Belgrad ve Grafitileri

2017 aralık ayında 2. kez gittiğimSırbistan'ın başkenti Belgrad, gerçekten güzel bir şehir olmasının yanında beni en çok grafitileriyle etkiledi.

Yunanca “graphein” kelimesi yazmak, çizmek anlamında olmakta ve grafiti kelimesinin de buradan geldiği düşünülmekte. Bilinen ilk örnekleri MÖ 6. yüzyıla dayanan grafiti, Abu Simbel Tapınağı’nda bulunmaktaydı ve antik dönemden günümüze ulaşan birçok grafiti örneği vardır. Bunların o dönemdeki anlamları genel olarak durum betimlemesi, politik sloganlar ve bulunulan yerin işaretlenmesiydi. Aynı zamanda binalara protesto içeren şiirler de yazılmaktaydı. Efes Antik Şehri’nde de duvara kazınmış belli ilanlar bulunmaktadır.

Fransız Devrimi’ne kadar popüler kültür tarafından keşfedilemeyen bu “sokak sanatı” modern dünyayla beraber kamusal alanda yazılama ve duvarlara resim yapma olarak karşımıza çıktı. Modern grafiti ise 1960’lı yılların başındaPhiladelphia’da karşımıza çıktı ve buradan da New York’a ulaştı. 1970’li yıllarda ise popülerlik kazanmıştı ve duvarlara herkes isimlerini yazmaya başladı.

Avrupa’da ilk grafiti Paris ve Berlin’de ortaya çıkmış. 1980’lerin sonunda yerel kültüre ilişkin mizah içeren birçok grafiti yapılmış, en yaygın olan grafitiler ise grupların ve özellikle de futbol kulüplerinin ve bu kulüpleri destekleyen taraftarların pek de göze hitap etmeyen bir şekilde yazılan isimleriymiş. Belgrad’ın grafiti sahnesinde ise Paris’in etkisi büyük olmuş. Bunun en önemli temsilcisi ise sokak sanatçısı Jens’miş. Jens; Paris’te bir süre kalmasından sonra Belgrad’a gelerek sokağa yeni bir stil getirmiş. 1990’lı yılların sokak sanatını Belgrad’da başlatarak canlandırmış.

Belgrad’a geldiğimize göre buradaki grafitilerden örnekler vermeye başlayabiliriz. Önce Skadarlija’da fark ettiğim “go vegan” yani “vegan ol” yazlı birçok grafiti Belgrad’da karşıma çıktı. Daha sonra şehrin farklı yerlerinde de bunun varyasyonlarını gördüm. Pek de vegan bir şehir olmayan Belgrad’da bu grafitilerden bolca olması gerçekten şaşırtıcı. Farklı yerlerde gördüğüm bir kaç go vegan grafitisini size de göstermek isterim.

Daha sonra bununla ilgili bir araştırma yaptım ve birçok yerde “go vegan” grafitileriyle ilgili haberler gördüm. Henüz kimin yaptığı bilinmese de Savamala’dan yayılmaya başlandığı söyleniyor.

Savamala, Belgrad’ın yaratıcı bölgesi diyebiliriz. Genelde sanatçıların yaşadığı bu bölgede oldukça fazla grafiti var. Belediye binaların gri duvarların görüntüsünden rahatsız olduktan sonra bu duvarları renklendirmek istemiş ve sokak sanatını desteklemeye başlamış. Aşağıdaki ise "ghost people of Belgrad" serisinden bir örnek.

Eskiden endüstri bölgesi olan Branko Köprüsü’nün altı da bugün Belgrad’ın yaratıcı merkezi olarak biliniyor ve okuduğum kadarıyla “go vegan” grafitilerinin burada olmasına aslında şaşırmamak lazım. Branko Köprüsü altında barların ve gece kulüplerinin de çokça bulunduğu bir sokak, başından sonuna kadar grafitilerle kaplı. Hatta en çok bu bölgede grafiti gördüm sanırım.

Bazı grafitiler elbette ki diğerlerinden daha ünlü hatta Sırbistan resmi sayfasında bir “duvar resimleri” sayfası bile var. Bu sayfaya da uygun görülmüş olan grafitilerden biri, Belgrad’ın en ünlü grafitilerinden biri “La Santa de Beograd”. Giom Olbi Remed tarafından Belgrad Yaz Festivali sırasında yapılmış. Kendi anlattığına göre sanatçı Belgrad’ın tarihte 38 kez imha edilip yeniden inşa edildiğini öğrendikten sonra bu grafitiyi yapmaya karar vermiş.

Bir diğer ünlü grafiti ise Lukina sokağında bulunan “The City That Ate Greenery” yani “yeşillik yiyen şehir”. Bu grafiti Brankova sokağına bakıyor. “Super Wall” yani Süper Duvar projesi kapsamında bu grafiti ile tanıştı. Blu adını kullanan ve gerçek kişiliğini gizleyen sanatçı İtalyan asıllı. Dünya çapında duvarları tuval olarak kullanan Blu, fırça kullanmıyor. Elbette bu kadar büyük bir grafitiyi fırçayla yapması zor olabilir. Onun yerine rulo kullanıyor. Birçok şehirde grafiti yapan sanatçının bütün çizimleri birbirine benziyor çünkü hepsinde tüketim toplumunu eleştiriyor.

Yine çok uzaktan değil, Savamala’dan bir grafitiyi tanıtmak istiyorum size: Güneşi beklemek. Branko Köprüsü’ne yakın tramvay yollarına bakan grafiti Mixer Festivali’nde yapılmış. Macaristan’dan gelen bir kutudaki film reklamından esinlenen Aleksandar Maćašev bu grafitiyi yapmaya karar vermiş. Fikri ise Stevan (Wunste) Šoln duvara aktarmış.

Bunun dışında yine Branko Köprüsü’nün yakınında, Robin Williams’ın ölümünün hemen ertesi günü ortaya çıkan ve onun anısına yapılmış grafiti de Belgrad’ın çok bilinen grafitileri arasındadır.

Kosančićev Venac’ta ise bu kedi ve yanındaki bıyıklı adam grafitisini görmenizi tavsiye ederim.

Ayrıca net ismini bir türlü bulamadığım ama “Belgrad’ın ünlü insanları” ya da “İnsanların duvarı” isminde olabilecek bu grafiti benim Belgrad’da en sevdiğim iki grafitiden biri. Diğeri de Lukina sokağındaki “The City That Ate Greenery” grafitisinin tam karşısında duruyor.