Sırbistan Gezisi (6): Niş

Sırbistan’ın Belgrad ve Novi Sad’tan sonra üçüncü büyük kenti olan Niş, aynı zamanda İstanbul’un da kurucusu olan ilk Bizans Kralı Konstantin’in de doğduğu şehir. Yıllar boyunca Doğu ve Batı arasında bir köprü olan Niş kenti, Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde de kendine yer bulmuş. Çelebi, Niş kentinin 1375’te Osmanlı padişahı 1. Murad tarafından fethedildiğini söylüyor. Ancak diğer kaynaklar kentin Osmanlı hükümdarlığına 1386 senesinde geçtiğinden bahsediyor. Yaklaşık 500 sene kadar Osmanlı egemenliğinde kalan kent 19. yüzyıl başlarında çıkan Sırp İsyanı ile başlayan süreç ardından bağımsızlığına kavuşuyor.

1809 senesindeki Cegar Muharebesi ise Sırp Tarihi’nin en önemli olaylarından biri. Şöyle ki, Sırp isyanları iyice hız kazandığı sırada Osmanlı ordusu bu isyanları bastırmaya geliyor. Ancak Sırp askerler kaybedeceklerini anlayınca karşı tarafa maksimum zarar vermek için baruthaneleri ateşe veriyorlar. Hem çok sayıda Sırp askeri, hem de bir o kadar da Osmanlı askeri ölüyor. Ancak sonucunda Osmanlı kazanıyor. Bunun hemen ardından Osmanlı askerlerini yöneten Hurşit Paşa, Sırplara ders olsun diye ölen Sırp askerlerinin kafalarını kestiriyor ve Kentin ortasında bir kule yapıp bu askerlerin kesilmiş başlarını kuleye koyuyor. Yani kesik kafalardan kule yapıyor...

İlk yapıldığında 952 Sırp askerinin kafatası bulunan kulede günümüzde 57 tane kafatası kalmış. 

Bahsettiğim kafataslarının bulunduğu yerden ayrı bir yerde Sırp askerlerinin başı olan Stevan Sindjelic’e ait olduğu düşünülen, hatta DNA testleriyle kanıtlanmış olan kafatası sergileniyor.

Çünkü bu askerlerin aileleri de kendi cesetlerini kafatasları olmadan gömmek istemediklerinden dolayı geceleri gizlice bu kuleden kafataslarını söküp alıyorlarmış. Daha sonradan bu askerlerin anısına kulenin etrafına bir kilise inşa edilmiş. Günümüzdeyse burası “Kelle Kule” (Skull Tower) olarak anılıyor ve müze olarak hizmet veriyor. 

Biliyorum, yazı biraz sert başladı. Ama bence kentin en akılda kalıcı ve tarihsel anlamda en çarpıcı noktası da burası.

Buradan sonra kentin ana meydanı olan Kral Milan Meydanı’na, yani eski kent bölgesine gidiyoruz. Meydana adını veren Kral Milan, 1882-1889 yılları arasında Sırbistan prensliği yapmış bir kişi. Burası kentin gece ve gündüz en hareketli noktası. 

Meydanın tam ortasındaysa Kentin Osmanlı hakimiyetinden kurtuluşu ve 1. Dünya Savaşı anısına 1937 senesinde buraya dikilmiş olan Özgürlük Anıtı yer alıyor. Meydanı tarihi Niş Kalesi’ne bağlayan köprünün hemen yanı başındaysa Konstantin’e adanmış bir heykel var. Rivayete göre Konstantin rüyasında gökyüzünde güneşin önünde bir haç görür, önünde de Latince bir cümle yazar: “In hoc signo vences”. Anlamı şudur: “Bu işaretle zafere!” İşte buradaki anıtta da bu simgeyi görüyoruz.

