Çalışan kesimin büyük çoğunluğunun senede sadece bir hafta, bilemedin on gün yıllık izne çıkabildiği düşünüldüğünde, hayattan daha fazla zaman çalabilmek için hafta sonlarının ne denli önemli olduğu da ortaya çıkıyor. Ancak İstanbul’da yaşayanlarımız çok iyi bilirler ki, özellikle hafta sonları bir yerden bir yere gidebilmek hiç kolay iş değil. Trafik öyle yoğun oluyor ki, varılmak istenen nokta da şehir içinde olduğu halde yolda geçirilen zaman saatleri bulabiliyor. Böyle durumlarda vazgeçip yolun yarısında geri dönmeniz işten bile değil, stresi de cabası.
Hal böyle olunca, birçok insan da İstanbul dışında ama günübirlik ya da en fazla iki günlük kaçabilecekleri, kafa dağıtıp dinlenebilecekleri yeni rotaların arayışına giriyor. Bu haklı çabalarına bir nebze katkıda bulunmak için, İstanbul’a araçla 3-4 saat mesafedeki gezilecek yerleri belirledik ve bir rehber haline getirdik. Virüs sonrası yeniden yollara düşmeniz ve gönlünüzce yeni yerler keşfetmeniz dileklerimizle…
Kocaeli
Marmara Bölgesi’nde, kalabalık nüfusuyla neredeyse İstanbul’u aratmayan şehirlerden biri Kocaeli. Ancak tek özelliği nüfusu ve gelişmiş sanayisi değil; Karadeniz’e kıyısı olan Kocaeli, belki de birçok insanın bilmediği doğal güzelliklere de ev sahipliği yapıyor. İstanbul’un yakınındaki bu yerleri keşfetmek için bazen bir gün yeterli olmayabilir, bu nedenle özellikle kampçıları mutlu edecek rota ve lokasyon bilgilerini de yazımızda bulabilirsiniz.
1- Kocaeli Yaylaları
Karadeniz’in yayla havasını solumak için o kadar mesafe tepmenize hiç gerek yok, zira Kocaeli sınırları içerisindeki çok sayıda yayla, size bu atmosferin kapılarını açıyor. Eğer temiz havada piknik yapmayı seviyorsanız, hafta sonu buralara akın eden günübirlikçilerden biri de pekâlâ siz olabilirsiniz.
İstanbul’a 120 kilometre uzaklıktaki yaylalara toplu taşıma imkânı olmadığı için özel aracınızla epey bozuk yollardan geçerek ulaşmanız gerekiyor ancak özellikle sıcak havalarda, yaylaların serin olan hatta gece düpedüz soğuyan havası yolun bütün eziyetini unutturacak türden. “Hadi buralara kadar gelmişken bir gece konaklayalım,” diyen çadırcılar, bunu düşünerek yanlarına mutlaka kalın giysiler almalılar.
Gezip görebileceğiniz Kocaeli Yaylalarından bazıları: İnönü Yaylası, Menekşe Yaylası, Serindere Kanyonu, Kirazlı Yaylası, Kuzu Yaylası, Kayaüstü Yaylası.
Piknik ya da kamp için yaylalara çıkmak isteyenlere hatırlatalım; bölgede herhangi bir işletme bulunmadığından tuvalet gibi ihtiyaçlar tamamen doğal yollarla giderilmek durumunda. Zaman zaman ATV ve off-road araçlarına denk gelmeniz de mümkün.
2- Ballıkayalar Tabiat Parkı
1994 yılında koruma altına alınarak milli park ilan eden Ballıkayalar, Kocaeli’nin Gebze ilçesinde yer alan saklı bir güzellik. Saklı diyoruz ama bu bölgeyi keşfedenler de var; Ballıkayalar Tabiat Parkı özellikle kaya tırmanışı yapanlar arasında giderek yıldızı parlayan bir bölge. Hatta ilk tırmanışın da burada yapıldığı biliniyor. Eğer kendinize güveniyorsanız, konunun acemisi olmanız çok dert değil çünkü herkese uygun rotalar, işin uzmanları tarafından belirlenmiş durumda. Tabii mutlaka bir rehber eşliğinde tırmanmanız gerekiyor.
