Kopenhag Gezilecek Yerler

Danimarka’nın geçmişi ne kadar köklü ise Danimarka Ulusal Müzesi de aynı oranda zengin bir koleksiyona sahip. Çünkü bu müze Taş Çağı’ndan Vikinglere, Orta Çağ’dan Rönesans’a, modern Danimarka’ya kadar Danimarkalıların tüm geçmişini gözler önüne seriyor. Danimarka’nın en kültür ve tarih alanındaki en büyük ve en önemli müzesi olan bu müzeyi hakkını vererek gezmek için tüm gününüzü ayırmanız bile gerekebilir.

Nyhavn şeridi, Kopenhag’da sosyal hayatın yaşandığı yerdir. Sıra sıra dizilen restoran ve kafeler, kanalda yapılabilecek sandal turları, elinizde içkinizle oturabileceğiniz banklar, dükkân ve mağazalar, fonda duyacağınız caz müziği size Nyhavn’ın Kopenhag’ın kalbi olduğunu gösterecek.

Nyhavn, Türkçe’de Yeni Liman anlamına geliyor. Andersen’den Masallar deyince hepimizin bileceği masalların yazarı Hans Christian Andersen, 18 yıl Nyhavn’da yaşamış. Bölge limana demirlemiş ahşap gemileri, yan yana bir oyuncak gibi dizilmiş, 1600’lerden kalma renkli binalarıyla hala masalları çağrıştıran bir atmosfere sahip. Andersen’in yaşamış olduğu 20 numaralı bina Nyhavn’ın en görülmesi gereken yerlerinden biridir. Yazarın ayrıca 18 ve 67 numaralı binalarda da yaşadığı bilinmektedir. Andersen en güzel masallarını bu evlerde yazmıştır.

Kopenhag’ın Langelinje Pier bölgesine gittiğinizde denizin üstündeki taşlardan birine oturmuş minik bir deniz kızı göreceksiniz. Bu deniz kızı Danimarkalı meşhur bir bira markasının sahibi Carl Jacobsen’in finansal desteğiyle heykeltıraş Edvard Eriksen tarafından 1913 yılında bronz ve granit kullanılarak yapılmıştır. Tam 104 senedir bu minik deniz kızı Danimarkalıların ve dünyanın her yerinden gelen turistlerin ilgi odağıdır. Yılda bir milyon turistin bu küçük deniz kızını ziyaret ettiği söyleniyor. 

Tivoli Bahçeleri veya Tivoli Lunaparkı diye bilinen alan yıllar içinde Kopenhag’dan ayrı düşünülemeyecek kadar benimsendi. Üstelik dünyanın en önemli oyun parklarının aksine bu oyun parkı şehir dışında değil şehrin göbeğinde bulunuyor. İlk kez 1843’te hizmete açılan Tivoli’yi milli masalcı Andersen’in ve Walt Disney’in defalarca ziyaret ettiği biliniyor.

Kopenhag’a bağlı Slotsholmen isminde küçük bir adada bulunan Christiansborg Sarayı şehrin en görkemli saraylarından biridir. Christianborg Sarayı tarih içinde üç kez inşa edilmiş. İlki 1745-1794 yılları arasında kullanılmış, çıkan yangınla yıkılmış. İkinci saray 1806-1828 yıllarında hizmet vermiş, kötü bir tesadüfle bu sarayın da sonunu getiren şey büyük bir yangın olmuş. Son olarak 1906-1928 üçüncü kez inşa edilen saray, halen kullanılmaktadır.

Christiania Özerk Bölgesi, 1971 yılında bir grup hippi tarafından kurulan bir mahalledir. “Kurtarılmış bölge” diye de tanımlayabiliriz çünkü şehrin ortasında olmasına rağmen bu mahallede kendine mahsus kuralları olan bir hayat yaşanıyor. Tabii özerk bir bölge statüsüne kavuşmaları kolay olmamış, tam 40 yıl boyunca bunun mücadelesini vermişler. Zaman zaman devletle ilişkileri gerilmiş, başları derde girmiş ama davalarından hiç vazgeçmemişler.

Anayasal monarşi ile yönetilen bir ülkede turizmin en azından bir bölümünün kraliyet ailesine dayanması gayet normal. Onların sarayları, koleksiyonları, geçmişleri, mücevheratı her turistin ilgisini çeker. Bu da çok normaldir çünkü kraliyet ailelerinin hayatlarını herkes merak eder. Bu İngiltere’de de böyledir, Norveç’te de, Danimarka’da da... Dolayısıyla Danimarka’ya gittiğinizde kraliyet ailesinin saraylarını görmek istemeniz gayet doğal. İşte kraliyet yaşamına ilgi duyanların Kopenhag’ta mutlaka uğramaları gereken yer Amalienborg Sarayı...

17. yüzyılın başında inşa edilen Rundetaarn gözlem kulesi Avrupa’nın en eski gözlemevlerinden biridir ve hala çalışmaktadır. Rönesans mimarisinin etkileyici örneklerinden biri olan gözlem kulesinin yapımı 7 yıl sürmüş.  Bu yapı tıpkı Çan Kulesi, Akademik Kütüphane ve gibi Trinity Kompleksine bağlı.

Kopenhag’ın kuzeyindeki Hillerød bölgesinde bulunan Frederiksborg Kalesi, Kuzey Avrupa’nın en büyük kraliyet saraylarından biridir. Kalenin bulunduğu konum, en az mimarisi kadar etkileyicidir. Kaleye geçmeden önce Kopenhag’a 30 kilometre uzaklıktaki Hillerød hakkında biraz bilgi vermek isteriz. Trenle 45 dakikada varılan bu şirin kasaba, tarihi binaları, meydanı ve gölüyle küçük ama zevkle gezilecek bir kasaba.

