Tarihî İpek Yolu’nda, İbn-i Sina, Biruni gibi çok ünlü bilim ve tıp ustaları yetiştirmiş dünyanın en eski medeniyetlerinden ve Orta Asya’nın büyük kentlerinden biri olan Semerkant, MÖ 14. yüzyılda Persler tarafından kurulmuş ve 1.000 yıl boyunca Perslerin egemenliğinde kalmış. Daha sonra sırasıyla Müslüman Araplar, Türkler, Cengiz Han ve 14.yüzyılda da Timur’un egemenliğine geçmiş. Timur kendini Moğol hükümdarı ilan edip başkenti Semerkant’a taşıyarak yeniden kurduğu kentin adı da en çok Aksak Timur (Timurlenk) ile özdeşleşmiş.
Pers İmparatorluğu'nu yıkarak Yunanistan'dan Hindistan'a kadar uzanan büyük bir imparatorluk kurarak dünyanın yarısını 13 sene gibi bir sürede fetheden ve MÖ 329 da Semerkant’ı da kendi topraklarına katarak "Semerkant ile ilgili duyduğum her şey doğruymuş, tek fark hayal ettiğimden daha güzel olması" diyen Büyük İskender ile aynı fikirdeyim.
Gerçekten de masal gibi, büyüleyici bir kent.
Timur 35 yıllık saltanatı boyunca çıktığı seferden dönüşte ele geçirdiği şehirlerin ünlü mimarlarını toplayıp Semerkant’a getirmiş ve kenti baştan aşağı muazzam mimarî eserlerle süslemiş. Şimdi gelin bu eserleri gezmeye başlayalım.
İmam El Buhari Türbesi
Akşamüzeri kente girmeden önce yol üzerinde İmam El Buhari Türbesi’ne uğruyoruz.
İslam tarihinin en büyük hadis âlimi, 70 binden fazla öğrenciye eğitim verdiği söyleniyor, öğrencileri arasında daha sonra İslam dünyasında ünlenecek pek çok öğrencisi olmuş. Harika bir taç kapı mavi, turkuaz çinilerle bezenmiş. Mukarnaslı bir eyvan içinde çok güzel ahşap bir kapı ile ferah ve yemyeşil bir avluya giriliyor. Girer girmez karşınıza çıkacak olan anıt mezar üzerindeki işlemeler ve süslemeleri ile bir mimari harikası.
Etrafındaki yapıların hepsi ve üzerlerindeki turkuaz kubbeler görülmeye değer. Özellikle de etrafındaki revakların tavanlarının renkleri, süslemeleri muhteşem.
Bahçe ise asırlık ağaçları, fıskiyeli havuzu, oturma bankları ile sanki bir park. Ziyarete gelen çocuklu aileler sonrasında bu cennet yerde zaman geçiriyorlar, gerçekten de insana huzur veren sessiz, sakin bir alan.
Gür Emir Türbesi
Muazzam bir kapı, arkasında mavi çini ve mozaikli kuleleri ve muazzam bir turkuaz kubbenin altında Timur ve yakınları, mezarların bulunduğu olağanüstü güzellikteki mekânda, gerçekte genç yaşta kaybettiği torunu için yaptırdığı yerde yatmakta.
Recistan Meydanı
Timur’un mezar anıtından sonra gece yürüyüşümüze devam ederek yarın sabah tekrar gezeceğimiz tamamı 1370-1500 yıllarına tarihlenen binlerce mavi, turkuaz, yeşil ve sarı renkli çini ve mozaiklerle süslü, tarihe adını yazdırmış muhteşem medreselerin bulunduğu Recistan Meydanı’na doğru ilerliyoruz. Meydan karanlık, ışıklandırma yapmamışlar, büyük hayal kırıklığı diye düşünürken birden gökyüzüne doğru yayılan müthiş ışıklı manzara görülmeye değiyor, karşısındaki seyir terası insan kaynıyor. Sonra ortalık tekrardan karardı, derken tarihî yapılar üzerinde müthiş bir ışıklı şov başladı, kentin hikâyesi kare kare ışık ışıl, renk renk sinema perdesi gibi gözlerimizin önüne serildi.
İran’daki İmam Meydanı’ndan sonra gördüğüm en güzel meydan oldu. Meydanın üç tarafına inşa edilmiş üç medresenin renk cümbüşü kuleleri ve işlemeli turkuaz kubbeleri adeta gökyüzüne doğru uzanmakta. Binaların cephelerindeki eyvanların mukarnasları, işlemeleri, iç mekânın müthiş süslemeleri ile arkasındaki avlu ve etrafındaki yapıların güzelliği ile bu yapılar topluluğu; Timur dönemindeki yapılarının en büyük ve en önemli olanları.