Kaya tırmanışı yapmak istemezseniz, uzun doğa yürüyüşleri yapmak için de çok uygun bir noktada olacaksınız. Tedarikli gidenler için bölge çadır kampı için gayet elverişli.
Ballıkayalar Tabiat Parkı, İstanbul’a 1 saat, Kocaeli merkeze 45 dakika uzaklıkta yer alıyor. Gebze’nin Tavşanlı köyüne geldikten sonra tabelaları takip ederek kanyona ulaşabilirsiniz.
3- Kerpe
Kandıra ilçesinde yer alan ve Kocaeli’nin mavi bayraklı plajlarının en ünlülerinin yer aldığı Kerpe, son derece turistik bir mekân çünkü yaz ayları plajlarda deyim yerindeyse iğne atsan yere düşmüyor. Denizinin güzelliğine rağmen, sırf bu sebepten hafta sonları bölgeyi tercih etmeyenlerin sayısı da bir hayli fazla. Buna alternatif olarak açılmış özel beach’ler ve Sosyete Plajı nispeten daha sakin oluyor, aklınızın bir köşesinde bulunsun. Ancak Karadeniz’in en güzel denizine sahip olduğu iddiasında olan Kerpe, doğal oluşumlarıyla da doyumsuz bir seyir zevki vaat ediyor.
4- Kefken
Yine Kandıra ilçesinde Kerpe’ye komşu olan Kefken, oldukça eski bir yerleşim yeri. Kerpe’den sonra doğuya doğru devam ettiğinizde bu şirin Karadeniz kasabasına ulaşıyorsunuz. Kefken de tıpkı Kerpe gibi en çok denizi sebebiyle tercih ediliyor ve aynı kalabalığa burada da rastlamak mümkün.
Kefken’in en çok ilgi gören yeri hiç kuşkusuz Pembe Kayalar’ı. Kerpe merkeze 20 dakika uzaklıkta, Cebeci Köyü’nün biraz ilerisinde yer alan Pembe Kayalar oldukça enteresan bir jeolojik yapı, özellikle gün batımında kayaların aldığı renk ve ortamın güzelliği fotoğrafçıların da yakalamayı en sevdikleri karelerden.
5- Kurtköy
Kandıra’daki birbiriyle komşu yerleşim yerlerinden tanıtacağımız sonuncu kasaba da Kurtköy. Ünlü Kumcağız Plajı ve kayalıklarla çevrili bir havuz görünümündeki Kapri Plajı gençlerin bir numaralı uğrak noktalarından. Hafta sonu ne kadar kalabalık olduğundan bahsetmemize gerek yok değil mi? Eğer dalış yapmayı seviyorsanız ve ille de kumsalı, plaj işletmesi olsun diye bir talebiniz yoksa, kayalıklar arasından denize girebileceğiniz Midye Koyu’nu da tercih edebilirsiniz.
6- Narköy
Aslında burası bir köy değil, ekolojik bir otel ama yazımızda yer vermemizin sebebi, bazı hafta sonu etkinliklerinin ücretsiz olması. Kandıra’daki Narköy, iki günlüğüne şehirden kaçıp kendini bütünüyle doğa vermek, belki de hayali kurulan köy yaşamını prova etmek için çok güzel bir seçenek olabilir. Burayı konaklama kompleksinden çok bir çalışma alanı olarak değerlendirebiliriz çünkü permakültür, yoga, çeşitli doğa aktiviteleri, kerpiç ev yapımı, ekmek mayalama gibi birbirinden eğitici ve keyifli olacağı kesin aktiviteler düzenleniyor ve yazının başında dediğimiz gibi bunların bazıları gönüllülük esasına dayalı. Etkinlikleri takip ederek size uyan bir tanesini seçebilir, hafta sonunuzu doğa içerisinde toprakla iç içe ter atarak geçirmeyi deneyimleyebilirsiniz.