Nişava Nehri kenarında kurulmuş olan kentin adının da işte bu nehirden geldiği tahmin ediliyor. “Nişava”nın anlamı su perisi. Dolayısıyla Niş de su perilerinin kenti şeklinde anılıyor. Tabii ki kent, tarih boyunca pek çok farklı isimle anılmış. Keltlerin “Navissos” adını verdikleri bölgeye Romalılar “Naissus”, Bizanslar “Nysos” demişler. Günümüzdeki “Niş” adını ise Slav hakimiyeti sırasında almış.   

Gelelim Niş Kalesi’ne…

Roma İmparatorluğu döneminde askeri bir bölge olarak kurulan yerleşimin etrafı Osmanlı saldırılarına karşı 1723 senesinde surlarla çevrilerek kaleye dönüştürülmüş. Kale surlarının kalınlığı yaklaşık 2 metre, yüksekliği ise yer yer değişiyor. Eğer siz de bizim gibi Kral Milan Meydanı’ndan buraya gelecekseniz, kaleye İstanbul Kapısı’ndan (Stambol Kapija) giriş yapacaksınız demektir. Burası aynı zamanda Kale’nin ana giriş kapısı.

Niş Kalesi aslında Niş’te yerleşimin ilk başladığı yer. Kapıdan girdiğimiz gibi hemen sol tarafta 1498 senesine tarihlenen bir Osmanlı Hamamı görüyoruz. Sağ tarafta Ulusal Müze yer alıyor. Hemen karşımızda da kalenin içinde turlamak için mini trenler. Bu trenler çok cüzi bir fiyatla Kale’nin içinde tam tur yapıyor. Ama genelde çocuklu aileler tercih ettiği için bu trenlerde sürekli çocuk müzikleri çalınıyor. Hadi diyoruz, vakit kaybetmeyelim. Şöyle hızlıca bir tur atalım...

Kalenin içindeki en dikkat edici yapılardan biri Bali Bey Cami. Osmanlı döneminde Malkoçoğlu Bali Bey tarafından 1521-1523 yılları arasında mescit olarak yaptırılmış, 1710 senesinde camiye dönüştürülmüş. Günümüzdeyse sergi salonu ve galeri olarak hizmet veriyor. 

Yine Kale içerisinde çoğu lahit, mezar taşı, mihrap ve heykellerden oluşan Lapidarium yani antik kalıntıların bulunduğu bölge bulunuyor. Lapidarium’un hemen karşısındaysa Roma Forumu yer alıyor. Büyük Konstantin’in altınla kaplı heykelinin zamanında burada bulunduğu da söylenenler arasında. Bu bölgeyi de ister mini trenle geçerken görebilirsiniz, isterse de yürüyerek gezerken...

Kaleye İstanbul Kapısı’ndan girip sağ tarafa doğru ilerlediğinizdeyse 3.000 kişi kapasiteli açık hava tiyatrosunu görebiliyorsunuz. Burada her sene, özellikle yaz aylarında, müzik ve film festivalleri düzenleniyor. Belirli dönemlerde de özel konserler organize ediliyor. 

Kalenin içi oldukça geniş. Güzel ağaçlandırılmış. Turistik amaçla ziyaretlerin yanı sıra Niş halkı da buraya yürüyüş yapmaya, çocuklarını gezdirmeye geliyor. Kale’den ayrılmadan önce anısı olsun diye bir hediye almak isterseniz hemen girişteki hamamın karşısındaki yapı içerisinde el yapımı ürünlerin satıldığı ve iki kadın tarafından işletilen şirin bir dükkan var. Uğramayı atlamayın.

Eski kent merkezinin en popüler caddesi “Obrenoviceva”. Trafiğe kapalı olan bu cadde üzerinde çok sayıda restoran, kafe ve alışveriş caddesi var. 

Osmanlılar döneminde çeşitli zanaatkarların dükkanlarının sıralandığı bölge ise günümüzde Bakırcılar Sokağı ya da Kazancılar Sokağı olarak anılıyor. Zamanında zanaat dükkanları olan mekanlar bugün kentin en bilindik kafe ve restoranlarına dönüşmüş. Burada oturup bir şeyler içmek, çevreyi izlemek çok keyifli. Girişindeki heykel ise rehberimizin bize söylediğine göre sınıf farkı olmaması gerektiğine işaret ediyormuş.

