“Cruise İle Dünyanın Keşfi” yazı dizimizin yarınki durağı Sinop olacak. Trabzon’dan ayrıldıktan sonra hırçın Karadeniz dalgaları arasından süzülerek giden gemimizde gece eğlenceleri başlamıştı bile. Yarın sabah Sinop’a yanaşmadan önce bu gece iyice dinlenmeli ve nefis yemeklerin de keyfine varmalıyız. Bu akşam ki programa bakıyorum, sahnede Hipnotizma ustası David Knight ve meşhur uyutma gösterisi var. Bu ustanın gösterisine mutlaka gitmeliyim hatta bakalım beni de uyutabilecek mi merak ediyorum, derken, kendimi gösteride buldum bile. İşte size birkaç fotoğraf sunuyorum.
Tabii ki bu fotoğraflar bu gösteriden ve sahnede de bendeniz. Ne yazık ki beni uyutamadı ve sonunda pes edip beni yerime geri gönderdi. Ama diğerleri mışıl mışıl uyudular hatta garip hareketler bile yaptılar ve seyircileri de güldürdüler. Sonradan yolcular bana sahnede neler hissettiğimi ve niye uyuyamadığımı hatta diğer acayip hareketler yapan konukların gerçekten uyuyup uyumadıklarını bile sordular. Tabii bunun cevabını bilemem, beni uyutamadı işte. Ama bütün gece kabinimde mışıl mışıl uyudum.
Seyahat ettiğimiz gemimiz Celebrity Constellation tüm haşmetiyle Sinop limanına nasıl ve nereye yanaşacak, esnafın ve halkın gemi yolcularına yaklaşımı ve düşünceleri nasıl olacak merak ediyorum. Neyse ki bu cevapları birazdan bizzat alabileceğim.
Sabah erkenden kalkıp Sinop limanına girişi seyretmek, her limana girerken yaptığım ve seyrine doyamadığım bir manzara sunuyor bana. Bir defa şehri uzaktan komple görmek şansına sahip oluyorsunuz. Kahvaltınızı yaparken limana yanaşma esnasında, hem sabahın ilk ışıkları eşliğinde kahvaltınızı yapmak ve de oturduğunuz yerden şehri seyretmek nefis bir duygu. Hiç acele etmeden keyif ile kahvaltımızı yaparken bir taraftan da Sinop’u görecek ve keşfedecek olmanın heyecanını şimdiden duymaya başladım bile. Ne de olsa ilk defa geliyordum bu memleketimizin en kuzeyindeki güzel sakin şehrimize. Liman, hemen şehrin tam merkezinde ve gemiden çıkışta bizi birkaç taksi ile 2 seyyar hediyelik eşya satıcısı karşılıyor. Ne de olsa bütün gün burada yabancı turistiz. Karşılayanlarımız bütün kibarlık ve çekingenlikleri ile bizi etrafı gezdirmeyi teklif ediyorlar. Evet, burası bu tip gemiye ve yolcularına pek alışık değiller. O bize has misafirperverlik ve biraz da çekingenliği hemen hissediyorsunuz. İstanbul, İzmir’deki gibi taciz yok.
İlk olarak meşhur Sinop Cezaevi’ni gezmeye planlıyoruz, sonra şehir turu ve geminin önündeki çay bahçelerinde bir sonbahar güneşi eşliğinde bir demleme çay içmek istiyorum. Poşet çaydan gına geldi vallahi. Şunu da eklemekte fayda var. Bugün gemiden tam kadro indik ve anneme de gemiden edindiğimiz tekerli sandalye ile daha rahat etme ve kendimize de hızlı hareket etme imkânı sağladık.