7- Maşukiye
Kocaeli’nin en çok bilinen kaçış noktalarından Maşukiye, özellikle şelalesi ise oldukça meşhur. Son yıllarda tur firmaları tarafından keşfedilmeden önce burası kendi halinde, sessiz sakin bir yerken şimdi çevre illerden çok sayıda insan bölgeyi görmek için buraya akın ediyor. Nasıl etmesinler ki, Maşukiye’nin sunduğu olanaklar son derece cezbedici. Bir kere, yakınlarındaki yaylalar (Kuzu ve Kirazlı) piknik ve kamp için ideal, Aygır Deresi ve çevresi leziz balıkçılarla dolu, üstüne bir de bir doğa harikası olan şelaleye ev sahipliği yapıyor. Bütün bunların yanında “Biraz adrenalinden zarar gelmez” diyenler de unutulmamış, onlar için de ATV turları ve hatta zipline yer alıyor.
8- Gölcük Nüzhetiye Şelalesi
Şelale demişken; eğer Maşukiye’deki şelale sizi kesmediyse, Gölcük’teki Nüzhetiye Şelalesi’ni de ziyaret edebilirsiniz. Bölgede çok güzel bir yürüyüş rotası da mevcut ancak şelaleye ulaşım biraz zorlu. Özellikle giysileriniz ve ayakkabınız uygun değilse, beraberinizde küçük çocuklar varsa parkurun sonunda yer alan şelaleye varmanız güç olabilir.
9- Kartepe Kayak Merkezi
Kendisi İstanbul’a en yakın kayak merkezi olması sebebiyle yoğun olarak tercih edilen yerlerden. Gidenler, hafta içi kayak yapmanın daha keyifli olduğu görüşünde birleşiyor çünkü İstanbul’a sadece 1,5-2 saat uzaklıkta olması, tatil günlerinde mahşeri bir kalabalık yaşanması anlamına geliyor.
10- Ayazma Ilıcası
Başiskele ilçesindeki Ayazma Ilıcası, şifalı sularıyla ünlü bir kaplıca. Özellikle cilt ve mide rahatsızlıklarına iyi geldiği söylenen suları sayesinde, ılıcayı günübirlik ziyaret edenlerin sayısı oldukça fazla. Bölgede aynı zamanda termal bir otel de bulunuyor.
Bursa
Bursa’ya yapılacak gezilerin, doğa ve kültür turundan çok gastronomi ile ilgili olduğunu söylesek abartmış olmayız diye düşünüyoruz. Zira Bursa dendiğinde çoğu insanın aklına ilk olarak iskenderin geliyor olması tesadüf değil.
Bursa son derece eski bir yerleşim yeri ve şaka bir yana, yemek yemenin haricinde de yapılabilecek birçok şey, gezilip görülecek pek çok yer var. Günübirlik kaçış rotanıza dahil edebileceğiniz önerilerimizi bir kenara not etmeyi unutmayın.
1- Cumalıkızık Köyü
Bursa’daki ilk durağınız bu köy olsun. Neden derseniz, burası Bursa merkeze on beş dakika uzaklıkta olmasına rağmen, adeta içinde bulunduğumuz çağa ait olmadığını hissettiren bir köy. Bir kere 700 yaşında, yani Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşuna, Kurtuluş Savaşı’na şahit olmuş ve o zamandan bu zamana otantik dokusunu korumayı başarmış, korunamayanlar da aslına uygun bir şekilde restore edilmiş. Bunu laf olsun diye söylemiyoruz zira köy bu özellikleri nedeniyle UNESCO Dünya Mirasları Listesi’ne de dahil edilmiş. Eski dönemlerde bu köy gibi başka Kızık köylerinin de olduğu biliniyor ancak onlar ne yazık ki savaşlar ve doğal afetler nedeniyle günümüze ulaşmayı başaramamış.
Dar sokaklarında dolaşırken kendinizi bir dönem filminin platosundaymış gibi hissedeceğiniz Cumalıkızık’a sabah erken saatlerde gittiyseniz, köylü teyzelerin ellerinden çıkma gözlemelerin kokularına karşı koymanız zor olabilir. Madem Bursa’dasınız, karnınızı iyice doyurmadan buradan ayrılmanız pek olası değil.
