Katmandu'da Pashupathinath ve Ölü Yakma Törenleri

Hindular’ın en göze çarpan ritüellerinden biri ölü yakma törenleri. Bu ritüeli en yakından görebileceğiniz yer ise Pashupathinath. Pashupathinath, tüm Hindularca kutsal kabul edilen Ganj nehrinin bir kolu olan Bagmati nehri kenarında kurulmuş olan kutsal bir tapınak ve ölü yakma mekanı.

Çok kutsal saydıkları için nehrin diğer tarafına yani tapınağın bulunduğu tarafa turistlere geçiş izni yok. Bu kısma sadece Hindular girebiliyor. Geniş bir terastan tüm bu törenleri izleyebilirsiniz.

Ölü yakma törenleri oldukça ilginç. Genelde ölüleri fazla bekletmiyorlar, ölümünden en fazla 5-6 saat sonra yakılma işlemi gerçekleşiyor. Nehre inen merdivenlerde ise ölen kişinin yakınları kutsal saydıkları bagmati nehrinin suyu ile yıkanıp dualarını ediyorlar. Ancak ailem birlikte gittiğimiz geziden sonra tekrar burayı ziyaret ettiklerinde artık bu nehirde yıkanan çok sayıda insan olmadığını söyledi. Çünkü devlet nehir suyu çok hijyenik olmadığından buraya yıkanabilmeleri için duşlar yaptırmış.

Ölü yakma işleminde genelde kadınlar için kırmızı veya turuncu, erkekler için beyaz örtü kullanılıyor olsa da bu tamamen bulunduğu kasta ve kişilerin tercihlerine göre değişiklik gösterebiliyormuş. Ölen kişinin tüm vücudu bu örtülerle sarılarak, örtü ile birlikte yakılıyor. Yanma işlemi yaklaşık 3 saat sürüyor. Bu süre sonunda kalan külleri de Bagmati nehrine savuruyorlar.

Nepal’deki Hinduizm ile Hindistan’daki hinduizm’in farklarından bir de bu. Mesela Hindistan’daki insanlar ölü yakma işleminden sonra külleri alıp evlerinde saklayabiliyorlarmış, ama bu Nepal’de kesinlikle böyle olmuyor. Mutlaka tüm küller Bagmati nehrine savruluyor diyor rehberimiz Raja. Tören sonrasında ölen kişilerin yakınları ellerini ve ayaklarını Bagmati nehrinin sularında yıkıyorlar.

Nehrin diğer kenarında ise sıra sıra dizilmiş Hindu rahiplerini yani Panditleri görüyoruz. Yerlerde oturuyorlar. Aynı bizdeki gibi ölümlerin yıldönümlerinde yapıldığı gibi dua okunuyor. Bu dua da nehrin kenarında pandit eşliğinde yapılıyor. Ama ölüm yıldönümü törenlerinde ölen kişilerin yakınlarının kırmızı giymesi yasak. Kırmızı renk, sadece düğün ve kutlamalarda giyiliyormuş. Panditlerin okudukları mantraların (dua) karşılığını parayla, pirinçle, fasulyeyle ödüyorlar.

Ölülerin yakıldığı yerin hemen altında nehrin içindeki çocuklar dikkatimizi çekiyor. Paçaları sıvayıp suya girmiş bir sürü çocuk suda belli ki bir şey arıyorlar. Rehberimiz Raja’ya sorduğumuzda, “altın ya da değerli bir eşya arıyorlar” diyor. Çünkü ölen kişiler, eğer çok sevdiği kolyesi, küpesi, yüzüğü falan varsa çıkartılmadan yakılıyormuş. Doğal olarak bu altın ya da değerli eşyalar da küllerle birlikte nehre savruluyor. Oradaki paçalarını sıvamış çocuklarda ölülerden çıkan eşyaları ve altın dişleri arıyorlar. Ama herkes için gayet normal bu durum.

Yani sen yukarıda bir yakınını kaybetmişsin, törenini yaptırıyorsun, adamı yakıyorsun, daha sen oradan ayrılmadan çocuğun teki senin ölen yakınının altın dişini alıp gidiyor. Ama düzen böyle ve herkes memnun.

Bu arada sadece 6 yaş üzerinde olanlar yakılıyor. 6 yaşından küçükken ölmüşse, toprağa gömülüyormuş. Hemen hamileleri soruyorum. Hamile olmak, yakılmak için bir engel değil. Sadece yakılmadan önce, karnındaki cenini alıp toprağa gömüyorlar, anneyi ise yakıyorlar.

Her kutsal bölgede olduğu gibi çan sesleri kulaklarımızda. Ölü yakılan yerin hemen yanında, merdivenlerin kenarından Bagmati nehrine sürekli inek sütü dökülüyor. Kutsal saydıkları inek sütünü 24 saat aralıksız yine kutsal saydıkları nehre sunuyorlar.

Karşımızda duran ama içine giremediğimiz bu hindu tapınağı 1200’lü yıllarda inşa edilmiş. Aynı zamanda bu tapınakta evlilik törenleri de yapılıyormuş. Biz de bir evlilik törenine denk geliyoruz.

Garip bir tablo... Bir yanda ölüler yakılıyor, bir yanda evlilik töreni için kırmızıları giymiş insanlar Bagmati nehrinin kutsal sularıyla (içinde bolca ölü külü bulunan) kendilerini kutsuyorlar.

Tapınağın dışında büyüklü küçüklü bir çok heykel var. Mesela Shiva dedikleri en kutsal tanrılarının birden fazla reankarnasyonu olduğu için çok farklı biçimlerde karşınıza çıkıp, farklı heykellerle temsil edilebiliyor.

Tapınağın dışında ve çevresinde yüzlerini kök boyalarla rengarenk boyamış Sadu’lar yer alıyor.Buraya ayrı bir renklilik katan Sadular, ufak bir bahşiş karşılığı kendileri ile fotoğraf çektirmenize izin veriyorlar. Biz de fotoğraflarımızı çektirerek buradan ayrılıyoruz.

GÖKÇE YILMAZ

Yazar Hakkında

GÖKÇE YILMAZ

 1982 yılında İstanbul’da doğdum. İlk ve orta öğretimini Sinop’ta gördükten sonra, lise eğitimi için İstanbul’a yerleştim.