, ancak onarım sonrası özelliğini kısmen yitirmiş. Minaresi kare kaide üzerinde yuvarlak gövdeli ve tek şerefelidir. http://frmsinsi.net/images/smilies/frmsinsi.gifBu minare caminin ilk yapımından kalmış, orijinalliğini korumuşturhttp://frmsinsi.net/images/smilies/frmsinsi.gif Kesme taştan yapılmış olan minare, renkli taşlarla geometrik desenlerin hakim olduğu bezemeye sahip. 2000 yılında restore edilen ve günümüzde ibadete açık olan Caminin şimdiki durumu, kesme taştan kare planlı olup diğer yanındaki kubbe dışında kalan mekanların üzerleri beş küçük kubbe ile örtülü.
   
Horasanlı Hasan-ı Harakani’nin kare planlı, kubbesi çini kaplı türbesi, yüzyıllar içerisinde bazı değişikliklerle günümüze kadar ulaşmış, caminin avlusu içerisinde hemen caminin yanında. Kabrinin bulunduğu alana da kubbeli bir şadırvan yapılmış, bu şadırvanın içerisinde Ebul Hasan Harakani’ye ait türbenin etrafında 21 adet mezar daha bulunuyor. Bunlardan birisi, Kars Beylerbeyi Kethüda Mehmet Paşaya ait Kars’taki tek kavuklu mezar, diğeri ise Kars’ın 40 yıllık Rus işgali sırasında şehirdeki Ermeni ve Rus baskılarına karşı halkı eğiterek Kars’tan göç etmelerini önleyerek Türk nüfusunu korumak için mücadele veren Evliya camisinin imamı Hafız Kurban Efendiye ait. (Camii külliyesi içerisinde bir türbesi bulunan Ebul Hasan Harakani ise, Mevlana’nın da övgüyle bahsettiği, Peygamberin izini takip ederek insanlığa iyiliği tavsiye edip kötülükten men etmek için Horasan’dan Anadolu’ya doğru yola çıkan, ancak Kars’taki Yahniler dağında düşmana karşı savaşırken şehit düşen bir evliya)

  

Şehirde bulunan çok sayıdaki Ruslardan kalma binalar ve Türkiye’de bir ilki gerçekleştiren Kars Müzesi son bölümde.

#Makedonyadan yazılar alanında göster
Kapalı
nevinsalman

Yazar Hakkında

nevinsalman

Ankara da doğdum, TED Ankara Koleji ve Gazi Üniversitesi Mimarlık fakültesi mezunuyum. 6 sene Londra'da yaşadım, sonraki yıllarda İstanbul'a yerleştim ve serbest çalıştım.