2- Mudanya Eski Girit Mahallesi
Mudanya’da yapılacak şeylerin sayısı son derece fazla ama rengarenk sokaklarıyla insanın içini açan görüntülere sahip Rum mahallelerini gezip görmek apayrı bir keyif. Fotoğraf çekmeyi seviyorsanız kadraja alacağınız görüntülerin çokluğu sizi çocuklar gibi sevindirebilir. Zaten bölgeye İstanbul’dan ve çevre illerden de fotoğraf turları düzenleniyor.
Burada ayrıca Kurtuluş Savaşı’na tanıklık etmiş, tarihi açıdan büyük öneme sahip Mütareke Evi Müzesi de yer alıyor. Gitmişken gezmeden dönmeyin deriz.
3- Trilye
Arabanızla, en olmadı feribotla kolaylıkla kaçabileceğiniz yerlerden belki de en güzeli: Trilye. Burası çok çok eski bir Rum köyü ve Rum esintilerini her adımınızda iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Bursa’nın gezilip görülecek diğer yerleri başka bir tatile kalsın, bizce gitmişken koca bir günün tamamını buralara ayırın çünkü mimarisi, kiliseleri, Dündar Evi, Eski Taş Mektep’i bir yana, ünlü Trilye zeytinleriyle donatılmış bir kahvaltı sofrasına oturmadan, deniz kenarında barbun balığı yemeden Trilye’yi tam olarak yaşamış sayılmazsınız. Trilye’nin ismini nereden aldığına dair birden fazla söylenti olsa da, biri bizim aklımıza daha çok yattı; Trilye, Rumcada “barbun” anlamına gelen “triglia” kelimesinden türemiş. Bazı tabelalarda ise hala Zeytinbağı ismiyle anılıyor.
4- Mudanya Plajları
Eğer Mudanya’ya gelmişken denize de girmek isterseniz merkezde birçok plaj yer alıyor. Kiminde tesis bile yok, sessiz sakin bir koydan ibaret ama denizi konusunda sadece “Bir Kocaeli değil” diyebiliyoruz.
Mudanya’daki plajlar:
Burgaz Altınkum
Coşkunöz Halk Plajı
Eşkel Halk Plajı
Kumyaka
Kızılay
Eğerce Halk Plajı
5- Gölyazı
Fotoğraf turlarının Cumalıkızık ve Trilye’den sonraki durakları da Uluabat Gölü üzerinde bir yarımada olan Gölyazı. Kimileri onu Bursa’nın en güzel köyü olarak nitelendiriyor. Tamamı birinci derecede sit alanı olan Gölyazı, efsanelere konu olan bir adadan ve onu şirin mi şirin bir taş köprüyle bağlayan yarımadadan oluşuyor. Köyde her yıl leylek şenliklerinin yapılması, burasının göçmen kuşların da uğrak yeri olmasından kaynaklanıyor. Eğer doğru zamanda gittiyseniz birçok leyleği havada görmeniz olası.
Gölyazı’ya geldiğinizde fotoğraf çekmek için uzun saatler ayırmak isteyeceksiniz, açıkçası bunun dışında yapılacak pek bir aktivite de yok. Bölge hala aktif bir balıkçı köyü olduğu için sabahın erken saatlerinde gölü dolduran kadınlı erkekli balıkçılar güzel görüntüler veriyor. Gün batımı içinse gölü yukarıdan gören Zambak Tepesi’ne çıkabilirsiniz. Ama madem buraya kadar geldik, sadece fotoğraf çekmekle yetinmeyelim derseniz, göldeki adaların bazılarına gitmek için balıkçı teknelerinden kiralayabilirsiniz. Sabah saatlerinde göle açılırsanız nilüfer çiçeklerinin en güzel zamanlarını da yakalamış olursunuz.
6- Misi Köyü
Bursa’da keşfedilecek köylerin sayısı o kadar fazla ki, bir günde hepsini gezip görmeniz mümkün değil. Bu yüzden birkaç hafta sonunuzu buralara ayırmanızı öneririz. Bursa’nın merkezine sadece 12 kilometre uzaklıktaki küçük Misi köyü de zaman geçirmekten keyif alacağınız yerlerden.