Bir zamanların Alcatraz’ı olarak bilinen ve 1999 yılında müzeye çevrilen tarihi cezaevi, iskeleye 15 dakikalık yürüyüş mesafesinde ve limanın sol tarafında kalıyor. Biraz alengirli bir yoldan, biraz da tekerli sandalye ile tırmanarak kestirmeden cezaevi kapısında bulduk kendimizi. Giriş ücreti 5 TL. Hemen girişte cezaevinde kalan mahkumların yaptığı çok güzel incik boncuk ve hatıra eşyaların satıldığı hatıra dükkanı var. Biletimizi alıp ilerliyoruz ve önce küçük, daha sonra da geniş bir avludan geçerek, tarihi cezaevi koğuş ve binalarını 1 saatte geziyoruz. Size buradan birkaç fotoğraf sunarsam belki anlatımımdan daha iyi olur.
Bunlar en dikkat çekici kareler, gördüğünüz gibi bir ara film seti olarak kullanılan koğuşlar ile burada yıllarda hapis yatan Sabahattin Ali’nin koğuşu ve burada yazdığı şiirler (Aldırma Gönül Aldırma) boş ve sessiz bir devrin hazin izlerini taşıyan soğuk mekânlar. Bu yer için ne yalan söyleyeyim benim çok da ilgimi çekmedi. Ben cıvıl cıvıl ve renkli yerleri seviyorum. Ne işim var burada dedim yani. Allah kimseyi düşürmesin.
Şimdi cezaevinin önündeki Sinop’un da ana caddesi olan yoldan aşağıya doğru süzülüyoruz. Etraf ve esnaf cıvıl cıvıl, hah şöyle işte benim memleketim diyorum. Balıkçılar palamuda gel palamuda abi diye tempo tutarken yanına yaklaşıyorum ve etrafta dolaşan turistleri gösteriyorum ve bu sahilde duran dev gemi hakkındaki düşüncelerini soruyorum. Benim araştırmacı gazetecilik damarım kabardı galiba. Balıkçının cevabı “Abi bunların bize fazla faydası yok, birkaç hediyelik ve tarihi yerlerdeki yerel satıcılar dışında hiçbir yerden alışveriş yapmıyorlar. Tuvalete bile para ödememek için gemiye kadar tutar bunlar” demez mi! Bu cümlenin aynısını İzmir’de bir başka esnaftan daha duymuştum. Demek doğru imiş. Gemi ile ilgili düşünceleri ise “abi bu gemiye binmeye bizim gücümüz yetmez, bırak, de git işine” diyor “niye kendini küçük görüyorsun, 2500 TL’ye 14 gün hem istediğin kadar yemek, hem eğlenmek, hem de lüks bir hayat sürerek gezmek istemez misin işte sana canlı örneği ben, önünde duruyorum” cevabıma karşı şaşırmış bir şekilde “sen oradan mı geliyorsun, yok artık, bu parayı zaten yazın, güneye gidince harcıyoruz” cevabını aldıktan sonra oradan ayrılıyorum ama esnafın aklına bir kere bu gemi virüsünü bulaştırdığımı zannediyorum.
Şimdi önümüze Aladdin Camii ve arkasında pervane medresesi çıkıyor. Enine planlı olarak yapılmış olan 2 sahanlı bu cami 1214 yılında Selçuklu sultanı tarafından yapılmış olan bu ulu cami, 66 x 44 metre ebatlarında büyük bir avlu ile çevrili imiş. Avluya 3 adet kapıdan girilmekte, cami iç kısmı ise 5 adet kapı ile avluya açılmaktadır. Caminin biri kasnağı daha yüksek olmak üzere ortasında 3 adet büyükçe; doğu ve batı taraflarında ise birer adet küçük kubbesi bulunmaktadır. Yapının geriye kalan diğer bölümlerinin üzeri ise çapraz tonozlarla örtülmüştür. Mihrabı mermerden yapılmış olup, Selçuklu tarzında girift süslemelere sahiptir. Orijinal minberde yoğun girift bitkisel süslemeler bulunmaktaymış. Evliya Çelebi’ye göre bu minberin benzeri Bursa Ulu Cami’nin minberiydi. Bu minber 1853 yılında caminin kubbesinin çökmesiyle parçalanmış ve parçaları İstanbul Çinili Köşk’e götürülmüştür. Şimdiki minber ise 19. yüzyılda ahşaptan yapılmış. Bunları orada turist gezdiren rehberden öğrenip size aktarıyorum.
