Celebrity Constellation gemisi ile yaptığımız Karadeniz turumuzun anı kitabımızın bu bölümü için Ege Denizi’ne iniyoruz ve Yunan adalarından Mikonos’u sizler için geziyoruz. Avrupa sosyetesinin rağbet ettiği 86 kilometrekarelik bu küçük ada Yunan kasabalarının geleneksel beyaz ve mavi renklere boyalı evleri ile karmaşadan uzak, sakin bir kış hayatı sürüyor.
Kyklos takımadalarından biri olan bu ada Tinos, Siros, Paros ve Naxos adalarının ortasında yer alır. M.Ö. 3000 yılında Kares’lilerin yaşadığı bu ada, daha sonra Mısırlılar, Giritliler tarafından da keşfedilmiş, M.Ö. 46 yılında da Romalılar tarafından zapt edilmiştir.1207 ile 1390 yılları arasında Frenkler ve Venedikliler adaya hakim olmuşlar, 1537 yılında Kaptanı derya Barbaros Hayrettin Paşa’nın gelişiyle Osmanlı ve Türk hükümdarlığına geçmiştir. İşte bu devirde denizcilik ve donanma konusunda çok ilerleme kaydetmişler. Sonrasında zaten bu güzelim ege denizi adalarını nasıl Yunanlılara teslim ettiğimizi biliyorsunuz.
Gemimiz sabahın 6.00’sında fırtınalı bir sonbahar gününde buraya geldi. Şimdi limana yanaşmaya çalışıyoruz. Güverteye çıktığımda, rüzgârın şiddetinden ayakta durmakta bile zorlanıyorum. Dalgalar iskeleyi olanca hızlarıyla dövüyor ve 2 tane güçlü kılavuz botu, gemimizi baş ve kıçtan yakalamış yanaştırmaya çabalıyor.
Yunan kaptanımız, kendi memleketine bu kadar yolcuyu indirmese şaşardım zaten. Böyle paralı zengin turist dolu bir gemi insan hiç ıskalanır mı? Gemiyi yanaştırmak için epey bir uğraş verdi ve başardı. Az daha başaramayacak diye korkuyordum. Düşünsenize buraya kadar gelmişiz ve bu adayı gezmeden döneceğiz. Zaten liman dışında bekleyen diğer gemiler yanaşamadı ve yolcularını programlarındaki bir sonraki limana götürmek üzere 2 saat içerisinde demir aldılar.
Şimdi sabahın bu saatinde bu macerayı da yaşadıktan sonra, artık rahat rahat kahvaltımızı yapabiliriz. Ne de olsa bütün gün buradayız ve rüzgârın biraz sakinleşmesini beklesek iyi olur. Hem sabahın 8.00’inde daha millet dükkânlarını açmamışken ve uyku mahmurluğunda iken neden kendimizi zorlayalım ki…
Saat 9.30 civarında artık kendimizi limana atıyoruz. Hava sabahki kadar sert değil ve hiç olmazsa yağmur da yağmıyor. Güneş açtı keyfimiz yerine geldi. Limanda yolcuları için ayarlanan ücretsiz olarak kasabanın otogarına götürecek olan servis aracına biniyoruz ve 10 dakikalık bir yolculuk sonunda işte kasabanın kalbindeyiz.
Önümüzde, yaz aylarında cıvıl cıvıl, iğne atsan yatacak yer bulamayacağımız bu plajlar şimdi bom boş ve sessiz. Tatil köylerinin çoğu kapalı ve bu sefer de onlar tatile çıkmışlar. Sahilden yürüyerek ara sokaklara giriyoruz. Hakikaten her yer tertemiz. Mavi ile beyazın bu kadar sarmaş dolaş olduğu bu güzellikteki sokakları hiç bugüne kadar görmemiştim. Arnavut kaldırımlı sokakları, duvarları begonvil ve sardunya çiçekleri ile süslü evleri ve o meşhur markaların hepsinin satıldığı mağazalar daha yeni yeni açılıyor. Koca bir geminin gelmesini umursamadan yerel halk kendi işi ve gücünde sabah temizliğini yapıyorlar. Mağazalarda çok şık hediyelik eşyalar ve giysilerin her markası var. Şimdi hava serin ve rüzgârlı olmasına rağmen geleneksel Mikonos pozları için objektifimi sahil yönüne doğru ayarlıyorum. İşte yel değirmenleri ve sahildeki dalgaların duvarlarını dövdüğü Mikonos’u küçük Venedik diye de adlandırdıkları sahilde verdiğimiz pozlar…
Sokak aralarından da bu resimleri sizler için çektim. Bu hediyelik eşyaların fiyatları ile el yakıyor. Zaten alışveriş yapacak halimiz yok, bir iki magnet ve belki bir şise uozo bizi tatmin eder. Adanın en büyük sokağı olan Matogianni’nin çevresindeki boş ve sakin daracık sokaklardan birinde 3 kardeş geleneksel pozumuzu veriyoruz. Her gittiğimiz yerde bu arka arkaya duran artistik pozumuzu veririz. En son hatırladığım, Ibiza adasında da bu pozu vermiş idik.