Misi köyü, Nilüfer ilçesinin Gümüştepe mahallesi adıyla da bilinen güzide bir köyü. Köy, pekmezi ve şarabıyla ünlü. Haliyle gezerken bol bol üzüm bağları görüyorsunuz. Çin’den gelen mallar ülkenin dört bir yanını ele geçirmeden önce geçimini ipekböcekçiliği ile sağlayan köyde, son yıllarda bu konuda ciddi bir kıpırdanma mevcut. Gelecek Turizmde isimli bir proje ile bölgede ipekböcekçiliği yeniden canlandırılmaya çalışılıyor. Geleneksel gölge oyunlarının sergilendiği Karagöz Evi, Etnografya Evi ve çocuklar için bir de kütüphanesi olan köyde gezip fotoğraf çekmekten bitkin düştüğünüzde, Nilüfer Çayının iki yanına konuşlanmış olan çay bahçeleri imdadınıza yetişiyor.
7- Soğanlı Botanik Parkı
400 dönümlük koca bir alana yayılmış olan ve içerisinde bir sürü bitki türünün, çiçeklerin, ülkelere ait bahçelerin sergilendiği Botanik Parkı, Bursa Hayvanat Bahçesi’nin hemen yanında yer alıyor. Hayvanat bahçeleri konusunda olumlu görüşlere sahip olmadığımızdan bu bölümü es geçip Botanik Park’a dalıyoruz. Burada yapılabilecek en ama en güzel aktivite bisiklet turu. Parkın içinden bisikletinizi kiralayıp keyifli bir bisiklet turunun ardından çimlere yayılıp dinlenmek, insana “İyi ki buraya geldik” dedirtiyor.
Trakya
İstanbul’a kara yoluyla 150 kilometre sonra ulaşabileceğiniz Tekirdağ ve sonrası, tatil deyince Trakya ihtimalini hiç hesaba katmayanlar için şaşırtıcı olabilir. Çünkü hem kendine has kültürü, hem doğasının güzelliği hem de müthiş yemekleriyle Trakya gerçekten de bir tatil cenneti.
1- İğneada
22 kilometrelik upuzun bir sahile sahip olan İğneada, Kırklareli’nin Demirköy ilçesine bağlı güzel bir kasaba. Çok özel bir ekosistem olan longozu da İğneada’nın simgelerinden biri haline gelmiş. Bölgenin mevsimsel olarak sular altında kalmasıyla oluşan longoz, dişbudak, kızılağaç ve meşe türleri açısından da oldukça zengin.
İğneada’nın tek büyüleyici özelliği longozu da değil; havasının temizliği, bembeyaz kumsalı ve berrak sularıyla tatilciler için bulunmaz nimet. Longoz ormanlarında yürüyüş ve güzelim kumsalında deniz keyfi yeterli gelmeyenlere, balıkçı teknesi kiralama imkanının olduğunu da hatırlatalım.
Demirköy’e kadar gelmişken, yaklaşık 6 kilometre uzaklıktaki Dupnisa Mağarası’na da mutlaka uğrayın. Mağaranın ziyaret saatleri ve giriş ücretleri için önceden bilgi almakta fayda var.
2- Kumbağ
Yaz aylarında nüfusu birden bire artan Kumbağ, Trakya bölgesinin turizm cenneti olarak anılıyor. Kumsallarıyla meşhur Kumbağ’a gelip de hemen dönmek istemeyenler için bölgede birçok konaklama tesisi de mevcut.
3- Uçmakdere Köyü
Duyar duymaz ismine vurulduğumuz Uçmakdere eğer sizde de aynı etkiyi bıraktıysa mutlaka ama mutlaka gidin çünkü güzelliği sadece isminden ibaret değil. İstanbul’a dört saat kadar uzaklıkta olan köy, Tekirdağ Şarköy’e bağlı eski bir Rum köyü. Şaraplarıyla meşhur olan köyde şaraplar yerli halk tarafından evlerinde imal ediliyor. Eski yerleşim dokusuna bayılacağınız Uçmakdere’de aynı zamanda yamaç paraşütü, rüzgar sörfü gibi adrenalin sporlarını yapma imkanı da var.