Kopenhag’da biraz şehrin dışına çıkarak daha önce muhtemelen hiç duymadığınız bir deneyime katılabilirsiniz. Sanatçı Thomas Dambo’nun sanatı müzelerin içine hapsetmeme fikriyle yola çıkarak ve yerel halktan yardım alarak yaptığı dev figürlerini yani “Unutulmuş Altı Dev”i (The Six Forgotten Giants) ziyaret edebilirsiniz.

Kopenhag Rıhtımı’nda, dünyanın büyük ve en modern mimarisine sahip kütüphanelerinden biri bulunuyor. Cephesine vuran suların ışıltısını yansıtan, siyah granitten yapılmış Kraliyet Kütüphanesi, göz alıcı dış görüntüsünün yanında içeriğiyle de hayli iddialı. Burada 17. Yüzyıldan bugüne dek yayınlanmış kitapları bulabilirsiniz. Hatta bundan daha da ötesi, kütüphanede 1482 yılında Johann Snell tarafından yazılmış, Danca basılmış ilk kitap bulunuyor.

Soğuk kış günlerinde bile renkli bir doğa içerisinde gezinmek istiyorsanız Kopenhag şehrindeki botanik bahçesine gidebilirsiniz. Şehrin kalbinde konumlanan ve Doğa Tarihi Müzesi’nin bir parçası olan bu bahçede birbirinden farklı çiçeklerin, ağaçların arasında fotoğraflar çekebilir, doğayla baş başa güzel bir gün geçirebilirsiniz.

Amager Strandpark olarak da bilinmektedir. Kopenhag’da güneşli ve sıcak bir gün bulunduğunda denize girmek kaçınılmazdır. Beyaz kumlar boyu uzanan denizde keyifli bir gün geçirebilirsiniz. Ormanda uzun yürüyüşler yapabilir ve huzurlu bir gün geçirebilirsiniz.

Kraliyet Tiyatrosu, opera, bale ve tiyatroya ev sahipliği yapan bir yerdir. 1748’de kurulan ve günümüzde de sanatını yaşatan tarihi tiyatro merkezinde birçok gösterim yapılmaktadır. Seyahatiniz süresince internet sitesinden gösteri tarihlerine bakıp bu tarihi güzellikleri yaşatan salonda unutulmaz bir opera, bale veya tiyatro izleyebilirsiniz.

Dyrehaven, Kopenhag’ın kuzey bölgesinde kalan ormanlık park alanıdır. Yaklaşık 11 kilometre kare alana yayılmış olan orman ağaçlarla çevrilidir ve orman içerisinde alageyikler yaşamaktadır. Yemyeşil bir orman, küçük göller ve göz alabildiğine uzanan açık alanlarla mutlaka görülmesi gereken yerler arasında gelen Geyik Parkı’nın isminden de anlaşılacağı üzere, en ayırıcı özelliği geyikleri.

Kısaca Bakken ama Danca tam adıyla söylersek Dyrehavsbakken, oldukça özel bir yer. Dünyada bir eşinin daha bulunması oldukça zor çünkü burası türünün ilk örneği. Dünyanın en eski eğlence parkı Bakken, tam 1583 yılında açılmış. Burada hem tarihin, hem doğanın hem de eğlencenin merkezinde oldukça keyifli saatler geçireceksiniz. Yeşil bir araziye yayılmış olan lunapark yıllar geçtikçe doğa ile karışmış durumda, bu yüzden geziniz boyunca geyiklere rastlayabilirsiniz.

Burası Kopenhag’ın en önemli caddelerinden biri. Alışverişin kalbinin attığı, turistlerin en az bir kez uğramadan şehirden ayrılmadığı bu çok meşhur caddenin, kendisini benzerlerinden ayıran bir özelliği de var. Stroget Caddesi, 1,1 kilometrelik uzunluğuyla Avrupa’nın en uzun yaya yolu olma özelliğini taşıyor. 1962 yılında trafiğe kapatılıp yayalaştırılan cadde Danimarka’nın ilk yayalaştırılan caddesi olma özelliğine de sahip.

1606 yılında Kral IV. Christian tarafından inşa ettirilen Rosenborg Kalesi, Kopenhag’ın en etkileyici ve tarihi yapıları arasında yer alıyor. Kale, en az kendisi kadar değerli olan bir alanda, Danimarka’nın en eski kraliyet bahçesi King’s Garden’da bulunuyor. Burayı ziyarete geldiğinizde kale kadar görkemli bahçesine de ilgi göstermeyi unutmayın.

Kronborg Kalesi, Kopenhag şehir merkezine yaklaşık 40 kilometre mesafede bulunuyor. Belki de tiyatronun en meşhur oyunlarından Hamlet, bu kalede geçmektedir. Bu nedenle kale, Hamlet Kalesi olarak da bilinir. Şehir merkezinden uzakta, Helsingor kasabasında yer alan kale William Shakespeare’in meşhur Hamlet’inin babasının hayaletiyle konuştuğu, meşhur olmak ya da olmamak tiradını attığı, “Kokuşmuş bir şeyler var Danimarka Krallığı’nda” cümlesiyle zihinlere kazılmış oyuna mekan olmasıyla apayrı bir ün kazanmıştır. Tam tarih bilinmese de Shakespeare’in Hamlet’i 1601 yılında yazdığı bilinmektedir.