Sahile çıktığımızda gemimize ister istemez gözümüz takılıyor. Acaba hala yerinde mi diye tabii ki… Ne de olsa bu ıssız adada bir gün daha kalmak istemem. Belki yaz olsa 3 günlük bir deniz tatili bize yeter sanırım.
Tabii ki bu süre kiminle gittiğinize, barların, gece hayatının coşkusuna ve deniz altı güzelliklerinin tadını ne kadar çıkaracağımıza bağlı. Ama şu anda bile fiyatlar bu kadar pahalı ise yazın bu fiyatların nasıl uçtuğunu düşünmek bile istemiyorum. Zaten bu adaya gelenlerin çoğu yakışıklı erkekler ve güzel kızlar için geliyorlarmış. Bir de o yakışıklı erkekler gay, kadınlar da lezbiyenmiş! E onları da bu barlar ve adanın diğer tarafında 7 km uzakta bulunan Super Paradise Beach paklar.
Şimdi kasabanın yukarısına doğru giden sokaklardan tırmanmaya başlıyoruz. Tabii ki yürüyerek çıkıyoruz. O eşek üstünde tırmanma yolculuğunu biliyorsunuzdur, Santorini’de. Biz o güzel ve sakin sokaklardan geçerken güzel dekore edilmiş evleri ve en nihayetinde de panoramik Mikonos manzarası ve tepede bulunan yel değirmenlerine ulaşıyoruz. Bu rotayı sizlere de tavsiye ediyorum. Yukarıya kadar tırmanın ve bu nefis manzarayı bir kere doya doya seyredin.
Güzel kızları ve yukarıdaki 16. yüzyıldan kalma Boni yel değirmenini görünce dayanamadım, onları fotoğrafladım, ama birisi daha dayanamamış ki o da bizi fotoğraflamış. Onu ve hepimizi de bir başkası da daha (bu fotoğrafı çeken kızkardeşim) fotoğraflıyor o anda.
Tekrar başka bir yokuştan aşağı yönde yolumuzu tutturarak bu sefer balıkçı kahvelerinin ve adadaki 400 kiliseden birisi olan sahildeki küçük kilisenin bulunduğu bir kumsala geliyoruz. Öğle saati geçti ama burada birer kahve ve internet molası verebiliriz. Yemek yemeyeceğiz, çünkü 1 saat sonra gemide olacağız ve nefis yemekleri orada yemek istiyorum, hem de para vermeden. İşte size buradaki sıradan bir restoranın 38 €’luk menüsünün tabelasını gösteriyorum. Niye şimdi durup dururken 3 kardeş 120€ verelim ki… Bu 120 € ile gemide 1 düzine 1 lt’lik şişe şişe bacardi rum demektir. Hadi canım dediğinizi duyar gibiyim. İnanmıyorsanız bakın onun da fotoğrafını göstereyim size 2 adedi 22 dolar. Çünkü bu gemide her şey dolarla ve tax free satılıyor.
Siz olsanız nasıl yapardınız? Ama haydi aklını burada kalmasın, siz yine de bu en meşhur sahil restoranı Namos’da bir kalamar, karides ve midyenin tadına bakın.
Eh artık mola bitti haydi sahilden yürüyerek yavaş yavaş otogara gidelim ve servis aracı ile gemimize binelim. Yemeğimizi yiyelim ve biraz uzanıp dinlendikten sonra geminin aktivitelerine katılıp eğlenelim diyorum. Tabii ki yaz olsaydı daha plajları dolaşır ve bu güzel mavi sularda yüzer, tekne gezisi yapıp adanın diğer taraflarını da keşfederdik. Ama kışa girmek üzere olduğumuz bu Ekim ayında bizden bu kadar. Siz siz olun buraya bence Eylül ayında gelin.
Hoşçakalın benim sevgili dostlarım…
H. Oğuz Esen
YAZI DİZİSİNİN DİĞER BÖLÜMLERİ:
gezimanya.com/GeziNotlari/cruise-ile-karadeniz-istanbuldan-cikis
gezimanya.com/GeziNotlari/cruise-ile-karadeniz-burgaz
gezimanya.com/GeziNotlari/cruise-ile-karadeniz-varna
gezimanya.com/GeziNotlari/cruise-ile-karadeniz-kostence
gezimanya.com/GeziNotlari/cruise-ile-karadeniz-trabzon-gezisigezimanya.com/GeziNotlari/cruise-ile-karadeniz-bogaz-gezisi