4- Gökçetepe Köyü
Edirne’nin Keşan ilçesine bağlı Gökçetepe Köyü kampçılar tarafından zaten çok uzun süredir bilinen yerlerden, çünkü hem İstanbul’a çok yakın hem de Saros Körfezi’nin serin suları kesinlikle Ege sahillerini aratmıyor.
Koru Dağı’nın bol oksijenini esirgemediği, orman havasının deniz havasına karıştığı bölgede kamp yapmak, orman içindeki güzel yürüyüş rotalarını takip etmek, unutulmaz bir hafta sonu için yeterli olacağa benziyor.
5- Beğendik Köyü
Karadeniz’in en batı ucu Beğendik Köyü, Bulgaristan sınırının hemen yanında. Trakya’nın hafta sonları tıklım tıklım olan plajlarının aksine, Beğendik Köyü’nün küçük ve tertemiz sahili çoğunlukla sakinliğini koruyor. Bu yüzden hem denizin tadını çıkarmak hem de kafa dinlemek için ideal bir köy.
6- Kıyıköy
Trakya’da tanıtacağımız, isminde “köy” geçen yerlerin sonuncusu da Kıyıköy. Kırklareli’nin Vize ilçesinde yer alan köy, aslında bir sahil kasabası. Yapılacak şeylerin sayısı ise köyün küçüklüğünün aksine oldukça fazla. Bisiklet kiralayabilir, sandalla açılabilir (Karadeniz hırçınlığı ile meşhurdur, aman dikkat), geçimini balıkçılıkla sağlayan yerli halkın arasına karışıp olta balığı tutabilir, dere kıyısında piknik yapabilir ya da civar çay bahçelerinde yorgunluk atabilirsiniz.
Sakarya
Karadeniz ikliminin hakim olduğu Sakarya, çok kültürlü, kendine has bir kimliğe sahip, doğal ve kültürel zenginlikleriyle öne çıkan bir şehirdir. Aynı zamanda Sakarya için festivaller ve şölenler şehri desek yanlış olmaz çünkü bölgede özellikle yaz aylarında neredeyse her hafta bir festivale denk gelmeniz mümkün.
Çiğdem Yaylası Şenlikleri, Söğütlü Geleneksel Tarım Hayvancılık ve Süt Festivali, Yeşilyurt Yaylası Kadırga Şenlikleri, Acelle Yaylası Şenlikleri, Sapanca Kurtköy Taze Ceviz Festivali, Dartılı Keşkek ve Tavukçuluk Kültür Sanat Şöleni, Selmandede Yağlı Pehlivan Güreşleri ve Sünnet Şöleni, Soğucak Yayla Şenliği, Akbalık Yağlı Güreşleri, Geleneksel Hamsi Festivali, Geleneksel Hıdırlık Doğa Kültür ve Turizm Şenliği, Karasu Uluslararası Kültür Turizm ve Fındık Festivali, Geleneksel Sakarlı Hıdırellez Kültür Ve Sanat Etkinlikleri bunlardan sadece bazıları.
1- Sapanca Gölü
16 kilometre uzunluğundaki Sapanca Gölü, yılın her zamanı alıp başınızı gidebileceğiniz son derece keyifli yerlerden. Göl kenarında güzel bir kahvaltıyla güne başlangıç, sonrasında göl kenarında yürüyüş, eğer hava güzelse gölde bir kano turu; işte size hiç bitmesini istemeyeceğiniz bir günün reçetesi.
2- Maşukiye
Sapanca’daki huzurun aksine, 10 kilometre uzaklıktaki Maşukiye de adrenalin meraklıları için bulunmaz nimet. Zipline, ATV kiralama, Jeep safari gibi aktivitelere dalmak isterseniz Maşukiye doğru adres.
3- Kartepe Kayak Merkezi
Kışın gözde sporu kayak ilginizi çekiyorsa, tüm gününüzü alacak tam bir etkinlik için Kartepe Kayak Merkezi’ni ziyaret edebilirsiniz.