Pervane medresesinin avlusunda sergilenen yöresel el sanatları tabii ki turistlerin en ilgisini çeken yerlerden birisiydi. Küçük küçük stantlar şeklinde Sinoplular el becerilerini burada sergiliyor ve de ürünlerini satıyorlardı. Bu el sanatlarında benim en ilgimi çeken bölüm, ahşap oyma Karadeniz sandal ve takaları satış mağazaları idi. Çok beğendiğim bu sandallardan bir tane almadan olmazdı tabii ki. 35 TL’ye bir tane aldım ki seyretme de yanına yatır keratayı. Size de bir tane almanızı ve evinizin başköşesine koymanızı tavsiye ederim. Yürüyüşümüze sahil kenarındaki çay bahçelerinde bir çay molası ile ara vermeden önce 1907 yılında yapılmış olan önce vilayet konağı, daha sonra da halen Adliye sarayı olarak hizmet veren Adliye binasını ve tarihi orduevini de fotoğraflamadan olmazdı. Kim bilir burada ne acı ve tatlı hatıralar ve yaşanmışlıklar vardır.
Şimdi sahile iniyoruz ve karşımızda bütün heybeti ile duran Celebrity Constellation’a yüzümüzü vererek çay bahçesinde oturuyor ve masamızda özlediğimiz tat, simit, çay ve peynir üçlüsü ile memleket özlemimizi gideriyoruz. Oleyy işte benim memleketim!
Biraz da sahilde balıkçı kayıklarının etrafında dolaşmak istedim. Restoranların önüne bağlanmış olan bu kayıkların yakaladığı balıkları hemen oracıkta pişirtip yemek keyifli olurdu diye düşündüm ama daha gezecek çok yerlerimiz var.
Hamsilos Koyu’na ve Erfelek Şelaleleri’ni de buraya kadar gelmişken görmek lazım. Bir taksi ile pazarlık ettim ve buradan 11 km uzaklıktaki Hamsilos Koyu için gidiş-dönüş 80 TL istedi. Esasında sezon dışı olması için gayet makul bir fiyat ama bugün şu balıkçı teknelerinin önünde oturup gemiye karşı manzaranın keyfini biraz daha çıkarmaya karar verdim. Çünkü bu tabiat harikası yere gidince oranın keyfidaha çok piknik yaparak ve yüzerek çıkarılır. Ama yeşil ile mavinin buluşmasını bu ülkemizin tabiat harikası koyunu ve tabiat parkı statüsündeki bu doğal güzelliği bir an önce milletimiz kirletmeden önce görmeniz lazım.
Erfelek Şelaleleri ise Sinop’a 41 km uzaklıkta yine doğa harikası bir yer. Oraya gitmeye vaktimiz yetmedi ancak size bir fotoğrafını göstermeden yapamayacağım.
Artık yine demir alma vakti yaklaşıyor. Gemimiz akşam için hazırladığı nefis menü ve eğlenceleri sunmak için bizi kendine çağırıyor. E biz de onu kırmayalım ve gemimize doğru yola koyulalım. Şimdi bir sauna ve sıcak bir jakuzzi sefası ne kadar güzel olurdu bu yorgunluğun üstüne değil mi? Haydi o zaman ne bekliyoruz. Şöyle bir ayaklarımıza su ile hidromasaj yapalım ve akşam eğlenceleri için kendimizi dansa hazırlayalım sevgili cruise dostlarım.
Sağlıcakla kalın…
H. Oğuz Esen
[email protected]
YAZI DİZİSİNİN DİĞER BÖLÜMLERİ:
gezimanya.com/GeziNotlari/cruise-ile-karadeniz-istanbuldan-cikis
gezimanya.com/GeziNotlari/cruise-ile-karadeniz-burgaz
gezimanya.com/GeziNotlari/cruise-ile-karadeniz-varna
gezimanya.com/GeziNotlari/cruise-ile-karadeniz-kostencegezimanya.com/GeziNotlari/cruise-ile-karadeniz-trabzon-gezisi