Uluğ Bey Medresesi
Uluğ Bey Medresesi, dönemin en gelişmiş mimari teknikleri ile inşa edilmiş ve Uluğ Bey’in matematik, astronomi gibi dersleri verdiği binanın bahçesi etrafında 110 öğrenci için 54 hücre tipi oda yapılmış, şimdilerde ise hepsi hediyelik eşya satan dükkânlar. 15 metre yükseklikteki giriş kapısı üzerindeki yıldızlar; uzayı ve Uluğ Bey’in astronomiye olan tutkusunu sembolize ediyor. İç mekâna girdiğinizde ise parıldayan mozaikler yıldızlı bir gökyüzü gibi. Boyutlarıyla Timur döneminin en büyük yapılarından biri olarak gösteriliyor.
Tilla Kari Medresesi
Tilla Kari Medresesi (Tilyakari), turkuaz kubbesi ve iki yanındaki iki minarenin yine turkuaz kubbeleri ile çok etkileyici güzellikte. İç mekân, mihrap ve minberdeki mavi ve altın rengi işlemeler, süsler ve tasarımlar gerçekten müthiş.
17.yüzyıl eseri yapıda altın kaplamatekniği kullanıldığı için “Tel Kari” adını alan eski bir kervansaray, medrese olacak şekilde bir camiye çevrilmiş.
Şir Dar Medresesi (Aslanhane) 17.yüzyıl eseri. Yapının taç kapısı üzerinde, Kur’an’dan alıntılar, bitkisel süslemeler, cephesindeki süslemelerin arasındaki ise hayvan figürleri ve vücudunun içindeki insan suratı ile önünde bir ceylan ya da geyik figürü ile dikkat çekmekte. Aslanların ceylan avı resmedildiği için “Aslanlı Medrese” olarak da bilinmekte. İki kubbesi ve iki kulesinin güzelliği görülmeler değer.
Üç eseri anlatmak hayli zor, belki sayfalara da sığmaz, dünyadaki illa ki görülmesi gereken eserlerden.
Gezginler ve özellikle fotoğraf tutkunlarının çok beğeneceği bu meydandan ayrılmak zor olsa da görülecek yerlerimiz var.
Bibi Hanım Camisi
Semerkant'ta Recistan Meydanı’nın biraz ilerisinde, Timur’un bir savaşta olduğu zamanda eşi Bibi Hanım tarafından yaptırılan Bibi Hanım Camisi’ne doğru, sağlı sollu hediyelik eşya satan dükkânların olduğu yoldan yürüyoruz.
Cami, tamamı çini mozaikle süslü yapı Timur döneminin ihtişamlı bir eseri olsa da bugün çok harap durumda, 60 metre yüksekliğindeki orijinal kubbenin büyük kısmı 7. yüzyılda çökmüş, şu anda gördüğümüz ve “cennet kubbe” olarak anılan kubbe sadece 30 metre.
15 bin işçinin, 100 sanatkârın çalıştığı, 100’den fazla da filin kullanıldığı inşaat, Doğu’nun en büyük camisi olması için 5 yılda tamamlanmış. Binaya fillerin rahat girebilmesi için olsa gerek kapı oldukça büyük ve heybetli.
Caminin avlusuna girdiğinizde dev boyutlarda mermer bir rahle göreceksiniz, senenin belli günleri Hz Osman’ın dünyanın en eskisi kabul edilen (Şu anda Taşkent’te bir müzede bulunan) ve Timur’un bu camiye hediye ettiği Kur’an-ı Kerim sergilenirmiş.
Revakı çevreleyen 480 sütundan sadece ikisi ayakta, duvar süslemeleri harap, çökmüş. Tüm eserler sapasağlam kalmışken bu caminin harap olması inşaatın çok çabuk tamamlanmış olması, hatta ilk namazda insanların başına taşlar düşmüş.