4- Soğucak Yaylası
Karadeniz yayla kültürünü yaşayabileceğiniz Sakarya, yaylalarının çokluğu ve güzelliği açısından Kocaeli’ni aratmıyor. Bunların arasında en çok öne çıkanı da, merkeze 17 kilometre uzaklıktaki Soğucak Yaylası. Yukarıda şenliklerden ve festivallerden bahsederken de ismi geçmişti, eğer iki gün süren bu yayla festivalini yakalayabilirseniz konserlerle, folklor gösterileriyle, off-road yarışlarıyla dopdolu ve çok eğlenceli zamanlar geçirmeniz garanti.
Şenliğe denk gelemezseniz de üzülmeyin, yayla her yönüyle sizi şehrin o keşmekeşinden alıp bambaşka diyarlara götürecek, tüm haftanın gerginliğini ve yorgunluğunu atmanızı sağlayacak. Tedarikli gelenler burada çadır kurup eşsiz gün doğumunu izleme ayrıcalığına da sahip.
5- Acarlar Longozu
İstanbul’dan 2,5 saat uzaklıktaki longoz, Türkiye’deki dört longoz ekosisteminden biri. Dünyada artık örneğine çok az rastlanan longozların dördünün ülkemiz sınırları içinde yer alıyor olması bizim için büyük bir şans, tabi korumayı başarabilirsek.
Acarlar Longozu çok büyük bir yer olmasına rağmen sadece küçük bir bölümü gezintiye açık ama bu sizi yıldırmasın. Daha önce nilüferi sadece fotoğraflarda gördüyseniz, bu su bitkisinin güzelliği ve pembeliğine hayran olacaksınız. Fotoğrafçılar için de ilham verici görüntülere sahip Acarlar Longozu, mutlaka vakit ayırıp görülmesi gereken yerlerden.
6- Melen Çayı
Maşukiye’nin zipline’ı varsa, Melen Çayı’nın da 13 kilometrelik rafting parkuru var. Üstelik acemiler de unutulmamış, eğer rafting yapmak hep aklınızın bir köşesindeyse ama cesaret edemiyorsanız, kısa bir eğitimin ardından parkurun size ayrılmış olan ilk iki kilometresinde bu hayalinizi gerçeğe dönüştürebilirsiniz.
Çanakkale
İstanbul’dan çıktıktan sonra yaklaşık dört saat gibi bir sürenin sonunda varabileceğiniz Çanakkale (ki bazen bu süreyi İstanbul trafiğinde harcadığımız düşünülürse pek de uzak sayılmaz), en az iki gününüzü ayırmanız gereken yerlerden çünkü gezilip görülecek yerleri çok olan, buram buram tarih kokan bir şehir. Biz tarihi yerleri bir başka yazının konusu olmak üzere bir kenara ayırıyor ve Çanakkale’nin doğal güzellikleriyle keşfedilmeyi bekleyen yerlerine çeviriyoruz rotamızı.
1- Adatepe Köyü
Edremit Körfezi’ni gören bir tepeye kurulmuş, çok eski, tarihi antik çağlara kadar uzanan bir köy Adatepe. Ayvacık’ı geçtikten sonra sizi önce zeytin ağaçları sonra da tarihi taş evleri karşılıyor. Doğal bir sit alanı olduğu için bugüne kadar dokusu bozulmadan gelebilmiş, ne de iyi etmiş.
Homeros, ünlü İlyada’sında da Gargaros adıyla bahsediyor bu güzelim köyden. Destanda Gargaros’tan “İda Dağı’nın bir parçası” olarak söz edilir. Zaten köyün hemen yanıbaşındaki dev kaya, Truva’yı da keşfeden Alman arkeolog Schlieman tarafından Zeus Altarı olarak tanımlanmıştır.
Şöyle der destan:
"Vardılar hayvanların anası, kaynağı bol Ida'ya,
Gargaron'daydı Zeus'un tapınağı, kokulu sunağı."
Gerçekten destanda bahsi geçen yer burası mı, o kaya kütlesi Schlieman’ın iddia ettiği gibi Zeus’un altarı mı bilinmez ama köyün Arnavut kaldırımlı sokaklarında hiçbir şey yapmadan sadece dolaşmak bile sizi dünya üzerinde bambaşka bir zamandaymışsınız gibi hissettirmeye yetiyor.