Niş’te ziyaret edilebilecek diğer yerler arasında Nazi Toplama Kampı dikkat çekiyor. Maalesef bizim ziyaret etmeye zamanımız kalmadı ama hikayesi kısaca şöyle: 2. Dünya Savaşı’nda yaklaşık 30 bin Sırp, Romen ve Yahudi bu kamptan geçmiş. Buranın önündeki caddenin adı 12 Şubat Caddesi. Çünkü 12 Şubat 1942’de bu toplama kampındaki 147 kişiden 105’i kaçmış. Ancak bu 105 kişinin de 82’si kaçarken öldürülmüş. Bu nedenle önündeki caddeye de ölen kişilerin anısına 12 Şubat adı verilmiş. 

Vakit olursa gidilebilecekler arasında Arkeoloji Müzesi, İslam Ağa Cami ve Mediana Arkeolojik Sit Alanı sayılabilir. 

Biraz da Niş’in keyifli kafe ve restoranlarına dönelim. Aslında buraya geçmeden önce genel olarak Sırbistan’ın konsept kafelerine değinmek istiyorum. 

Belgrad’a ilk gittiğimizde bizi götürdükleri Lorenzo&Kakalamba’nın dekorasyonunu gördüğümüzde epey şaşırmıştık. Ama tek örnek bu değil tabii...

Sırpların gurur duydukları tenisçi Novak Djokovic adına yapılmış ve onun kupaları, formaları, toplarıyla dekore edilmiş Cafe Novak var örneğin Belgrad’da. Opera dekorlu Little Bay, dekoruyla olmasa da ismiyle konsept olan bir kafe ‘?’ (kafenin adı bu, yani “soru işareti”) gibi örnekler çoğaltılabilir. Yaklaşık 2 gün geçirdiğimiz Niş kentinde eski tramvaylar kullanılarak dekore edilmiş ‘Tramvaj Cafe’ isimli kafe de Sırbistan’ın bu tarz konsept mekanlarından biri.

Restoran Stambolijski hoş bir akşam yemeği için en ideal noktalardan. Eski bir Osmanlı konağından çevrilmiş olan restoran hem iç mekanı hem de dış avlusuyla dikkat çekiyor. Restoranda Sırp mutfağından da örnekler bulmak mümkün. Eğer börek seviyorsanız sabah yola çıkmadan önce bizim yaptığımız gibi 1885’ten beri hizmet veren Brankovic Fırını’na uğrayıp, çıtır çıtır sıcacık böreklerden tadabilirsiniz.

Hatta izin alabilirseniz börek yapımını fotoğraflayabilirsiniz!

Börekleri de yediğimize göre bir sonraki durağa doğru yola çıkıyoruz. Sonraki durakta Davolja Varos’ta, yani Şeytan’ın Yeri’nde buluşmak üzere. :)

Sırbistan gezimizin önceki yazıları:
Sırbistan Gezisi (1): Belgrad'a Gidiş ve Viminacium
Sırbistan Gezisi (2): Golubac Kalesi ve Hikayesi
Sırbistan Gezisi (3): Lepenski Vir ve Hikayesi
Sırbistan Gezisi (4): Djerdap Milli Parkı
Sırbistan Gezisi (5): Felix Romuliana

Sırbistan gezimizin sonraki yazıları:
Sırbistan Gezisi (7): Davolja Varos
Sırbistan Gezisi (8): Novi Pazar

TUĞÇE YILMAZ

Yazar Hakkında

TUĞÇE YILMAZ

 Yaklaşık 15 sene Medya satın alma ve Planlama sektöründe çok uluslu şirketler ile çalıştıktan sonra kendi tutkusu olan gezi ve seyahate yönelerek Gezimanya.com’u kurmuştur.1997 - 1999 İstanbul Üni