Burada da bir efsane var elbette, ben de bayılırım efsanelere bilirsiniz… “Timur’un Hindistan seferi sırasında eşi Bibi Hanım ona sürpriz düşünür ve Asya’nın en büyük camisini yaptırmaya karar verir. Bunun için de İranlı bir mimarı görevlendirir. Bibi Hanım sık sık inşaatın gidişatını kontrol etmek için teftişe gelir, Bibi Hanım’ı gören mimar zaman içinde ona âşık olup çalışamaz hale gelir, aslında sevdiği hatunu bir daha göremeyeceği için inşaatı geciktirmektedir. Timur dönmeden caminin bitmesini isteyen Bibi Hanım, mimara çok kızgındır ve artık azarlar. Mimar, Bibi Hanım’a kendisini bir kerecik olsun öperse inşaatı bitireceğini söyler. Böyle bir şey olamayacağı için Bibi Hanım mimara sarayın en güzel kızlarından birisini sunmak ister. Mimar ona önündeki biri su diğeri beyaz şarap dolu iki kupayı gösterir ve “Bakın bunların ikisinin de rengi aynı ama birisini içtiğimde beni sadece serinletiyor, diğeri ise sarhoş ediyor” cevabını verir. Çaresiz kalan hanım bir öpücüğe izin verir fakat mimarın öpücüğü hanımın yanağında öyle bir iz bırakır ki silinmez. Timur döner, Bibi Hanım bir türlü kocasının yanına çıkamamaktadır, sonunda durumu anlatır. Bibi Hanım minareden atılarak cezalandırılır ve Timur o günden sonra tüm kadınların yüzlerini örtmelerini emreder. Mimara ne oldu derseniz, yakalanmamak için caminin minaresinden atlar ancak birden kanatlanır ve uçar gider… Efsaneye göre mimar Mekke’ye kadar uçar…”
Doğru mudur, efsane midir bilinmez ama caminin tam karşısında göreceğiniz anıt mezarda yatıyor.
Semerkant Siyab Çarşısı
Recistan Meydanı’ndaki medreselerin iç avluların etrafındaki tüm odalar artık hediyelik eşya dükkânları ancak daha kaliteli ürünler almak isterseniz Bibi Hanım Camisi’ne doğru giden uzun yolda (bu yolu yürüyemeyen ya da yürümek istemeyenler için golf arabaları servisi mevcut) sağlı sollu daha butik tarzı ve tasarımcı mağazaları bulunuyor. Bibi Hanım Camisi’nin hemen yanında bulunan Semerkant Siyab Çarşısı’nda geleneksel ürünler satılıyor, her türlü gıda, özellikle kuruyemişler, kurutulmuşmeyveler bulabileceğiniz harika bir gıda marketinden alışveriş yapabilirsiniz.
Yoruldunuz mu? Cami ile çarşı arasındaki tarihî eserler manzaralı kafede bir mola verebilirsiniz.
Tabii ihtiyaç molası da olur. Bayanlar siz “Ayollar” kısmına.
Uluğ Bey Rasathanesi
Uluğ Bey Rasathanesi, Timur’un torunu Uluğ Bey tarafından 5. yüzyılda yapılmış, yüksek bir tepede, üç katlı olarak yapılan binanın yalnızca yer altındaki kısmı kalmış.
Burada elde edilen verilere göre, Uluğ Bey saptamayla yılın uzunluğunu 365 gün 5 saat 49 dakika 15 saniye olarak hesaplanmış. Orijinal binanın maketini ve duvarlarındaki harika resimleri, kabartmaları karşısındaki müzede görebilirsiniz.
Şah-ı Zinde Türbesi
Gezimizin son ziyareti Şah-ı Zinde Türbesi.
O dönemdeki inanca göre İslamiyet uğruna can verenler ölmezmiş, o nedenle de onlara Yaşayan Şah da denirmiş. Burası Timur'un Semerkant’ı alarak başkent yapmasından sonra 14. yüzyılın sonlarında, AfrasiyabYamacı’na inşa ettirdiği on altı yapıdan oluşan bir külliye. Timur Kusam İbn Abbas için bir türbe ve cami inşa ettirir ve kendi yakınlarının, ordusunda kahramanca savaşarak ölen ya da yararlılık gösteren komutanlarının da kutsal sayılan bu topraklara gömülmesini ister. Uluğ Bey zamanında tamamlanan külliyedeki tüm yapılar geleneksel mimarî tarzda inşa edilmiş, kubbeyle örtülü, kare planlı. Birçok yapıdan oluşan yapılar topluluğunda ahşap işçilikleri, kapıları özellikle kubbeleri, turkuaz renkli iki kubbeyi ve renkli mezarları kaçırmayın.
Özbekistan gezimizi tamamlıyor ve gece yarısından hemen sonra kalkacak uçağımız için havaalanına gidiyoruz. Belki dikkat etmişsinizdir, yazımda en çok müthiş, muhteşem, şahane, inanılmaz kelimelerini kullandım ve inanın hiç abartmadım. Özbekistan belki de Orta Asya’nın en önemli ülkesi olduğu kadar, en güzel, gizemli, büyülü masal gibi, rüya gibi bir ülkesi. Tarihî yapıların ihtişamı kadar çöl ortasında yemyeşil bir vaha yaratmış olmaları da beni çok etkiledi. İnsanları samimi, candan ve misafirperver, yemekleri derseniz hem bizim damak tadımıza uygun hem de çok ama çok lezzetli.
Bence bu ülkeyi hemen gidilecek ülkeler listenizde üst sıralara yerleştirin.
Başka bir ülkede buluşmak üzere sevgiyle…