Adatepe’nin bir de Taş Mektep’i mevcut. Akademisyen, aydın ve sanatçılardan oluşan bir grup insanın eski bir ilkokulu restore ederek bu ismi verdikleri oluşum, tam on yedi yıldır felsefe, sanat, edebiyat, sosyoloji alanlarında seminerler düzenliyor, atölye çalışmaları yapıyor. Bu konulara ilginiz varsa (hatta yoksa bile) mutlaka Taş Mektep’i de ziyaret etmenizi ve seminerlerden birine katılmanızı öneririz.
2- Kazdağı Milli Parkı
Çeşitli endemik bitki türlerini de barındıran Milli Park, yürüyüş, bisiklet, doğa gözlemi gibi birçok aktiviteye de ev sahipliği yapıyor. Girişin ücretli olduğu parkta çadır kurmak için de ayrıca bir ücret ödeniyor.
3- Tevfikiye Köyü
Benzerine zor rastlanır bir arkeo köy. Döneme ait ikonların ve sembollerin işlendiği yapıların arasında dolaşmak, Troya Müzesi’ni gezmek, kısacası arkeoloji ile dolu dolu bir köyü tanımak isterseniz bu köyü de ziyaret etmeden dönmeyin.
4- Assos
Evet kabul ediyoruz ki İstanbul’a biraz uzak, evet günübirlik gitmek akıllı işi değil ama eğer konunun özünde kafa dinlemek varsa, Assos olmadan çok eksik kalırdı bu liste. Koyları, plajları, doğal güzellikleri, tarihi ile tam bir kaçış mekanı Assos. Üstelik belki de uzak olmasının avantajını kullanarak, genellikle sessiz sakin. Deniz keyfi yapmak isterseniz Yeşil Liman ve Koruoba Koyu nispeten bakir koylardan. Sivrice ve Sokakağzı ise çevresinde restoranların ve pansiyonların olduğu sahiller. Ama yine de sakinliklerini korumayı başarıyorlar. Mavi bayraklı Kadırga Koyu ise daha turistik ve de popüler.
5- Behramkale Köyü
Sit alanı kapsamında olması sayesinde tarihi dokusu muhafaza edilerek günümüze kadar gelmeyi başarmış, tarih boyunca farklı medeniyetlerin izlerini taşıyan, Rum taş evleri ve Arnavut sokaklarıyla farklı bir köy Behramkale. Günbatımını seyretmek, köy kahvesinde yorgunluk atmak ise büyük keyif.
Bolu
Aşçılarıyla ünlü Bolu, yapacağınız iki günlük ziyaret sonrasında artık sizin zihninizde Yedigöller’le, Abant’la, Kartalkaya’yla özdeşleşecek.
1- Abant Gölü ve Tabiat Parkı
Oldukça turistik ve tatil günlerinde insan seli olsa da, doğayla buluşmak için kesinlikle doğru nokta. Abant Gölü ve Tabiat Parkı’na giriş ücretli. İçeri girdiğinizde göl kıyısında uzun uzun yürüyüşler yapabileceğiniz, çam ve köknar ağaçlarının gölgesine serilebileceğiniz, bisiklete binebileceğiniz, piknik yapabileceğiniz bir doğa harikası sizi bekliyor olacak. Parkın girişinde, bölgenin zengin bitki örtüsünü tanıtan bir de müzesi mevcut.
Abant Gölü’ne yılın her mevsimi gidebilirsiniz ama bizim önerimiz ziyaretinizi sonbahara denk getirmeniz, çünkü iç içe geçmiş renkler, size bir tablonun içindeymişsiniz gibi hissettirecek.
2- Yedigöller Milli Parkı
Büyükgöl, Seringöl, Deringöl, Nazlıgöl, Küçükgöl, İncegöl, Sazlıgöl… Adını bu ismini saydığımız göllerden alan Yedigöller, özellikle kamp atmak için ideal bir mekan. İki günlük bir kamp, sizi şarj edip yeni haftaya hazırlamak için yeterli olacaktır.